Oy güzel şehir oy!
Beni de hasret bıraktın ya kendine,
Astın suratımı,
Sıla ektin yüreğime.
Açık bıraktın ya umut kapımı,
Bir Ak güvercin pervaz eder,
Gelir diye semtime.
Özleminle kaybettiğim kendimi,
Getirir diye kendime.
Oy güzel şehir oy!
Beni de hasret bıraktın ya kendine.
Yüzümde palyaço gülümsemesi,
İçimde aşka dair çıkmazlar
Ve yüreğimde fırtınalar demeti
Bu kaçıncı aşktı tattığım, akşamlarında...
Kaçıncı hüzün yağmuruydu kanayan yarama.?
Kadıköy'de yürüyemeden elele ayrıldığım.
Bir gecelik duygu esnemesinde,
Yalnızlığımla kendimi sahile attığım.
Zonklayan beynimden alnıma vuran,
Aşk ateşimi azık diye yanıma kattığım...
Tadamadım mevsimlerini doya doya.
Ne baharını görebildim,
Ne de baharında görünebildim.
Zümrüt kafeslerde sakladın ya sen de kendini
Ve sen de hasret bıraktın ya beni.
Aşk olsun sana, aşk olsun sevdiğim!
Kaybettiğim kendimi, arıyorum şimdi.
Herhangi bir sokağının,
Herhangi bir ayrımında geçerken ömrüm.
Sahil kenarlarında üşüdüm, titredim.
Sensizlik depremiyle sarsıldığım o günden sonra,
Deli yüreğim durma git dedi
İnat ettim, gitmedim.
Yirmi iki yaşına girerken bir yaz akşamında
Kimsesiz sokaklarının donuk aydınlığında,
Kötü alışkanlıklar edinmedim.
Ve kimseye yalan söylemedim.
Ne sur dibindeki falcı kadına,
Ne Gülhane'de çiçek satana,
Ne de soğuk taş duvarlara.
Bir ebrûlî akşamda,
Martıların seslerine karıştı çığlığım.
Gece karanlığında uçuşan ateş böcekleri gibi,
Uçuşadursun başucumda hayallerin.
Seninle olayım sahilde,
Ve hüzünlerim silinsin.
Neden sonra anladım ki;
Oyalıyormuşum kendimi geçici heveslerde.
Ve kardelenler açıverdi yüreğimde.
Sen aşk de buna, ben çıkmaz sokak sevdiğim!
Tüm hüzünlerimi delik olan cebime koyacaktım.
Ve şiirler çalıp şairlerin bahçelerinden,
Şarkılar söyleyip, nameler dizecektim sana.
Ve bu güzel şehrin,
Altın renkli gecelerine dağıttığım yıldızlardan,
Taç yapacaktım esmer saçlarına.
Gecenin rengini sürme çekecektim hilal kaşlarına.
İkimizinde paylaştığı birisi olacaktı hayatımda.
Anlarsın ya ey güzel şehir, anlarsın ya!
Ben ve sevdiğim,
Mutlu bir dünya kuracaktık.
Hüzünlerin sevinçlere,
Gözyaşlarının kahkahalara karıştığı bu dünyada,
Onu bana, beni ona hatırlatacaktın.
Duygu sevinecekti,
Telefon edip ''can dosta''
Evleniyormuş diyecekti.
Tam da yakalamışken frekansını mutluluğun,
Taa uzaklardan bir rüzğar esti.
İstanbul bana küstü, ben de İstanbul'a.
Haydut gecelerin İstanbulcasında,
Umutlarım yola dökülürken usulca,
Ve günbatımı şehirler aynasında,
Seyrederken hayâlini
Sende kaybolup,
Şehrayinler içinde bulurum kendimi.
Kıskandın ya bizi İstanbul,
Helal olsun sana.
Şu ölümlü dünyada,
Aşkın tadına varamadan,
Kendimce bir dünya kuramadan,
Boğacaksın beni öyle mi! ?
Kimsesiz kaldırımlarında,
Soğuk gecekondularında,
Benim gibi bir bozkır çocuğunu,
Kederle yoğuracaksın öyle mi! ?
Çamlıca yamaçlarında,
Çiçeklerin nasıl filizlenip,
Nasıl olgunlaştığını;
Umutlarımın seninle,
Nasıl kucaklaştığını da bilirim ben.
Tam da çözmüşken şifresini aşkın
Korkma sevdiğim!
Ve bakma yüzüme öyle şaşkın şaşkın
Duy Sevgili!
Yazılmamış bir destanın her kelimesinde,
Akıp giderken kaderimiz iki ayrı yönde.
Mutlaka buluşacak Vuslat Denizi'nde.
Anamın dualarına benzer,
Dualar edeceğim ikimiz için.
Ve ummadığın bir anda,
Şöyle aşk tadındayken sevinçlerin,
Sen bana alışacaksın ben de sana...
Sevdiğim! ...
16 MART 1998
Saat: 24:00
ANKARA
Kayıt Tarihi : 30.9.2005 10:33:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)