Vuslata Yolculuk Şiiri - Sevgi Gül İlkan

Sevgi Gül İlkan
1016

ŞİİR


30

TAKİPÇİ

Vuslata Yolculuk

Dışarıdan garip sesler geliyordu.Kapıyı açtı, ilerledi.Kafası olmayan insanlar görünce ne yapacağını şaşırdı.Öyle korkmuştu ki, bacakları zangır zangır titriyordu.''Aman Tanrı'm! bunlar da ne?'' deyip arkasına bakmadan eve kaçtı.Demir kapının sürgüsünü çekip hemen kilitledi.Ne kadar açık ışık varsa söndürdü.Ölümü yaklaşmış gibi ecel terleri döküyordu.Sesler iyice yakınlaşmaya başlamıştı.Cama koştu.Dışarıdakiler ciyaklayan bir sesle ''Işığı aç, Işığı aç!'' diye bağırıyorlardı. Oğuz, ''Ne istiyorsunuz benden pis kafasızlar!'' diye bağırdı.

Bir an sesler kesilir gibi oldu fakat ciyaklayarak ağlayan bir kadın sesi gelmeye başlamıştı.Garipti.Bu ses kendini saldıkça, Oğuz'un yüreği burkuluyordu.İçindeki o korkunç korkunun yerini hüzün kaplamaya başlamıştı sanki.Bu seste tanıdık bir şeyler vardı da bir türlü adlandıramıyordu. Oğuz kendi kendine konuşmaya başlamıştı:
''Diğerleri niye sustular bir anda?Kadın niye ağlıyor?Tanrı'm bu bir kabus olmalı başka bir şey değil.''
Kadının ağlaması, bağrışmalar eşliğinde sesi kısılıp kesilinceye kadar devam etti.Bir zaman sonra, dışarıdakiler yorgun düşmüş olmalı ki, bağrışmaların yerini homurdanmalar almaya başlamıştı.Bu homurdanmalar biraz daha devam ettikten sonra sesler tamamen kesildi.Oğuz gözünü kırpmamış uykusuzluktan ölüyordu.

Sabah olmuş, güneşin yüzü herkese gülümsüyordu bir tek Oğuz'un evinin önüne gölgesini vurarak.Oğuz perdeleri açıp dışarıya baktı.Kimsecikler yoktu.Ya gece gördükleri...Dışarıya çıkıp etrafa bakmadan içi rahat etmeyecekti.Kapıyı açıp dışarıya çıktı.Yavaş adımlarla etrafa bakınmaya başladı.Evinin önüne vuran güneşin gölgesi dikkatini çekse de pek önemsemedi.Biraz daha ileriye yürüdüğünde gözlerine bir türlü inanamadı.Sanki kabus yeniden başlamıştı.Çok sayıda kanlı ayak izleri vardı.Gece gördükleri kabus değil gerçekti.İyi de bütün bunlar ne anlamaya geliyordu.Olanları neye yorsa içinden çıkamamıştı.İstemsizce günlük rutin işlerine koyuldu.Akşama kadar düşünmekten bedeninden çok zihni yorulmuştu.Garip sezgiler ve korku içinde olduğu için hava kararmadan eve girip kapıyı kilitledi.Çok acıkmıştı.Mutfağa doğru giderken, odanın duvarındaki heybe gözüne ilişti.Bu heybenin içinde, babası Bilge Hakan'ın ölürken emanet ettiği küçük bir sandık vardı.Babası, Oğuz'a söylediği şeyler olmadan bu sandığı asla açmaması gerektiğini sıkı sıkıya tembih etmişti.Oğuz birden ''Işığı aç!'' diye bağırdı.Sanki kafasında şimşekler çakmıştı.Babasının söylediği şeyler aklına geldi: ''Evlat! Yaşadığın büyük korkudan dolayı karanlığı kendine sığınak yapma.Işığı aç! aydınlığa çıkmak isteyen her ne varsa çıksın.'' Sana, yaşadığın korkunun ikinci gecesi dışarıdan ''Tanrı aşkına'' diye bağıran sesler gelecek.İşte o vakit hemen sandığı aç.Önce sadece mektubu al.Mektubu okumadan sakın tılsımlı taşa dokunma.'' Oğuz derin düşüncelerle mutfağın yolunu tuttu.Bu arada gün batmak üzereydi.Karnını doyurduktan sonra tekrar odaya geçti.Hava kararmıştı.Işığı açtı ve beklemeye başladı.İçindeki merak, korku ve sorumluluk iç içeydi.Oğuz için zaman öyle yavaş ilerliyordu ki, oturduğu yerden kalkıp sık sık odanın içinde volta atıyordu.Gece demini almış en siyah halindeydi.Oğuz derin düşüncelerdeyken birden irkildi.Sesler gelmeye başlamıştı.Gelen sesler, sürekli ''Tanrı aşkına'' diye bağrışıyorlardı.Oğuz hemen koşarak duvardaki heybeyi indirip içindeki sandığı çıkardı.Sandığın içindeki mektubu alıp okumaya başladı. ''Evlat! Sandığın içindeki tılsıma verilen vakit sınırlı...Dışarıdaki insanları içeriye al ki odanın içindeki ışık gözlerini kamaştırsın. Bu onlara güç verecektir.Karşı tepede bulunan en büyük kayanın önüne gideceksiniz birlikte.Tılsımı al ve sonra hemen yola çıkın.Bu yolculuk başsız insanlar için çok zor geçecek.Bu zorluktan, üzerinde hakkı olan için yapacağın fedakarlık adına sen de payını alacaksın.Sana, annen Gülsena'nın bir gün geleceğini söylemiştim.Annen kapıda seni bekliyor.''

Kötülük kavmi, her gün safına onlarca insan kazandırıyordu.Haliyle kötülüklerde sürekli artmaktaydı.Bu kötülükler, insanın aklının almayacağı kadar korkunç düzeydeydi.Bu insanlar, iyilik kavminin içinde dağınık bir şekilde yaşıyorlardı.İyi insanlar gibi giyinip, iyi insanlar gibi yiyip içip, iyi insanlar gibi davrandıkları için ayırt edilemiyorlardı.Gizliydiler...Kötülüklerini gizli yapıyorlardı.Çok az kısmı kendini ele veriyordu.Yakalanan suçlular yerleşim bölgesinin meydanına götürüldükten sonra kafaları kılıçla koparılıyordu.Bilge Hakan iyilik kavminin başkomutanıydı.Kötülük kavminin de bir başkomutanı vardı fakat bunu hiç kimse bilmiyordu.Başkomutan Bilge Hakan, bu komutanı bulup çıkarmak için yanıp tutuşuyordu.Eşi Gülsena da bu durumu biliyordu.Bu yüzden bildiklerini anlatmaya karar verdi.
Gülsena:
-Bilge Hakan sana bir bir şey söyleyeceğim lakin çekiniyorum.
Bilge Hakan:
-Ey biricik oğlumun annesi Gülsena! Nedir seni böyle mahzunlaştıran?Derdini söyle ki derman bulasın.
Gülsena:
-Ben kötülük kavminin başkumandanını tanıyorum.
Bilge Hakan: Kim?
Gülsena:
-Selimin oğlu Ateş.
Bilge Hakan:
-Nereden biliyorsun onun olduğunu? Çabuk anlat.
Gülsena:
- Ben ona aşıktım.Gizli gizli buluşuyorduk.Bir gün yine
buluşmak için sözleştik.Herkes uyuduktan sonra ben dışarı çıkıp evin arkasına geçtim.Ateş, beni bekliyordu.Elindeki bardağı uzatıp iç dedi.Bardağın içindeki kandı.İrkilip çığlık attım.Ağzımı kapattı.Sonra sakın bir daha bağırma diye uyarıp elini ağzımdan çekti.Ne kanı olduğunu sorduğumda, bir kaç metre ötedeki yeri işaret etti.Yerde boğazı kesilmiş insan vardı.Elim ayağım boşaldı.Korkumdan hiçbir şey söyleyemiyordum.Kötülük kavminin başkomutanı olduğunu, evlendiğimizde kendine yakışan bir eş olmamı istediğini söyledi.Asla onunla evlenmeyeceğimi söyledim.O da bana verdiği kanı içmediğim için bunun zaten mümkün olmadığını söyledi.Ayrıldık.

Bilge Hakan sevinçle üzüntüyü bir arada yaşıyordu...Kalbine ağır bir sancı saplandı.İçi acıyordu.Dışarı çıkmak için oturduğu yerden kalkıp kapıya doğru ilerledi.
Gülsena, ''Nereye gidiyorsun?'' diye sordu.Bilge Hakan bu soruyu cevapsız bırakmıştı.Dışarı çıkıp doğru Ateş'in evine gitti.Bir kaç defa kapıya vurdu.''Kim o?'' diyen ses Ateş'in sesiydi. Bilge Hakan kim olduğunu söyleyince Ateş kapıyı açtı ve komutan hayırdır? diye sordu. Bilge Hakan, Ateş'i yaka paça sürükleyerek ''Benimle geleceksin'' dedi.Evinin bodrum katını hücreye çevirmiş, bu tarz suçluları burada sorguluyordu.Ateş'i bu hücreye atıp kapıyı kilitledi.Ateş'in kötülük kavminin başkomutanı olduğunu duymayan kalmamıştı.Ateş'in safında olanlar adeta yüze vurmuş kim oldukları ortaya çıkmıştı.Tehditler savurarak komutanlarının bırakılmasını istiyorlardı.Ateş'in başı herkesin gözü önünde meydanda kılıçla koparılacak, sonra da taraftarları yakalanacaktı.

Gülsena garip duygular içindeydi.Ateş'in öleceğini düşünmek niye içini bu kadar acıtıyordu. Hâlâ aşık mıydı ona yoksa? Ateş'in öldürüleceği günün gecesi, Bilge Hakan uyuduktan sonra Gülsena anahtarı alıp hücreye gitti.Anahtarı gören Ateş'in gözleri parlamıştı. ''Çabuk kapıyı aç'' dedi. Gülsena:
''Yalvarırım benim sana kaçman için yardımcı olduğumu kimseye söyleme.''
Ateş alaycı alaycı gülümseyerek oradan uzaklaştı.Bilge Hakan sabah adamlarıyla birlikte hücreye indiğinde Ateş'in yerinde olmadığını gördü. Gülsena hücrenin anahtarını kapının üstünde unutmuştu.Bilge Hakan derinden bir iç çekerek, ''Kısmette henüz beş yaşındaki oğlumun annesi Gülsena'yı götürmek varmış'' dedi.

Bilge Hakan güçlü bir ordu kurarak kötülük kavmine karşı büyük bir savaş başlattı.Kısa sürede meydana ne kadar kötü varsa toplanıp getirildi.Bu getirilenlerin arasında Gülsena da vardı.İyilik kavmi, suçluların etrafında bir çember oluşturdu.Tam da suçluların kafası kesilmeye başlanacaktı ki, Toprak Ana ellerini göğe yükseltti:
''Ey Tanrım! Ulu Tanrım! Merhametinden adalet dilemekteyim.Suçluların içindeki yirmi kişinin yüreği sadece bir parça siyah.Diğerlerinin ise tamamen siyah.Verilen ceza neden aynı ölçüde?''
Bunun üzerine Tanrı'nın buyruğu yeryüzüne indi:
''Bu yirmi kişi, işledikleri suç küçük ve bir kereye mahsus olduğu için ayrı cezalandırılacaklar.Önceden olduğu gibi diğerlerinin başı kesilecek ve ölüm süreleri türlü ızdıraplarla bir ayda tamamlanacak.''
Bu öyle bir ölüm süreciydi ki, gövdeyle başın can çekişini anlatacak söz yoktu.Yirmi kişinin dışındaki diğer hepsinin başı kılıçla kesildi.Bu defa da Bilge Hakan ellerini göğe yükseltti:
''Ey yeri göğü yaradan Tanrı'm! Bu kötü insanların ölülerini Toprak Ana'nın üzerinde bırakma.Yeşermek için can kollayacaklar.''
Tanrı'nın buyruğu tekrar indi:
''Kötülük kavminin insanları ölüm süresini güneşin koynunda ateşler içinde tamamlayacak ve küle dönecekler.Daha sonra ise güneş bu külleri denize dökecek.Küller dökülünce deniz hemen buzula dönecek ve buzul asla erimeyecek.''
Şimdi ise sıra diğer kalan yirmi kişinin cezasını uygulamaya gelmişti. Tanrı'nın buyruğu tekrar:
''Bilge Hakan'ın dışında ne kadar insan varsa buradan hemen uzaklaşsın.'' Herkes uzaklaştıktan sonra Tanrı'nın buyruğu devam etti:
''Ey Bilge Hakan! bunların da başı kılıçla kesilecek.Bedenleri Toprak Ana'nın kalbine, başları sana teslim edilecek.''
Oğuz mektubu bitirdikten sonra sandığın içindeki tılsımlı taşı alıp hemen koştu.Kapıyı açtı ve çabuk gelin diye bağırdı.Başsız insanlar birer ikişer içeriye girdiler.Bu başsızların boğazında sonradan açılmış üç tane delik vardı.Aşağıdaki tek olan delik ağız, üste bulunan iki delik ise göz görevini görüyordu.Oğuz içlerinden bir tanesinin sürekli kendine doğru baktığını fark etti.Bu başsız insanlar buraya tam on beş senede ulaşmıştı.Tanrı onlara tekrar başlarını vermek için şart koşmuştu.Gece demini aldığında toprak ananın kalbinden yeryüzüne çıkıyorlardı.Sonra verilen emre uygun olarak ay ışığında kuzeye doğru dümdüz yürüyorlardı.Bu yolculuk onlar için büyük bir ızdırap barındırıyordu.Her adım attıklarında ayaklarına sivri bir hançer saplanıyordu.Bu acı kötülüğün ne demek olduğunu anlatıyordu.Çünkü kötülük karşındakine acı vermekti.Ayaklarından akan kan yüreklerindeki siyah parçayı küçültmekteydi. Her çıktıklarında bir kaç adım atabiliyorlardı.Çünkü ayakları adeta dilimlere ayrılıyordu.Kötülüğün tohumu ancak bu şekilde yeryüzünden tamamen yok olacaktı.Toprak ananın kalbinden ayakları iyileştikçe çıkıp yürüyorlardı.Toprak ana başsızların kanlı ayak izlerini arkalarından siliyordu.Bir tek Oğuz'un evinin önündeki kanlı ayak izlerini bırakmıştı.Oğuz, başsızlara ''Bu kadar durduğunuz yeter yola çıkmamız gerekiyor'' dedi ve yola koyuldular. Başsızlar, acılar içinde feryat ederek yürümeye çalışıyorlardı.Bilge Hakan'ın evine ulaştıkları için artık hançerin ucu ayaklarını sadece yalıyordu.Tepeye ulaşmak için yolun yarısından fazlasını tamamlamışlardı.Artık yol yürüdükçe dikleşiyordu.İçlerinden bir kadın ben daha fazla devam edemeyeceğim deyip olduğu yerde kaldı.Diğer kadın gayret et Gülsena deyince, Oğuz bu kadının annesi olduğunu anladı.Yanına gitti. Gülsena çok zayıf bünyeli bir insandı.Oğuz Gülsena'yı sırtına aldı.Gülsena'nın sınavına Oğuz devam ettiği için artık, hançer Oğuz'un ayaklarını yalıyordu.Gece yavaş yavaş demini açmaya başlamıştı.Tılsımın süresi gün ağarana kadardı.Oğuz ve kafasızlar iyice bitkin düşmüşlerdi.Biraz soluklanıp devam ettiler.Tepedeki en büyük kayanın yanına varmaya yaklaşık otuz metre kadar kalmıştı ki, Oğuz takati kalmadığı için sırtındaki annesiyle yere düştü.Annesinin gözlerinden yaşlar süzülüyordu.Eğer gün ağarmadan ulaşamazlarsa, başsızlar bir günahkar olarak güneşin koynuna atılacaklardı.Gülsena, artık yürüyerek devam edeceğini söyledi ve yola koyuldular.Günün ağarmasına çok az kala kayanın yanına ulaştılar.Oğuz elindeki tılsımı kayaya dokundurarak, ''Kapıyı ve ışığı aç Tanrı aşkına!'' dedi.Kaya ortasından iki tarafa doğru açıldıktan sonra kalbinin düğmesine bastı.Kayanın kalbi uyku deposun ışık kaynağıydı.Uyku deposunun ışığı yanmaya başlamıştı. Başsızların hepsi içeriye girince başlar uyandı.Herkesin bedeni ile başı birbirine doğru geliyordu.Gün ağarmadan bembeyaz bir kalple, baş ile vücudun vuslatı gerçekleşmiş boğazındaki delikler kapanmıştı.Güneş doğar doğmaz içindeki kötülük kavminin küllerini denize boşalttı.Deniz, Tanrı'nın buyurduğu gibi hemen buzula dönüştü.Kötülük artık yeryüzünde yeşeremeyecekti. Gülsena, Oğuz'u öyle çok özlemişti ki hıçkırıklara boğula boğula oğluna sarıldı.

Sevgi Gül İlkan
Kayıt Tarihi : 25.2.2018 00:10:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sevgi Gül İlkan