tik tak, tik tak
tik tak, tik tak...
nefret ediyorum
saat tiktaklarından ve
yalnızlıktan
bir kadınla beraber olmam lazımdı...
ben de rose’u aradım.
Rose, sol gözü kör bir Ermeni
fahişedir
muamelesi muhabbeti mükemmeldir
kendimce kıyasladım..ve sonuç;
ne de olsa saat tiktaklarını dinlemekten
daha iyidir zevk nidaları
büyük bir cürmün parçası gibi hissettirmez
o saatlerde yaşanan yasaklar
taksicinin nereye abi sorusunu bile beklemedim.
“pangaaltı” dedim
esmer, kırklı yaşlarındaki taksici
siyasetten spora, bir şeyler anlatıyordu...
biraz kasaba milliyetçiliği, biraz da liboş dürtülerle...
bense hayalimdeki rose’u düşünüyordum.
dolar dengesiz paritelerde,
vergi ayarı bozulsa da,
bana hiç dokunaklı gelmezdi bağ bozumu şarabına verilen
7 liralar...
dur dedim taksiciye Harbiye’de
tekelden aldım nevaleyi.
günü şu an tayin edemesem de hafta içiydi,
rose’un evi, beklenen üzere sakindi.
ben cigarayı sararken
ucuza kapattığım şarap için rose iki kadeh getirdi.
sıska vücutum pütürlü,
boyum bir seksene mütecavizdi.
kilomla ilgili bilgim, eczacı ahbabımın dükkanından
iki sene önce tartıldığım bilgiye dayanıyordu.
kendimden bahsetmeyi sevmezdim,
kimse de zaten benden bahsetmezdi...
eski mesleği derseniz çiçekçiydi
bulunmaması gereken yerlerde,
tanışmaması gereken insanlarla konuşuyordu...
sonunu düşünmeksizin, cahil cesaretiyle...
sıkı bir ten, geniş bir kalça, beyaz bir rengi vardı.
giydiği dekolte kıyafetler, sıktığı parfümler ile
baş döndürüyordu
yanına yanaşıncaya, gece karanlığı aydınlığa kavuşuncaya kadar...
Rose, romantik olmasa da
utangaçlığından loş bir ışıkta sevişirdi.
gizli hayran kitlesinin malumudur ki
oda atmosferi loş ışık ile sigara dumanları arasında
biraz da tanımlanamayan bir koku ile hafızalardaydı...
ilerde yazgım, kaderim diye geçiştireceği
üç beden tüccarının
sert fahişelik ısrarına karşı, net bir tavrı vardı.
biri sebep olmuştu,
aynaya bakarken saçıyla kapatmaya çalıştığı
körlüğüne ve
sevişirken kapatmak için ışığın,
loşuna muhtaç kaldığı göğsündeki faça izleri için
bir şey hissetmiyordu...
bazen, bıraktığınız izleri takip etmek istersiniz.
aslında, tahsilim bu psikolojik halin
ismini bulamayacak kadar yetersizdi.
neyse latince karşılığı
ukala bir kelime ya da kelimeler
yüzünde insani hiçbir vasıf barındırmayan,
rose dan vazgeçememiş...
bıraktığı izlerin peşine düşmüştü.
tanımlayamadığım ruh halinin sahibiydi o.
rose, mum ışığında kadehleri doldurdu...
her şey, takside kurduğum hayal üzere istikamet ediyordu.
Bam, Bam, Bam...
çalan kapıydı, alacaklı bir ev sahibinin kapıyı vurma
sürati ile ancak benzetebildiğim bu ses,
rose un kapıyı açması ile son buldu.
kapının sert çalımları yerini
bağrışmalara terk etmişti.
rose, saçından tutularak yatak odasına sürükleniyordu...
sol gözünün körlüğünü örtmek için, hafif yatırdığı saçı
gözünü kapatamıyordu.
bense toplu saçın ona nasıl yakıştığını düşünüyordum.
yargısız infaz yapmanın içimde yaratacağı adaletsizlik
duygusundan bi haber olarak,
gözüme kestirdiğim tornavidayla
tanımadığım o adamın göğsünde derin yarıklar açıyordum...
rose, şaşkınlığın suskunluğuna...
adam, ölümün acizliği karşısında susuyordu.
artık bir katildim..
pişmanlığın artık ne önemi
ne de faydası vardı.
işte o zaman saat tik taklarının,
ne kadar eşsiz bir ses olduğunu anladım..
tik tak tik tak
tik tak tik tak
Kayıt Tarihi : 3.6.2020 00:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hiçbir işte tutunamamış, başarısız yalnız bir adamın bir anlık tutku uğruna cinayet işlemesini anlatan durumlar silsilesi..
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!