mayıs-haziran dedi mi,
güreş mevsimi başlardı
Yalvaç, Akşehir, Karaadilli,
geleneksel yağlı güreşleri
ayak, küçük, orta, baş, başaltı
ortaya önce şalvarlı-cepkenli
pala bıyklı cazgır çıkar
sesler kesilir,
pür dikkat kesilir bütün insanlar
'pehlivan, pehlivan
üste çıktım diye gerinme
alta düştüm diye yerinme
...........'
insan azmanı, dev, iri-yarı,
şişman, izbandut gibi adamlar
altlarında kisbet, üstleri çıplaktı
Ordulu, Karamürselli, Antalyalı
İri kıyım pehlivanlar
zeytinyağıyla
birbirlerini yağlarlardı
'Kara(a) ğaşlı Mevlüt pelvan'ın
ermeydanında ne işi vardı
bir mahareti yokmuş ki göstersin
baktı mahçup olacak cıngar çıkardı
Edirne’de adamın biri yirmiyedi yıl üst-üste
başpehlivan olmuş
başka biri dünya çapında duttuğu her güreşte
rakiplerinin sırtını yere vurmuş
Türkün Gücünü göstermiş
bir başkası yalnız başına
bir kuzuyu yermiş bir oturuşta
ecdadımız “işte öyleymiş”
Mehmet Güçlü diye yağız bir delikanlı
'pesdah' çekti ortaya sıçradı
yere gelince rakibinin sırtı
'Başpehlivan' olmuştu, imrendim,
pehlivan olmaya heveslendim
ters çevirip bir cazgırın şapkasını
para istemek için,
sıradan dolandı
gözümde sıfırlandı.
zaten en büyük
para ödülünü o alacaktı
köylü öğrenci harçlıklarına ihtiyacı mı vardı
sanki yardım edenlerin durumu
ondan daha iyiydi
amele, köylü, çiftçi, öğrenci,
önüne şapka gelenler
bir-şeyler esirgemedi
çünkü onlara göre
açılan el geri çevrilmezdi
“veren el alan elden üstündü”
pehlivan beni güreşe küstürdü.
Kayıt Tarihi : 12.2.2007 09:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!