Yadigar 'Manzum Destan' (Şiirlerim)

Suat Tutak
256

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Yadigar 'Manzum Destan' (Şiirlerim)

Az görmüştü dünya böyle sevdayı
Onun için adı destana döndü…
Yadigâr adı gibi armağan edildi
Çocuksuz bir aileye evlatlık oldu
Çocuğu olmayan aile sevdi onu
Küçük yaşta ailesinden ayırıp,
Kendi nüfusuna aldı…
Adını Yadigâr koyup, evlat edindi.
Yadigâr çok küçüktü, ufacıktı
İlk ailesini bilmedi hiç bildirmediler…
Serpildi, büyüdü, koca kız oldu.
Uğur getirdi o aileye…
Yadigâr gelmesinden bir zaman sonra,
O aileye bir kız evlat verdi Allah.
Adına Gülcan dediler,
Ardından ikinci kız geldi,
Sevcan dediler, sevindirik oldular…
En son da üçüncü kız, geldi Eminecan.
Evlat sayısı dört oldu ailede…
Tabidir ki, ailede dört köşe oldu sevinçten,
Ne yazık ki eski günler çabuk unutuldu.
Diğer kardeşler yakın yakın doğunca,
Aile Yadigâr’ı dışlar oldu…
Öteki kızlardan ayırmaya başladı,
Çabuk unutulan sıkıntılar, yıllar
Yenileri kabullendiler, eskiyi dışladılar.
Yadigârın dünyasında üveylik,
Üvey evlat günleri başladı…
Geçen yıllar kız kardeşleri,
Yadigâr’la kaynaştırsa da,
Ana-babayı Yadigâr’dan uzaklaştırdı…
Garip Yadigâr yalnızdı, yapayalnız
O can ciğer bildiği anne,
Diğer kızlar doğdukça değişti.
Her gün, her yıl geçtikçe
Kötüleşti, acımasız oldu…
Üvey anneliğini ortaya koydu.
Baba da ona uydu…
Zamanla kız kardeşler de
Annenin dümen suyuna girdiler.
Onlar da üvey kardeşlik yapmaya
Ondan soğuyup, uzaklaşmaya başladılar.
Bu Yadigârın çok ağırına gidiyor,
Güceniyor, kırılıyor, üzülüyor
Acısını içine atıyordu…
Bir gün geldi, Yadigâr âşık oldu,
Beyaz tenli, tatlı dilli, efendiydi,
Güzeller güzeliydi komşu oğlu.
Tahsilli, kültürlü, iyi bir çocuktu.
Fakat bir eksiği vardı onun…
Yoksul bir ailesi vardı, fakirdi.
Fakirlik ayıp değildi amma,
Kireççinin oğlu diyorlardı…
Baba mesleğiydi kireççilik,
Kötü bir şey olmasa da, hoş değildi lakabı.
“Kireççinin oğlu” lakabı, babaya ters gelmişti.
Kendisi inşaat ustasıydı, namlıydı.
O eski yıllarda inşaat mühendisi,
Müteahhidi gibiydi inşaat ustaları
Meşhurdu, namlıydı, zengindi…
Ona yakışır mıydı, kireççi oğluna kız vermek?
Olmazdı… Olamazdı. Asla uygun değildi.
Sevda nedir, aşk nedir ki, karın doyurmaz,
Atsan alan olmaz, satsan müşteri bulmazdı.
Neydi ki aşk, neydi ki sevda?
Oysa öte yanda iki sevdalı
Yanıp tutuşuyor,
Birbirinin adını sayıklıyordu…
Ama kimin umurunda?
Sevdaları mahalleyi, kenti
Her köşeyi sarmış, duyulmuş
Dillere destan olmuştu…
Gencin babası “Tamam, olur” dese de,
Kızın babası “ Nuh” diyor da,
“Peygamber” demiyordu…
Tek söylediği “ Olmaz da olmaz…”
“Hayır, da hayır” kelimeleriydi.
Zavallı âşıklar Leyla ile Mecnun,
“Ferhat ile Şirin” gibi sevdiler…
Onlar gibi gözyaşları döküp,
Onlar gibi ağlayıp, yandılar.
Ama heyhat…
Hiçbir şey kar etmiyor
İnatçı baba “Evet” demiyordu.
O arada Yadigâr’ın âşık olduğu genç,
Bir bankaya memur olarak girer.
Uzun yıllar memur olarak çalışır.
Daha sonra ŞEF olur, Müdür olur.
Ancak Yadigâr onun Şef’liğini,
Müdürlüğünü göremeyecektir.
Evlerinin karşısında, ailece
İyi görüşüp, gelip gittikleri,
Bir komşuları vardır.
Yalnızca oraya gitmesine izin verilir…
Başka yerlere gitmesi yasaklanır.
Yadigâr, komşularının kendinden büyük,
Kızlarına gelip, gider, dertleşir, ağlaşır
Sevdiğinden, aşkından söz eder…
Sevdasını anlata, anlata bitiremez.
Konuşmasını bilmeyen Yadigâr,
O içine kapanık âşık kız, deli kız
Şair olmuştur, yazar olmuştur…
Romanlar, öyküler, ağıtlar, destanlar
Dizmiş, yazmış, okur olmuştur Yadigâr,
Sadık’ını anlata anlata bitiremez…
Sevdasını dağlara taşlara,
Yerlere, göklere sığdıramaz olur…
Komşu kızları her gün dinlemekten,
Tarif edilen güzelliklerden,
Sıkılsa da, Yadigâr’ın aşkına saygılıdır…
Yadigâr’ın olmayacak aşkına, üzülmektedir.
Gün gelir,
Aradan aylar, mevsimler geçer.
Aşk sevdaya, sevda tutkuya döner…
Tutku, Karasevda olup gider.
Yadigâr’ın babası bu evliliğe,
Hala izin vermez, karşıdır…
“ Hayır, “ ında ısrarcıdır,
Kararı karardır…
Nuh der de, Peygamber demez.
Diğer kızlar da büyümüş,
Evlilik çağları gelmektedir bu arada.
Onlar da birbirinden güzel,
Üç tatlı kız olmuşlardır artık…
Yaşları da yakındır birbirine.
Bir evlenmeye başlasalar,
Ardı sıra gidecek hale gelmişlerdir…
Çobanın dediği gibi
“BIÇAKLIK ÇAĞI” gelmiştir kızların.
Yadigâr evde daha da huzursuzdur.
Tam bu sırada sevdiği genç
Tekrar Yadigâr’ı istetir.
Ama nafile… Cevap “ Hayır” dır yine.
Elleri boş döner ailesi…
Az sonra gencin terfisi gelir, atanır
“Şef” olarak, başka bir şehre gider.
Sonuçta Sadık, alır başını gider.
Gözleri yaş yaş
Boynu bükük…
İçinde sevda şimşekleri çakar,
Yıldırımlar kalbine düşer,
Hayatında fırtınalar, boranlar olur…
Depremler kopar.
Ne yazık ki bu yazgı değişmez.
Artık garip Yadigâr’ın umudu yiter
Aşığına kavuşmak hayaldir.
İmkânsızdır…
İki gözü iki çeşme,
Her gün ağlar, seller, sular götürür
Yok, yok, yok… Yollar kapalı
Umutlar yitik,
Hayaller puslu,
Bülbüller gül dallarında
Feryat, figan yastadır artık…
Uzunca bir sürede
Sevdiği oğlandan hiçbir haber alamaz Yadigar.
Bir de bir yalan balon çıkar,
Dolanır Mahalle kadınlarının ağzında,
Sadık umudu kesince
Güya,
Gittiği şehirde başka bir kızı sevmiştir.
Onunla evlenecektir…
Dünya evine girip,
Kendine yeni bir hayat kuracaktır.
Bunu kabullenemez yadigâr…
Şuurunu kaybeder olmuştur,
Deliye dönmüştür.
Sevgilisini başkasına yar edemez,
Hiç değilse, kendi yaşarken…
Buna izin veremez.
Göz göre göre,
“ Al sevgilim senin olsun,
Ben sefamı süremedim,
Muradımı alamadım,
Sen al da, mutlu ol…” diyemez, kendince.
Ailesinin baskısı da artmış,
Daha da acımasız olmuşlardır.
Neredeyse nefes bile aldırmazlar…
Bunalıma girer Yadigâr.
Bir sabah duyulur ki,
Yadigâr kendini asmış,
İntihar etmiştir…
Bu acı, bu hasret gücünü tüketmiş,
Gencecik vücudu toprak olmuş,
Taş olmuştur artık…
Bir yas kaplar mahalleyi.
Acılar kol gezerler…
Pişmandır tüm engel olanlar,
Yoktur artık bir çaresi,
Yadigâr dönüşü olmayan,
Sonsuz bir sefere çıkmıştır…
Hem de tüm sevgisini, acısını
Hayallerini, düşlerini, bedenini
Dünyaya armağan ederek…
Yalnızca kendisinin olduğu,
Sadık’ ına sadık bir yar olarak,
Aşkını Sadık’ ına armağan bırakarak,
Yalnız, yapayalnız bir yolculuğa
Bir başka âleme göçmüş, gitmiştir…
Şimdi babası, annesi,
Kardeşlerinden biri de yanında…
Sahici dünyadalar.
Evleri ise,
O ipin ucunda sallandığı ev ise,
Hala aynı mahallede.
Ayakta, sapasağlam duruyor…
Zaman zaman o sokaktan geçerim,
Her geçişimde, bir hoş olur yüreğim.
Güzel Yadigâr’ ı hatırlarım,
Çocukluğumda şahit olduğum bu aşk,
Ömrümce beni etkilemiştir.
Yüreğimin bir köşesi,
Gizli gizli hep acımış, yanmıştır…
Gözpınarlarımda zaman zaman
Buğulu damlacıklar oluşmuştur.
Sevdanın böylesine,
Her zaman saygı duymuşumdur.
Ve öylesi bir sevda özlemiyle
Gün olmuş, o hikâyenin kahramanı
Sadık’ ı olmuşumdur…
Yadigâr’ ın gözyaşını,
Anbe an yaşamışımdır.
Sadık hayatta,
Yaşam devam ediyor,
Olan Yadigâr’ a oldu…
Ruhun şad olsun Yadigâr,
Aşkın, tüm sevdalara Yadigâr…

Suat Tutak
Kayıt Tarihi : 23.8.2008 23:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Suat Tutak