Vişne Lekesi Şiiri - Aslı Yağmur Çelik

Aslı Yağmur Çelik
48

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Vişne Lekesi

Pusulası bozulmuş bir nehir gibi şaşkın,
Rotası çizilmemiş bir gemi gibi umudum.
Gece el sallıyor yanık kahve kokulu sabahlarıma,
Uykularım kahve çekirdeğindeki yanık hüzne mukabil.
Kırk yıl geçiyor bir cezve kulpunda,
Kırk yıl sonra yitip gidiyor düşlerimi ışıtan mumum yalazı.
Bir rüzgar esiyor güvercin kanadından,
Bir rüzgar ki dolanıyor boynuna yırtık eşarbımın.
Mabedime sen düşüyorsun,
Mabedim zehri zıkkım oluyor avuçlarımda.
Şehadet ile göğe kalkıyor başım;
Ezanlar şahit oluyor fikrimin fütursuz haykırışına.
Parmak uçlarımdan giriyor geceye dem vuran ıslıklar,
Parmak uçlarımdan çıkıp gidiyor ruhum.
Bir sonbahar çalınıyor safran sarısı sazlardan,
Kulaklarım kurşun gibi ansızın deliriyor.
Alev alev yanıyor hıçkırığım,
Bu şehir gözlerin gibi tütüyor.
Siyahla beyazın jilet kesiği çizgisinde,
Griye öykünen bir öykü yazıyor parmaklarım.
Bir satır başına değiyor yüreğim,
Kan revan içinde yığılıyor yere sevdam.
Musalla taşında soluyor bir gül,
Siyah güller selama duruyor yüreğine.
Siyah güller eğiliyor bunca cefaya.
Şeytanın iki ayağını bi papuca sokuyorda gözlerin,
Geçit vermiyor sevdama.
Ölüyorum, geçiyor gözlerimden hayal tozları.
Pembesi solmuş, tozu kalmış hayaller.
Basma entarisine vişne kokuları sinmiş bir kız çocuğu,
Ve elleri vişne lekesi.
Hiçbir renk anlatmazsa seni, bir kırmızıda anlam bul diye.
Gökyüzü kararınca bir yağmurda boğuluyor karıncalar.
Umursamıyorum, karınca kararınca seni soluyorum.
Aldırış etmeksizin pencere pervazlarının gıcırtısına,
Bir şarkı tutturuyorum.
Melodilere sığdırıyorum yalnızlığımı,
Hayatımı yeniden besteliyorum çakmak çakmak gözlerinde.
Bakışların nefret kokarcasına uzak,
Bakışların buz kıtası gibi,
Üşüyorum.
Gözlerinin rengini yanılsıyorum, sadece bakışlarınla yetiniyorum.
Hastalıklı bir ruh hali belki,
Belki şizofrene çalan intiharlar saklıyorum avuçlarıma.
Maziden kalma bir hançer savuruyorum havadaki kokuna,
Burnumun direği kırılırcasına ağır ayrılık kokusu,
Yalnızlığım kilit vuruyor dört duvara,
Issız bir trende yol alıyor bulutlar.
Ne diyarlar geçiyor, ne şehirler görüyor.
Ne anıları delip geçiyor suçlu kelamlar.
Buğday tanesi bereketinde toprağa saçılıyor tüm gerçeğim,
Ay tutuluyor, kıpkırmızı oluyor yüzü.
Tıpkı seni anlatan vişne lekeleri gibi tutsak kalıyorum ona.
Ellerim alışık değil böylesi bir serzenişe,
Sokak lambaları bir yanıp bir sönüyor.
Belki anlamazsın...
Ne bu şehir ne bu gökyüzü ne bu sokaklar alışkın bu gitmelere.
Ölüm bile koparmıyor çığlığını,
Anlıor musun buralar artık bir öksüz sevdanın yasını tutuyor.
Belkide anlamazsın...
Ellerim yalnızlık kokuyor.
Ellerim sen kokuyor.
Aralık ayazından kalma Temmuza hasret güneş kokuyor.
Ellerim buram buram özlem kokuyor.
Yüzüme okyanuslardan inciler vuruyor,
İnci inci dökülen gözyaşımdan nice yerlere tuz değiyor.
Yüzüm dökülüyor, kapının eşiğinden sessizce çekip gidiyorum.
Yüreğim yanıyor, bir dirhem su bulamıyorum sensizliğe.
Halimi soruyor gelen giden,
Neyin var, neden ağlıyorsun bunca gülücüğe ev sahibiyken yüzün.
Gülmek böylesi yakışırken üzerine neden böylesi hüzün.
Dilim lal oluyor, Allah rızası için bir sevda dileyemiyorum yüreğinden.
Teselli muhabbetlerde sesim soluğum çıkmaz oluyor,
İçimden kopup gidiyorsun,
Düğümlüyorum yeniden seni.
Yinede eski sen olmuyorsun.
Yüreğinde çözemediğim düğümlerin kalıyor.
Saçlarım ağarıyor, dönecek diyorum dinlemiyor içim.
Biliyorum bu özlem hep kucaklayacak aklımı.
Gide gele alışılmıyor ayrılığa,
Dinmiyor bu rüzgar kâr etmiyor hiç bir sorgu.
Köhneleşmiş yapılardan bir duman tütüyor,
Birşeyler yanıyor besbelli.
Okunmamış mektuplar, belkide çivisi çıkmış bir çerçeve.
Feneri sönmüş, rengi solmuş bir suret giriyor içeri,
Sarhoş bedeni savrularak bakınıyor küllerine yanık hatıraların.
Gece uyutmuyor yine hiçbir avuntu çare olmuyor.
Dibe vuruyor her ne varsa günyüzünde,
Sabaha çıkmıyor damla sakız kokulu hayaller.
Yıldızlara takılıyor,
Karanlığın peşinde sürüklenip duruyor.
Suretinden bir katre değiyor içime,
Timsah gözyaşları mıdır bilmem.
İçim küsüyor ağladıklarına,
Hasret yine saklanıyor eskimiş sandığıma.
Göz nuruyla işlenmiş bir billur kuş,
Ve ağzında küçük bir dal parçası.
Değersiz kalıyorelbet uçurumlarda ördüğün kelepçelerin yanında.
Haklısın böylesi uçarı bir yalnızlığı ördüyse ellerin,
Küçük bir kuş kadar değersiz kalır hasret.
Haklısın,
İçimde cahil cesaretinde bir aşk varmış,
Dağ gibi patlayan haykırışlarda kendi cehennemini yakmış.
Mavzer yatağına sığınmış biçare.
Haklısın aslında hiçbir şeyin herşey kadar değeri varmış.
Haklısın vişne lekesi bile seni anlatmazmış...

Aslı Yağmur Çelik
Kayıt Tarihi : 4.8.2010 12:18:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Aslı Yağmur Çelik