Ya Tersi Olsaydı (Nesir) Şiiri - Sebat M ...

Sebat Mercek
35

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Ya Tersi Olsaydı (Nesir)

YA TERSİ OLSAYDI

Her sabah kalktığımda pencereden bakma alışkanlığım vardır. Bu sabah yine pencereden baktığımda her tarafı bembeyaz, pırıl pırıl, ışıl ışıl gördüm. Karların üzerinde güneşin ışıklarıyla parıldayan pırıltılar öyle güzel görünüyorlardı ki, bir müddet öylece kaldım. Her mevsimin bir başka güzelliği var.

Dün pencereden baktığımda Canik Dağlarında kar görünüyordu, bugün her taraf bembeyaz olmuş. Kar önce yükseklere yağmaya başlıyor ve yavaş yavaş alçakları da tutturmaya başlıyor. Erirken de tersinden başlıyor. Önce alçaklardan erimeye başlıyor ve sonra da ilkbahara doğru yükseklerden kayboluyor. Ya tersi olsaydı… Erirken yükseklerden başlasaydı da eriyen kar suları köyleri ve şehirleri ne yapardı?

Karlara baktıkça kendimi fazla kaptırmışım. Üşüdüğümü hissederek titremeye başladım. Soğuğu hissedince titremeye başlıyoruz ve vücudumuzun kaloriferi otomatik olarak ateşleniyor. Ağustos sıcaklarında da yine otomatik olarak terliyoruz. Vücut ısımız değişmiyor. Ya tersi olsaydı… Yazın titreyip kışın terleseydik… Terlerimiz buzdan elbise olmaz mıydı?

Aynada saçıma, sakalıma bakıyorum. Yine aynı düşüncelere dalıyorum. Ya kaşlarımız ve kirpiklerimiz saçlarımız gibi uzasaydı… Çocukların sakalı bıyığı yok. Tıraş olabilecek yaşa gelince bıyıkları ve sakallar geliyor. Ya tersi olsaydı…

Artık örnekler peş peşe çoğalıyordu ve zaman tüneline bile girmiştim. Sokrat zamanında yaşıyordum. İdam cezasıyla yargılanan Sokrat idama götürülürken hanımına niçin ağladığını sormuş. Hanımı da: “Suçsuz olarak idam ediliyorsun da ona ağlıyorum.” deyince Sokrat: “Hanım, böyle olduğu daha iyi ya. Ne güzel. Suçlu olarak idam edilmiyorum.” demiş. Yani demek istemiş ki: “Haklı olmak mı, haklı çıkmak mı? ” Evet, ya tersi olsaydı…

Çevremize baktığımızda birilerine öfkeyle ve dudak bükerek çok kişilerin şöyle dediklerini duyarız: “ Yahu! Benim aleyhime konuşan benden yüksek biri olsa zoruma gitmez. Beş para etmez adamın bana bunları söylemesi çok ağrıma gitti yaav! ”
Biraz da kendimizi o kişilerin yerine koyalım. Yolda giderken birkaç tane ipsiz sapsız, her türlü ahlâksızlıklarıyla tanınmış kişilerin aleyhimize konuştuğunu duyalım. Bizim dünyaya ot gelip ot gittiğimizden(!) , ağzımızın tadını bilmediğimizden(!) başlayarak ağza gelmeyecek her türlü sözleri sarf ettiklerini duyalım. Hemen öfkeye kapılıp ağızlarının payını vermek isteriz. Öyle ya… Onlar kim ki beni beğenmeyecekler… Ya tersi olsaydı… Onların beni yere göğe sığdıramadığını duysam, övmede aşırı gittiklerini duysam hoşuma mı gitmesi gerekirdi ya da kendimden şüphe ederek davranışlarımı kontrol mü etmem gerekirdi?

Örnekler saydıkça çoğalır, genişlettikçe genişler. Biz yazımızı rahmetli Nasrettin Hoca’mızın fıkrasıyla bağlıyalım.
Nasrettin Hoca bahçesinde çalışırken verdiği öğle yemeği molasından sonra orada bulunan bir ceviz ağacının gölgesine sırtüstü yatmış. Ceviz ağacının dallarına bakarken bir dallardaki cevizlere bakmış; bir de yerdeki kabak, kavun ve karpuzlara. Kendi kendine şöyle demiş:
“Ey Allah’ım! Dağına göre kış verirsin de neden köküne göre meyve vermezsin? Kabak büyük kökü küçük, ceviz küçük kökü büyük. Ne kadar ters yaratmışsın. Aslında kabağı ağaçta yaratman gerekmez miydi? “
Tam böyle düşünürken cevizin biri ağaçtan düşerek Nasrettin Hoca’nın burun kemiğine vurmuş. Eh! Canı yanan Nasrettin Hoca hemen tövbeye gelerek şöyle demiş:
“Tövbe Allah’ım tövbe. Ya benim aklıma uysaydın da kabağı ağaçta yaratsaydın şu benim burnumun hâli ne olacaktı? ”

27.12.2006

Sebat Mercek
Kayıt Tarihi : 29.12.2006 20:56:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sebat Mercek