Ben seni ölümüne sevdim,ölümüne geldim sana. Ama ya sen?
Fırtınasız sade bir hayatım vardı senden önce. Yaşıyor muydum bilemem. Sıradanlığın griliği içinde kaybolmuş insanlar arasında yaşamaya çalışıyordum. Ölmeye hakkım yoktu biliyordum.
Sonra sen geldin. Normal değildi gelişin. Yakıp yıkarak, dünyamı altüst ederek geldin. Davetsiz, ama özlenen bir misafir gibi. Kasırgalar koptu yaprak kıpırdamayan dünyamda. Oradan oraya savrulmaya başladım. İçtiğim su gibi,ekmek gibi oldun önce. Nefesim olup içime doldun. Sonra delice aktın damarlarımda; kan oldun bana. Ölüme eşdeğerdi sensizlik.
Ama baştan ayağa yasaktın, imkansızdın; yıkamadığım aşamayacağım engellerin ardında. Ölüm bir madalyon gibi boynumdaydı artık. Sensiz ölüyordum; ama seninlede ölümdü hayat. Uzak durmak istedim, yaklaşmamak. Akıllı hiçbir insan, yanacağını bile bile yaklaşmazdı ateşe. Oysa ben ateşle oynuyordum. Anladım ki,SEVGİM DELİLİĞİMDİ. Düşünmeden delice sevdim; hesapsız karşılıksız…
Ya sen? ... önce aklımı aldın; başka bir şey düşünemez oldum. Sonra sözlerimi. Senden gayrısını konuşamaz, yazamaz oldum. Gözlerimi istedin sonra,aldın. Göremiyordum artık başkasını. Yüreğimin sende olduğunu fark ettiğimdeyse, çok geçti. Ben, bende değildim artık. Beni almıştın; çalmıştın beklide.
İnatçı, hırçın, alabildiğine güçlüydüm herkese karşı. Sana ise sadece aşık. Sana hırçınlığım ölesiye kıskançlığımdı. Baktığın, konuştuğun herkesten kıskandım seni; annenden bile.
Sonra, çağırdın birgün; ”gel” dedin. Gelmemem lazımdı. Ama,sana kullandığım lügatta “hayır” yoktu. Oysa imkansızdı, yasaktı, zordu. Dağların kucaklaşmasıydı sana gelmek.
Bir damla su içmeden çölleri aşmaktı. Martının balığa aşık olmasıydı. Kuru güllerin hayat bulmasıydı.garip bir teslim oluştu; geldim…. Ay dünyaya değdi; dünya güneşe kıyamet koptu.
Aşk ta imkansız yoktu. Dağlar delinmiş, çöller aşılmıştı.
Aşık için vuslat, sevgilin yüreğine dokunmak demekti; tenine değil. Yüz sürmekti yüzüne; omzuna başını koymaktı. Sadece nefesinin sıcaklığı ile yetinebilmekti. Bir ömrü, bir saate sığdırabilmekti.
Sarılıp ağlamaktı beklide vuslat. Bulutlarını yağmura dönüştürüp, sevgilinin yanağını sulamaktı. Ona dokunmadan onu alabilmekti belki de. Gözyaşlarını zincir yapıp, onu bağlamaktı; bırakmamaktı. Anlıktı.
Vuslat, başlangıçtı ayrılığa; ölüm demekti. Geldim yinede.
Her gelen giderdi, gitmeliydi. Gelmek kadar zordu gitmek,ardıma bakmadan. Çağlayanlarımı içime akıtıp, sevgiliyi yakmadan. Aslında bir enkazken, dimdik gözükmeli, ayakta kalmalıydım. Dayanmalıydım. Bedendi sadece, ardına bakmayan. GÖZLERİM,SÖZLERİM. HİÇ SÖYLEYEMEDİKLERİM VE YÜREĞİM SENDE KALMIŞTI.
Gitmekten zordu belki, gidenin ardından bakmak. Giden mi sürgündü, kalanmı? Giderken geride bırakmışsa yüreğini,gidendi sürgün. Gidene vermişse yüreğini,kalan hem sürgün, hem sılada gurbeti yaşayandı. Gidenden de, kalandan da, bir yığın soru işareti kalırdı geriye.
Vuslatmı daha zordu ayrılıkmı? Gitmek mi daha zordu, yoksa kalmakmı? ayrılık mı zordu, ölümü? Aşık için, ayrılık ölümden zordu. Çünkü ölümden öte köy yoktu. Hayat sevgilinin yanında başlar. Son bulurdu.
Kayıt Tarihi : 22.10.2008 21:34:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Alaattin Sen](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/10/22/ya-sen-sevgili-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!