DEPREM VE KENTPARK
İnsanlar şehirlerde, şehirler insanlarla yaşar. İnsanın doğduğu kente sevgisi orda yaşamasa da, kendini oraya ait hissetmesi, o kenti sevmesi de güzel. Ben kentlere de âşık olurum. Bir gencin sevdiğine olan karşılıksız aşkı gibi… İşte kentler sevildi mi böyle sevilmeli.
Otuz altı yılını İzmir’de geçiren ve geçirmeye devam eden ben! Şimdi yaz tatili için doğduğu kent, Sakarya/Adapazarı’nda bulunan ben! İnsanın yaşadığı yeri tanıması, onunla bütünleşmesi ve onunla var olması, karşılıksız aşkın meyvesidir. Âşık şehirle yaşarken, onun her köşesi, bakışının değdiği her yer; caddeleri, oturupta çay içtiği kahvehanesi, parkları ve sadece oraya ait olabilen diğer özelliklerinin farkına varıp da keyfini çıkarmak, şehrin âşık’ına verdiğidir… Yani bu aşk da aslında müthiş bir karşılık vardır. Keyif almak da vermek de aslında yalnızca “insana” bakmaktadır. Yani dostum! Hayatta ki bütün heyecan yalnızca sevebilmekten geçer. Karşılık vermeyen âşık’ın sevmesi değildir seni heyecanlandıran. Senin sevebilmendedir bütün haz.
Benim yaralı kentim, Sakarya’m. Depremin üzerinden tam on yıl geçti. Şehir ve insanlar böyle bir yıkım görmedi. Deprem sabahının beşinci gününde, İzmir’deki sivil toplum kuruluşlarının yardım konvoyunu, sabah ezanlarıyla şehrin batı yakasından, şehre giriş yaptık. Tam onbeş saat direksiyon başında konvoy sorumlusu olarak. Arabam 68 modeldi. Eskiydi, ama yürekli insanlar gibiydi. O da üzerine düşeni yapmıştı. O zaman ki SSK kavşağına geldiğimde, gözyaşlarımı tutamamıştım. Günlerden pazardı. Şehirde ağır bir koku vardı. Her yer karanlık ve sessizliğe gömülmüştü. Koskoca şehir bir cenaze evi gibiydi. Şehirde hüzün vardı. Ve bu şehre ağlanırdı. Ben de hıçkırıklarla ağladım. Yardımları yetkililere ulaştırdıktan sonra, akşama kadar şehrin sokak ve caddelerini ağlayarak gezdim. Kurtarma çalışmaları hala devam ediyordu.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta