Y-Han - 17 - Şiiri - Habibe Merih Atalay

Habibe Merih Atalay
496

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Y-Han - 17 -

ÇARK

Kaybedilmiş toplumsal statünün geri kazanımı için akla makul gelen davranışların araştırılması: bütün davranışımın etrafını kuşatan o ince belli çerçeve işte bu uğraşımı manzaralandırıyor.

Kaybedilmiş toplumsal statü bir nevi yıkılmış göçük altında kalmış bir yapıyı temsilen -bir bina- köhnemişti zaten, çürümüştü; yerine yepyeni bir inanış yepyeni bir model ile yepyeni idealler amaçlar düşünülmeliydi yepyeni bir gelecek için. Hayal edilmeli özlenmeliydi -arzu ve şehvetle- hatta, başka türlü bu bir tür kurtuluş savaşına dönüşemez ve düşmanlar defaten denize dökülemez suya boğulup toprağa gömülemezlerdi.

Peki ama nasıl bir model?

Hangi düşünce? Hangi inanç? Amaç ne ideal ne? Ne olmalı? Sadece kendi itibarımız mıydı ki söz konusu olan? Sadece kendi statümüz müydü kaybedilen? Bu içinde bulunduğumuz toplumun da yer kabuğu üzerindeki bütün insansal varlıksal canlısallığının da statüsüydü aynı zamanda. Bir kültürel kıyım ve yıkımdı söz konusu tehdit ve tetikleyen.

Peki nasıl bir model?

Keşke telepati diye bir şey olsaydı gerçekten. Keşke ruhsal algı diye kitabileştirdiklerimiz bir bir canlanıverseydi gözümüzde. Eminim... o modeli oluşturmakta hiç bu denli durup düşünmemize gerek kalmaz çok daha kolay gelişirdi, gelişirdik bizlerde.

Bir oyuncu ekibi kursam?

Zengin bir patron olsa başında değil mi.. seni destekleyen? .. Bir dediğini iki etmeyen bir patron, para babası olsa... hiçbir masraftan kaçınmayan... Bu işten çok da anlaması gerekmeyen sadece sermayesini seve seve buna adamış bir patron! Tıpkı okul ve camii yaptıranlar ve bağışlarda bulunanlar gibi servetinin ona göre küçük ama bize göre breh! breh! gözleri belerten küçücük bir servetini bağışlasa... al dese işte sana yer! Gel burda ne istersen yap! Al sana şu kadar da nakit bağışlıyorum kur ekibini ne istiyorsan çalış, üret falan işte!

Garantisi olur muydu statümüzü geri kazanmanın? Benim sanatsal düşünüşüm düş gücüm insanları toplumu etkilemeye yeterli midir?

İyi bir ekip, iyi ve sağlam bir finansal kaynakla sağlanamayacak hiçbir etki yoktur! Yeter ki takımı güçlü oyuncularla kur. Yani iyi ve kalifiye elemanların da bir fiyatı vardır ve elbette her güzelliğin bir bedeli... Haydi sardır da evde yiyelim!

Güzel değilsen, akıllı değilsen, zeki ve çalışkan değilsen, hareketli ve bereketli değilsen, iyi niyet elçileri gibi ışık saçıp etrafını aydınlatmıyorsan, sana kimse sermaye olmaz. Fiyatın da o demek tir ki sıfır!

Peki ya iyilik? İyilik bir değer midir? Temizlik ve saflık? Bunlar birer değer midir?

İyilik, saflık, temizlik, güvenilirlik bunların paha biçilmez değerleri olması gerekirdi, getirisi de kalıcılığı da oldukça yüksek olması gerekirdi gerekmesine de... buna gereksinim var mıydı? Şimdi işler pek öyle yürümüyor malum sebeplerden.

Aslında ne kadar iyi birer insan olduğumuzu, ne kadar temiz saf masum yüreklerimizin olduğunu, ne denli güvenilir bir toplum olduğumuzu yansıtabilen bir yapı içinde böyle bir model içinde tamamen bu arzu ve şehvet içinde yöneldiğimi topluma da ve böylesi bir toplumsal yükseliş düşlediğimi, hayallerimi bu temelin üstüne inşaa ettiğimi duyurabilirsem bir şekilde ve bunu bir imgeyle çaktırabilirsem zihinlere hepimizin bu kurtuluş savaşının bir neferi haline gelebileceğimizi... belki o zaman hep birlikte eğilmiş başlarımızı doğrultmayı başarabilirim.

Sanatın iyileştirici damarlarının açılması gerek. Göz yaşlarının ardından parlayan gülüşlerin sembolize edildiği yapıtlar öne çıkmalı artık. Çekilen bütün ıstırapların işte bu kalıcı aydınlık gülücükler için olduğunun bu neşeli toplum için var gücümle çalıştığımın vurgulanması gerek. İyi ve sağlam bir toplumsal temel atmalıyım bunun içi.

Bir iyilik başka bir iyiliği doğurmalı. Yapılan her bir iyiliğin başka iyiliklerin kapılarını aralamalı ve sonsuza değin açmalı. Bu şekilde sorunların üstesinden gelinebileceğine ve zamanla bütün düğümlerin çözüleceğine inanıyorum. Dünyanın iyiliğinin evrensel iyiliğin akışının çarkını çevirmeye başlamalıyım.

Çıkrığımı derin kuyusuna indirip çekiyorum serinletici sularını şelalemin.

Aslında hayatta kötülük yok. Savunma mekanizması var. Kendini savunmak kendine iyilik yapmaktır, yaşamını sürdürmek. Bir tartışmaya girmek iki taraf için de kendi iyiliğinin savunulmasından başka bir şey değildir. Oysa biri diğerinin iyiliğini savunsa öbürü de doğal olarak bir diğerininkini savunmaya geçebilirdi. Her bir taraf karşı tarafın iyiliğini kendi iyiliğine yeğ tutsa ve daha işin başında bunu gözetse ortada savunulacak herhangi bir şey kalır mıydı?

Kalmazdı bence. Sen kazanmak istiyorsun ben de kazanmak istiyorum. Sen benim kazanmamı sağla ben de senin. Ya da söz veriyorum ben senin kazanmanı sağlarım eğer sen de benim kazanmamı sağlarsan. Benim ürettiğimin değeri 10 ise seninkinin değeri 11 olmamalı. Sen benden şimdi 1 kazanmak istersen ben de sen den daha sonra 2 kazanmak isteyebilirim çünkü. İşte o zaman da savaş çıkabilir aramızda. Demek ki kazançlar eşit olmalıdır ortak iyiliğimiz için.

Dünya çapında bir iyiliğin ortak pazarında da dönebilmelidir ama bu aynı çark.

Herkesin eşit olması çarkı. Bu bir devrimdi. Ve hiçbir zaman bu devrim gerçekleşemedi. Çünkü beynimizin işleyişleri eşit değildi. Beynimizin algıları eşit değilken bulgularının da eşit olması beklenemezdi elbet. Ve bu yüzden üst beyin gücüne sahip elamanlarımız her zaman daha çok topladılar parsayı, daha fazla kazandırıldılar ve daha çok alkış aldılar yine bu aynı ezilen toplum tarafından. Bu da hali hazırda zaten eşit olamamış tüm statüyü yerle bir etmeye devam ediyor. Ezilenler altın tacı ezenin başına kendi elleriyle yerleştiriyor.

Birimizin maden sahibi olarak daima tepemizde nöbet tuttuğu bir toplumda pek çoğumuzun tehlikenin karnına ilerleyişimiz bu yüzden öyle değil mi?

Oysa bu toplumun üst beyinleri gerçekten 'iyi' lik nedir bilselerdi gerçekten 'iyi' 'saf' 'temiz' ve 'güvenilir' olabilselerdi, eminim bu kargaşaya daha işin en başındayken kendileri izin vermezlerdi. Bu üst beyinlerde niçin 'iyilik' yokmuş gibi gözüküyor peki? Hiç mi iyilikleri dokunmuyor? Yoksa biz mi göremiyoruz iyiliklerini? Algımızın zayıflığından mı göremiyoruz eşitsizliğinden mi? Toplumu atıllaştıracağını, tembelleştireceğini, düşündüklerinden olabilir mi?

Nedir ki iyilik?

Aslına tam olarak insanın doğa gibi kendi mükemmel uyumunu bulması üzerine evrimleşme çabası değil midir iyiliğimiz. İnsanlar bu evrimi geçirdiklerinde zaten toplumsal bütün sorunlar çözüme uğrayacak. Ve insanlar gün geçtikçe bu noktaya doğru evriliyorlar dikkat edersek. Yani.. yani... Yani?

Bizim çözüm sürecimizde yakındır. Yani? Yani... Sanatçı olarak bu mükemmel uyuma evrilişimin gösterisini hazırlayacağım: İyiliğin Gösterisi'ni sahneleyeceğim.

Zorluklar kısıtlı insan anlayışlarımızdan kaynaklanıyor. Bu anlayışlarımız değiştirilmeye başlandığından ve bizatihi kendimiz değiştiğimizde kısıtlanmışlıklardan da kurtulunduğunun bütün zor görünen bu kişilik savaşının nasıl kendinle barışa bağlandığının gösterisi, nasıl her şeyin bir mutlu sona eriştiğinin sunumu. Bütün büyülerin dağılıp, düğümlerin çözümlenip, kötü sihrin kömür kara etkisinin yerle bir olup, gerçek sihrin de bu aydınlığın koruyucu kalkanı altında olduğunun bilincine vardırılmasının şovu.

İşte bu yüzden benimin eski ben olması mümkün değil. Eski ben neydi, nasıldı hatırlamıyorum bile artık. Hatta belki de eski ben diye bir ben de yoktu. Ben hep bu bendi, sadece kendimi yeniden buldum.

Habibe Merih Atalay
Kayıt Tarihi : 7.10.2014 15:54:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Habibe Merih Atalay