Vur Eline Al Ekmeği Şiiri - Sezayi Tuğla

Sezayi Tuğla
1645

ŞİİR


12

TAKİPÇİ

Vur Eline Al Ekmeği

Munis huylu bir dosttur o,
Vur eline, al ekmeği.
Yenilecek bir tosttur o,
Vur eline, al ekmeği.

Bulursun onda ışığı,
Elinden alsan kaşığı,
Tam bir itaat aşığı,
Vur eline, al ekmeği.

İyi dosttur, yamuk yapmaz,
Assan, başka yöne sapmaz,
Haram mala el uzatmaz,
Vur eline, al ekmeği.

Tecrübeyle sabitledik,
Beraberce yemek yedik,
Günler oldu, geceledik,
Vur eline, al ekmeği.

Yamulsak da, o yamulmaz,
Ondan kötülük umulmaz,
Ondan iyi at bulunmaz,
Vur eline, al ekmeği.

(MART 2009)

Sezayi Tuğla
Kayıt Tarihi : 30.10.2012 17:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


BİZİM ADAMIMIZ Millet olarak bir hastalığımız var. Muhatabımızın samimiyetinden yararlanarak plan kurmak, geleceğimizi yönlendirmek. Başka milletlerde de bu tür bir davranış şekli var mı? Bilmiyorum. Genellikle, toplumumuzun her kesiminde, her branşında, sosyal, siyasi, içtimai, dini, mesleki, kısacası aklımıza ne gelirse hemen hemen her nokta ve virgülünde bu davranış şekli (bence bozukluğu) mevcut yapımızda. Adeta ruhumuza işlemiş. Bu da insanlarımızın samimiyetinden, güvenilir ve inanırlığından kaynaklanıyor olmalı herhalde. “O bizim adamımız”, “O yanlış yapmaz”, “Kessen, çizgisini değiştirmez”, “Patronuna yamuk yapmaz”, “Başka yol mu var sanki? ”, “Eline vur, ekmeğini ağzından al”, “Biat-itaat düsturuna oldukça bağlı ve sadıktır” gibi saplantı ve psikozlar, aslında kullanma ve samimiyetsizliğin kılıfı, kaçış yollarıdır sadece. Aynaya bakmamaktır, kendini muhatabının yerine koymamaktır, kısaca empati yapmamaktır kanımca. Bencilliğin doruğa ulaşması için tevazu sahibi kişilere her zaman ihtiyaç vardır uyanıklarca. Oysa “diğer kesimdeki insanlar öyle mi ya? Onlar kaygan zeminde bulunmaktalar. Hazır, dallar bize doğru eğilmişken meyvelerinden ne kadar çok toplarsak, o kadar kârlı sayılırız herhalde” saplantısının ne kadar yanlış ve çürük bir düşünce olduğunu, iş işten geçtikten sonra anlarız çoğu zaman. “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” mantığı, samimi dostları kırmakla birlikte, geri dönülmez bir yola el sallayarak uğurlamak manasında algılanır çoğu zaman. Büyüklerimiz ne güzel söylemişler; “Sel gider, kum kalır”. Evet, selden sonra kum kalır amma, suyun sürükleyip götürdüğü topraktaki humus, mineral ve diğer değerlerinde boş bir araziye veya başka birinin tarlasına bırakıldığını da göz ardı etmemek lazım. Bir fıkra anlatmadan geçemeyeceğim yine; Akıl hastanesinde, iki delinin akıllılık alametleri yetkililerin dikkatini çeker. Kararlaştırırlar, bu iki deliyi teste tabi tutup taburcu edecekler. Bir masanın yanında iki sandalyeye bunları oturturlar. Bir kavanozun içine siyah zeytin ve siyah hamam böcekleri korlar. Delilere; “masanın üzerine zeytin dökeceğiz, bunları yiyeceksiniz” derler. Kavanozdan masaya zeytin-böcek karışımı dökülür. Böcekler kaçışmaya başlar. Delilerden biri zeytine uzanırken diğeri onun elini tutarak; “dur arkadaş, onlar nasıl olsa hareket etmiyorlar, biz önce şu kaçanları yakalayıp yiyelim” der. İşte böyle bir zihniyete sahibiz toplum olarak. “Onlar zaten bizim, biz kaçanları yakalayalım”. Düşünecek olursak, menfaatin bittiği yerde gemiyi ilk terk edenler, yine o böcekler olur. Sizlerin de farklı düşüneceğinizi zannetmiyorum.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sezayi Tuğla