Vol.2 Düşüş Şiiri - Ahmet Başkurt

Ahmet Başkurt
8

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Vol.2 Düşüş

İşin aslı nerden başlayacağımı
Bilmiyorum Doktor Bey,

adım Murat,
derinliğinden hala emin olamadığım,
bir lağım çukurunun içinde,
sürekli batıyorum.
çürümeye yüz tutmuş bir köpek leşi
gibi hissediyorum kendimi..
Kokumla sanki
Herkesi rahatsız ediyorum.

her sabah olduğu gibi o sabah da oldu,
yine altıma işemiştim.
cehennemin sadece ateşten
olmadığını bilmenizi isterim...

Ortaköy’de annesiyle yaşayan, eski
İstanbul baharlarından kalan bir adamım...
sizden tek farkım sahil yürüyüşlerine çıkarken
tekerlekli sandalye kullanıyor olmam...

Doğuştan, nöromuskuler hastasıyım.
kaslarım, bacaklarımda yetersiz sıklığa sahip.
ayakta durma yetim hiçbir zaman olmadı.
emeklemedim, ilk adım sevinçleri evimde hiç yaşanmadı...

babamdan kalan yüklü servet,
Amerika ve İtalya’daki hastahanelere para ödemekle
suyunu çekmişti...
geriye kalan Ortaköy’deki evimiz ve
annemin emekli aylığıydı...

Sene 92, ben yirmili yaşlarımdaydım

adetim üzere, sahilde çekirdek çitliyordum
başka ne yapabilirdim ki zaten.
burası da ne güzel çekirdek koktu,
sözü kulağıma ilişti...
çekirdeğimden uzattım,
biraz da ironik bir dille,
yersem bırakabilir miyim, demişti...

Berna, Mimar Sinan Güzel Sanatlar’da
üçüncü sınıf,
arkeoloji öğrencisiydi.

arkeoloji bilgisini
gökteki süzülüşlerini hayretle seyrettiğim kuşların
kalıntıları üzerinden yaptığı akademik çıkarımlarla anlatıyordu...
saatlerce konuşmuştuk, flörtüz konuşmalardı.

yarın, yine aynı saatte, aynı yerde
doksanların modası kot ceketim ve
geriye doğru taranmış saçlarım ile
Berna ile buluştum...
yarın, ondan sonraki gün ve her gün...

laf, arkadaşlarına gelince kaçamak cevaplar
veriyor, konuyu değiştiriyordu...
onun dışında her konuşması
tatminkardı...

Berna’nın çocukluğu ve liseli yılları
Bursa’nın Nilüfer ilçesinde geçmişti.
sömestr tatilinde ailesinin yanına gitmişti...

ben geleneği bozmamıştım...
sahildeydim...
bana yakın bankta,
burkulan ayağına söylenen birine,
en azından söylenecek bir ayağınız var
bizler ne yapalım, diye
tatlıca çıkışmıştım...

sakarlıklarından, buraya yakın bir muhasebecide
çalışmasına kadar,
bense okuduğum kitaplardan...
hayatın her alanında
üç beş konuş konuşmuştuk...

adı Ali’ydi, karizmatik, uzun boylu
benim yaşlarımdaydı...
muhasebeciydi...

sakarlıkları dolayısıyla çalıştığı
ofisinde pek de sevilmeyen, eşi dostu
pek olmayan biriydi.
öğle paydoslarında peynirli sandviçi ile
gelirdi.
beraber yemek yerdik...

yemek yerken,
Berna’nın, yokluğumda arkadaş
yapmışsın, sözü ile
ara verdik...
Berna’yı Ali ile tanıştırdım...
Günlerimiz farklı geçse de öğle vaktini
beraber geçiriyorduk...

Murat, Ali ve Berna
üçlüsüydük...

Ali Berna’nın, Berna’da Ali’nin
esprilerine
gereksiz tepkiler veriyordu,
gözlerini birbirlerinden
kaçırıyorlardı...
dahası da vardı.
flörtün başlangıcıydı,
gözüme çarpan...

Sadece sorun bu da
değildi,
rutin buluşmalarımız
düzensiz bir hal almıştı...
buluşmalarımızın
haftada üçe hatta ikiye düşmesi, sanımı
doğru kılmamış mıydı?

Berna’ya olan sevgim, Ali
için nefrete dönüşmüştü...
ilişkilerine dair inancım arttıkça,
geçirdiğim kıskançlık nöbetleri
Ali’yi öldürmem gerektiği
fikrini
kabullenmeme neden olmuştu...

şüpheleleri bertaraf edecek
gerekçem vardı...
sakattım.
doksanların görüntü sistemindeki
zayıflıklardan da yararlanacaktım...

Ortaköy’de Ali ile buluşmamızda
Sahil kenarında ki demirliklere itmiştim Ali’yi
gövdesinden üç,
bacaklarından iki,
kazık saplanmıştı Ali’ye...

Berna her gün ağlasa da,
Ali’yi kaybedişimizin üzerinden
geçen günler sadece bizde burukluk
bırakmıştı...

ben ise vicdanım ile başa
çıkamıyordum...
Ali’nin halüsinasyonlarını görmeye başlamıştım,
gördüklerim vicdanımı rahatsız ediyordu...

Berna ile beraberken Ali’nin
bizi seyrettiğini görüyordum...
Ali, Berna’nın gideceği tarafta
bizi seyrediyordu...
ayrılmıştık...
Berna, gördüğüm Ali halüsinasyonunun
yanından geçip gidiyordu..

Aşk ve ölümle ilgili felsefi metinler
okuyordum...
Ahmet Altan’ın,
ölümü bile ikinciye sıraya düşüren
bir durumdur aşk...
sözleri yaptığımın yanlış olmadığını
söylemiyor muydu?

Berna ile aynı yerde buluşmuştuk,
Ali’nin halüsinasyonu
Berna’nın yürüyeceği yolda bekliyordu...
Berna daha iyi görünüyordu...
iki saatlik buluşmamız bitmiş,
Berna ile ayrılmıştık...

Bu sefer sıradışı bi durum oldu.
Berna, Ali’nin yanından geçmemiş,
Ali’nin yanında durmuştu.
Berna, geriye döndü...
Artık
Ali ve Berna bana bakıyorlardı...
ben ise elim ile döndürebildiğim kadar
döndürüyordum tekerlekli
sandalyemi...

Bu olamazdı..
Nasıl bir hengamenin içindeydim Allahım..

Sizden önceki doktorum..
Yaşadığım yalnızlığın
Travma ve depresyonların
Beni şizofreniye ittiğini
Hatta katatonik boyutta
Olduğunu söyledi..

Şimdi ellili yaşlarıma gelmiştim,
aradan geçen yirmi yıla rağmen
Ali ve Berna yaşlanmıyordu...
benle konuşmuyorlardı,
küslerdi bana,
ben ise bu duruma değil
yaşlanmama kızıyordum...

birisi olmak istediğim ben,
biri de hayalimdeki kadındı...

Ahmet Başkurt
Kayıt Tarihi : 2.6.2020 01:14:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Engelli birinin yalnızlık karşısında ki karmaşık ve çalkantılı psikolojisini anlatan durumlar silsilesi..

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ahmet Başkurt