bu akşamüstü öldü güneş
evet, tam da o bulanık ocak zamanı
çekti tepeden mahrur gözlerini ansızın
uyum arayan ellerini onun göğsüne sakladı
ardından
duyuldu bir uyumsuzun haykırışları
Bu cihanda ne yerim var
Ne de neşeye payım
Akıp gidecek toprak parçasıyım
Çürüyecek ellerim
Kaybolacak bedenim
Bir satır bırakmalı en azından
Çok isterdim hayata ağzını açan baharla tanışmayı
Çok isterdim görmeyi boğazımı yakan kuraklığı
İnciden kar taneleri koynuna alırken kır saçları
Tüller ardına saklı ağırbaşlı ellerin kaçındığı
Kapıların peşine boylu boyunca yattı, keyfi kaçtı
Şeffaf kumaşlara sarılmış pervasız, dingin hayattan
ellerimi bataklığa gömdüm
bugün, sabahın ilk saatleri
kimseler duymadan
beni hâlâ ben sanıyorken
ellerimi bataklığa gömdüm
parmaklarımdan başladı
Sevgili gök çınarı
Bu kaçıncı mektubum sana
Kaçıncı yakarışım
Kaçıncı yanışım
Niçin gözlerin ilişmiyor bu yana
Niçin dinlemiyorsun sözlerimi
His, his parmaklarıma
Vücuduma, yıldız tozları
Avucundan bırak bir bütün
Hâlinde
Senin olan tüm yaşları
Dilerdim, umardım sen
gözlerimizi birleştiren tanrının altın ışığı
ince parmaklarına yorgan yaparım avuçlarımı
şakakların acısını göğsümde dindiririm
istediğince kal, kenetle bedenimi
bu dudaklar başka çehreye ilişmedi
sensin vücudumu hafif sarmalayan zifir
bir doğuş çadırının altında uzanan iki çürük beden
yakarıyor birbirlerinden üflenerek kopma uğruna
üçüncü ayın on dördüncü gecesi
selamlar olsun tüm beyzadelere ve hanımlara
kaybolacak bir gecenin anısını çığlıklarla getirdiniz
derisi pörsümüş bedenim nazik kadifenin altında
Joseph, ah Joseph
Benim kalbi kararmamış meleğim
Parmağıma bir halka taktı başka el
Kadınsın, diye fısıldadı, sev bunları
Sundu bana, gözümü boyayacak bin renk kumaşı
Affedemem seni Josephine
Dirilip af dilesen yine bakmam o gözlerine
Beni ne kolay kandıracağını bilsem bile
Sayısını ezbere bildiğim kirpiklerinle
Onları ne kadar kırparsan kırp
Her seferinde lanet okuyor olacağım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!