günaşırı gezerim caddelerinde
Eflatun amca yani Sokrat’ da diyebilirsin bana dedi
konuştuk mimariden sanattan
önce bir fotoğrafa takıldı gözlerim
fötr şapkalı genç bir adam
tıpkı James Dean gibisin dedim
buda valinin arabası tekti burada
arkadaki de vali konağı dedi
şimdi ne kulak var ne de konağı
sağır bir Feylesof
kolonyacı
Eflatun Kolonyaları
gün aşırı dedim
günün başlangıcı
her köşe başında bir dilenci
fakat hiç öylesini görmemiştim
sakallı kara bir adam
kolunda simsiyah elbiseleri ile vallalı kadın
arkalarında sümüklü bir oğlan çocuğu
ilahi söyleyerek yürürler yağcılar sokağında Cuma günü
senfonik senfonik dilenirken yağ kaldırmaz yağcılar sokağı
otobüslerin camlarından gördüm Tralles ’ i
eski su tünelleri
sonra bir kabul yaptım kendimden
orada insanlar Eski Romalılar
sonra belki Cesare
fakat fazla tarih oyunları ile dolsun istemedim sepetim
belki turunç biraz
kırmızı buzlu şerbet
az sulu kaşık kaşık kızılcık
en büyük ikram
bir gün sabahın soluk almaya başladığı
Tralles sokaklarında gezinirken
Aslı geldi aklıma
yalnız onu tanıyordum sanki
kapalı ve yeşildi narlar
kapalı bir nar gibiydi Aslı
ona bir nar olduğunu söyleyeceğim güne kadar
Eros’ un oku saplandı dudaklarıma
Afrodit Sokağında
koşan kuru kafalı çocuklara özendim
Eşkıya
Şener Şen çocuklara
yumak kızlar Aydın ‘ da Trallesin yeni adı
bu şehrin çocukları büyüdüğünde de
değişmeyecek Afrodit ‘ in sokakları
bedenlerine akıtacaklar yumak kızların
Afrodit’ in dudaklarından nar tadında ki kanı
ille de mitoloji ille de sarraf
şimdi altın sokağı
satılmasa da altın borsasının kağıtları
yeniden ve inadına açar sarraflar
Tralles ’ de dükkanları
kadınları görebilsin yeter altınları
ne diyebilirdim ki bu mahalle için
günün her saatinde inceledim
roman havaları birde incecik sepetler
kınalı saçları ve esmer tenleri ile kadınlar
onlar ki hiç yorulmadan
yıkanmaya bile zamanları olmadan çalıştılar
dilleri Rusça’ ya benzeyen bir dil
ağır ve karışık
anlamasam da dillerinden
büyük sorunlarla baş başa olduklarını anladım
hiç şüphe duymadan
sıcak olur Ilıcabaşı Roman Cumhuriyeti
renkleri solmuş atölyeye benzeyen evleri
erkeklerin çoğu kahvede
ok ey oynayarak geçirirler zamanı
kahvenin duvarında bir halı
halıda raks eder bir Roman Kızı
çocukları çırılçıplak
okula uzaktan bakar
bebekken tanır tozu toprağı
belki okuyup kurtaracak kendini ve annesini
fakat nafile zaman
gökyüzünde bir yıldız kaysa bile
onların mavisi başka
sabahlara kadar çalışıp yorulurken anaları
bir köşede uyuyuverir
ağaç ve sepet tozlarının arasında
bu ülkenin dayanıklı güleç çocukları
Tralles Tralles' ti de ya ben
her gün birbirine benziyordu sanki
sadece Aslı’ yı düşündüğümde galip geliyordum
Tralles ‘ te tutsaklığa
Büyük olanları düşünüyordum
Nazım’ ı Queen ’i Picasso’ yu
en çok ta Van Gog ‘ u
bizden ve diğer yakalardan
askerdik paramız azdı
yani çay içmeliydik ve sabrımız fiyakalı olmalıydı
telefon ilaçtı derman olmasa da aşka
bir türlü arayıp ta bağıramadım
halan daha aşık olduğumu O’ na
dostlar vardı her biri ayrı güzel
en güzeli de İsmail ‘in merhabasıydı
uzaktan ve elleri havada
bu havada Tralles’ ten İstanbul ‘ u düşünürdük
ve memleketi
Atalarımızı
hava atardık benim doğduğum yer daha güzel diye
iç yoğunlumla bu şehir de
ağır yürüyüşler yaparken
ve bu yaşta hala askerken
edebiyat ve sanat için
beynimde hala özgür olduğum için
Aslı’ yı düşünerek
sağır ve dilsizi oynayan ben
pantomim yaparak bazen
kendimi değil
derimi ve tuz kokan bedenimi
bu saatte nöbette sana verdim Tralles SİNAN ÖNAL
Sinan ÖnalKayıt Tarihi : 25.9.2007 23:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Aydın İçin,Karga Kitabevi İçin
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!