Ağlıyordu... Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Arada bir; bittiğinden habersiz yanan sigarasından, parmaklarını yakışından habersiz derince bir ' Ah! ' edip nefes çekerken, ' Allah`ım! Aşıklarını yaktığın hicran ateşiyle yakmandan sana sığınırım. ' diye yalvaran cehennemi bile korkutan ateşin gönlündeki ızdırabından kurtulmak istercesine başını kaldırıp, baharın gelişini müjdeleyen ovalara bakıyordu.
Bakıyordu da... Öylesine manâsız ve boş bakıyordu. Zira; önündeki simidi yumuşatıp yemesi için, her on dakikada bir çay getirip götüren garsonu bile farketmiyordu...
Kendi kendine konuşurken, neler mırıldandığını duyabilmek için, rahatsız edermiyim endişesi ve korkusuyla yavaş yavaş yanına sokuluyordum usulca ben de...
- ' Ya kabzet bu ruhu, ya aç bu rahı! Zira sabra mecalim kalmadı Allah ` ım! .. Öyle bir rüzgâr estirdin ki, sahiplendiğim her ne varsa alıp götürdü benden. Öyle bir kuyuya attın ki; kervan geçip ip sarkıtmak şöyle dursun, ne dibi var, ne ucu bucağı? .. Halâ inmedeyim aşağıya, zifiri karanlığa...
Kimselerin başına kakmazdım ama yaptığım hayır hasenattan, iyiliklerden keyif alırdım. Taat ibadetlerimi beğenir, beş vaktime beş vakit eklerdim.
Bazı eşref vakti saatlerimde cuşa gelir ağlardım da, seccademi sırıl sıklam ederdim.
Her ne kadar; aç yatan konu komşumu, bu devrin debdebesinin bahanesiyle koruyup kollayamasam da, onların derdiyle dertlenmesem de, yüzlerini güldürmek için yetim ve gariplerin avına çıkıp aramasam da,kimselere zulmetmiyor, helaliyle kazanmanın derdinde olduğum işime gücüme bakıyor, etliye sütlüye karışmıyor, bana dokunmayanlar bin yıl da yaşasa olur diyor, güya insanca ve islamca yaşadığımın inancıyla devranımı sürüyordum.
Taki; ' Biz insanı güzel kalkettik, güzeller güzeli halkettik, kendi suretimizde halkettik ama yine biz o insanı, esfeli safiline düşürürüz. ' ' Biz ona, ruhumuzdan ruh üfledik. ' ' Habibim, sevgilim Muhammed`i aşkımdan, nurumdan, ruhumdan halkettim. Onu sevdim yarattım, övdüm yarattım. Alemleri ve içindekileri, onun hürmetine ve yine onun nurundan halkettim. ' hitabını dilsiz dudaksız, sessiz sedasız, harfsiz ve savtsız, şu gönül kulaklarımla duyana kadar...
Kehribarın saman çöpünü çektiği gibi; dilber dudaklarından kovan kovan bal akıtırken;
Evlad-ı iyalden kesip meylimi,
Düşürdün bir acep sevdaya beni.
dedirten o bir çift ahu gözlüye zebun olana kadar...
Gördüğüm her yetimle yetim, gariple garip, sefille sefil olana kadar...
Birilerini uzakta kavga ederken görsem; ' Muhakkak benim kötü ahlâkımdan, onlara ulaşan zulmetimden dolayı dövüşüyorlardır ' deyip, onların suçlarını da kendi üstüme alana kadar...
Zulmedilerek öldürülen masumların katilinin, hep ben olduğumu sanana kadar...
Hiç bir şeyden tat ve lezzet almadığım şu den i (alçak) dünyada;
Ne bir zevk i halavet var?
Ne bir zikri ibadet var?
Ne bir an istirahat var?
Bu esrarı nemi danem... (Bu esrarı bilmiyorum, bilemiyorum nedir ki acep)
diye, beni sahray ı melanete atıp, her gün ağlatan o Dilruba ` nın derdine düşene kadar...
Ya Rab! Şu an; iltifatına lâyık değilsem de, eremesem de, makbulün olamasam da, en aşağı en edna mahlûkunsam da, Yusuf `un da benim, Halil `in de benim! ..
Öyle bir Yusuf `um ki; kuyum ne arzı semadadır, ne taş ve topraktandır, ne de ucu bucağı vardır...
Öyle bir Nemrut`un ateşinde yanmadayım ki; ne rengi, ne şekli, ne de onu tutuşturan odunu vardır...
Öyle bir esfeli safiline düştüm ki... Öyle bir aşağı, rezil ve edna haldeyim ki; Eğer Fravun bu alçaklığımı görsey di, sevincinden zil takıp oynardı...
Merhamet ya Rab! .. Ne olursun merhamet! .. Ya kabzet bu ruhu, ya aç bu rahı! .. O biricik sevdiğin, aşkın, birtanen, Edibi Habibin Muhammed Mustafa (S.A.V.) hürmetine! .. Ya kabzet bu ruhu, ya aç bu rahı! .. '
O ağladı ben ağladım. O ağladı ben ağladım... Sanki o bendim, ben de o! .. Bütün bu olup bitenler gönlümdeydi de, oturduğumuz şu çay bahçesi, şu mekân öylesine tezahür edip görünüyordu sanki...
Nice sonra geriye dönüp baktığında, adımla hitabedip;
- Yaklaş! dedi.
- Niye acepleniyor, şaşırıyorsun ki? Bu varlıktan sıyrılıp,onu yoka vermedikçe, Nemrut ` un ateşinden kurtulup gülistana ineceğini mi sanıyorsun? Bu kuyudan çıkmadıkça, gönül sarayına can Yusuf `u olmayı da bekleme! .. ' Ben var sen yok, sen var ben yok! ' deyip durmada O her an...
Sen ise halâ ' ben ' deyip durmadasın.
Sonra, Arif `lerin, aşıkların sözlerini alıp satan senin gibi riyakâr taklitçiler aşık olsalar dı eğer; papağan ve kargalar da gül bahçelerinde bülbül, insan suretindeki eşşekler de Mısır ` a sultan olurlardı.
Şehvetinden hasıl olan kirden, bir tas su ile kurtulursun da, gönlündeki bu taat ve ibadetine, desinler uğruna bülbül gibi şakıyan şu dudu dillerine, sahip çıkma gibi riyakârlık kirinden kurtulamazsın,
yanıp kavrulmadıkça... Git de aşka düş, aşkı ara, aşkı dilen...
Musa (A.S.) gibi, tasmayı boynuna takıp; ' Ya Rab! En aşağı, en zelil, en edna mahlûkunu istemiştin benden... İşte getirdim, o benim! O benim! O benim! deyip ağlamadıkça, Fravundan farkın ne ki senin ve nefsinin? .. Hiç değilse git de bu hikâyeyi oku! ..Ya da birini sev, aşık ol! ..
Muammer BilimKayıt Tarihi : 5.8.2008 22:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ağlıyordu... Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Arada bir; bittiğinden habersiz yanan sigarasından, parmaklarını yakışından habersiz derince bir ' Ah! ' edip nefes çekerken, ' Allah`ım! Aşıklarını yaktığın hicran ateşiyle yakmandan sana sığınırım. ' diye yalvaran cehennemi bile korkutan ateşin gönlündeki ızdırabından kurtulmak istercesine başını kaldırıp, baharın gelişini müjdeleyen ovalara bakıyordu. Bakıyordu da... Öylesine manâsız ve boş bakıyordu. Zira; önündeki simidi yumuşatıp yemesi için, her on dakikada bir çay getirip götüren garsonu bile farketmiyordu... Kendi kendine konuşurken, neler mırıldandığını duyabilmek için, rahatsız edermiyim endişesi ve korkusuyla yavaş yavaş yanına sokuluyordum usulca ben de... - ' Ya kabzet bu ruhu, ya aç bu rahı! Zira sabra mecalim kalmadı Allah ` ım! .. Öyle bir rüzgâr estirdin ki, sahiplendiğim her ne varsa alıp götürdü benden. Öyle bir kuyuya attın ki; kervan geçip ip sarkıtmak şöyle dursun, ne dibi var, ne ucu bucağı? .. Halâ inmedeyim aşağıya, zifiri karanlığa... Kimselerin başına kakmazdım ama yaptığım hayır hasenattan, iyiliklerden keyif alırdım. Taat ibadetlerimi beğenir, beş vaktime beş vakit eklerdim. Bazı eşref vakti saatlerimde cuşa gelir ağlardım da, seccademi sırıl sıklam ederdim. Her ne kadar; aç yatan konu komşumu, bu devrin debdebesinin bahanesiyle koruyup kollayamasam da, onların derdiyle dertlenmesem de, yüzlerini güldürmek için yetim ve gariplerin avına çıkıp aramasam da,kimselere zulmetmiyor, helaliyle kazanmanın derdinde olduğum işime gücüme bakıyor, etliye sütlüye karışmıyor, bana dokunmayanlar bin yıl da yaşasa olur diyor, güya insanca ve islamca yaşadığımın inancıyla devranımı sürüyordum. Taki; ' Biz insanı güzel kalkettik, güzeller güzeli halkettik, kendi suretimizde halkettik ama yine biz o insanı, esfeli safiline düşürürüz. ' ' Biz ona, ruhumuzdan ruh üfledik. ' ' Habibim, sevgilim Muhammed`i aşkımdan, nurumdan, ruhumdan halkettim. Onu sevdim yarattım, övdüm yarattım. Alemleri ve içindekileri, onun hürmetine ve yine onun nurundan halkettim. ' hitabını dilsiz dudaksız, sessiz sedasız, harfsiz ve savtsız, şu gönül kulaklarımla duyana kadar... Kehribarın saman çöpünü çektiği gibi; dilber dudaklarından kovan kovan bal akıtırken; Evlad-ı iyalden kesip meylimi, Düşürdün bir acep sevdaya beni. dedirten o bir çift ahu gözlüye zebun olana kadar... Gördüğüm her yetimle yetim, gariple garip, sefille sefil olana kadar... Birilerini uzakta kavga ederken görsem; ' Muhakkak benim kötü ahlâkımdan, onlara ulaşan zulmetimden dolayı dövüşüyorlardır ' deyip, onların suçlarını da kendi üstüme alana kadar... Zulmedilerek öldürülen masumların katilinin, hep ben olduğumu sanana kadar... Hiç bir şeyden tat ve lezzet almadığım şu den i (alçak) dünyada; Ne bir zevk i halavet var? Ne bir zikri ibadet var? Ne bir an istirahat var? Bu esrarı nemi danem... (Bu esrarı bilmiyorum, bilemiyorum nedir ki acep) diye, beni sahray ı melanete atıp, her gün ağlatan o Dilruba ` nın derdine düşene kadar... Ya Rab! Şu an; iltifatına lâyık değilsem de, eremesem de, makbulün olamasam da, en aşağı en edna mahlûkunsam da, Yusuf `un da benim, Halil `in de benim! .. Öyle bir Yusuf `um ki; kuyum ne arzı semadadır, ne taş ve topraktandır, ne de ucu bucağı vardır... Öyle bir Nemrut`un ateşinde yanmadayım ki; ne rengi, ne şekli, ne de onu tutuşturan odunu vardır... Öyle bir esfeli safiline düştüm ki... Öyle bir aşağı, rezil ve edna haldeyim ki; Eğer Fravun bu alçaklığımı görsey di, sevincinden zil takıp oynardı... Merhamet ya Rab! .. Ne olursun merhamet! .. Ya kabzet bu ruhu, ya aç bu rahı! .. O biricik sevdiğin, aşkın, birtanen, Edibi Habibin Muhammed Mustafa (S.A.V.) hürmetine! .. Ya kabzet bu ruhu, ya aç bu rahı! .. ' O ağladı ben ağladım. O ağladı ben ağladım... Sanki o bendim, ben de o! .. Bütün bu olup bitenler gönlümdeydi de, oturduğumuz şu çay bahçesi, şu mekân öylesine tezahür edip görünüyordu sanki... Nice sonra geriye dönüp baktığında, adımla hitabedip; - Yaklaş! dedi. - Niye acepleniyor, şaşırıyorsun ki? Bu varlıktan sıyrılıp,onu yoka vermedikçe, Nemrut ` un ateşinden kurtulup gülistana ineceğini mi sanıyorsun? Bu kuyudan çıkmadıkça, gönül sarayına can Yusuf `u olmayı da bekleme! .. ' Ben var sen yok, sen var ben yok! ' deyip durmada O her an... Sen ise halâ ' ben ' deyip durmadasın. Sonra, Arif `lerin, aşıkların sözlerini alıp satan senin gibi riyakâr taklitçiler aşık olsalar dı eğer; papağan ve kargalar da gül bahçelerinde bülbül, insan suretindeki eşşekler de Mısır ` a sultan olurlardı. Şehvetinden hasıl olan kirden, bir tas su ile kurtulursun da, gönlündeki bu taat ve ibadetine, desinler uğruna bülbül gibi şakıyan şu dudu dillerine, sahip çıkma gibi riyakârlık kirinden kurtulamazsın, yanıp kavrulmadıkça... Git de aşka düş, aşkı ara, aşkı dilen... Musa (A.S.) gibi, tasmayı boynuna takıp; ' Ya Rab! En aşağı, en zelil, en edna mahlûkunu istemiştin benden... İşte getirdim, o benim! O benim! O benim! deyip ağlamadıkça, Fravundan farkın ne ki senin ve nefsinin? .. Hiç değilse git de bu hikâyeyi oku! ..Ya da birini sev, aşık ol! ..
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!