Damı çökmüş, yanmış
Duvarına, kale çizip gol attığım ev yıkılmış
Şut çeken olmayınca,
Vazgeçmiş dik durmaktan
İçine girip, evcilikler kurardık…
Sokağında çalıntı gibi duran çöp bidonlarına
Bol pantolonlu piçler karalamalar çizmiş
Güzel insanlar geçerdi yanından bu viranenin
Şimdi, buram buram parfüm kokan orospular mesken
etmiş
Kime gidiyorlar? Nereden geliyorlar?
Belli değil!
Pezevenklerinin korna sesleri duraktan bile duyuluyor
İncecik topukları, yere değiyor-değmiyor
Ne ara binip, kayboluyorlar gözden? Anlaşılmıyor…
Bir hafta evvelsinde, bizim taşınmamızın
Şimdiki yıkıntının yamacına bir kız taşınmıştı
Ne var ki,
Abisinin dayağından, babasının baskısından,
Bir kez olsun camdan bakmayıp,
Aşağı inip, bizle oynadığını görmedim
Bazen sırf bizimle konuşabilmek için
Topumuzun kaçtığı yeri söylerdi
Adını keşke öğrenebilseydik…
Bir kardeşi vardı, deliydi
Abisi, babası, ona kızmazlardı
Durup durup güler, sebepsiz ağlardı
O ağlar, sanki yangın çıkardı
Ablası dayanamaz, basardı yastığına başını
Evden sindirilmiş hıçkırıkları…
Sokakta sanki bir biz yaşardık
Canı, kanı, bizdik kaldırımların
Nereden gelsin aklımıza?
O soğuğu, şimdi kiralık bedenlerin alacağı
Arası uzun değil hatıramın
Yalnızca on yıl evveli
Adını bilmediğimiz o kıvırcık saçlı,
Tanıyorum gözlerinden
Tanıyorum ama “Hişt! ” diyemem ki,
Yolda yürüyor sakin sakin
Camdan haykırırcasına konuşmak için
O fakirliği tadan ağzının dili
Sönmüş, terk etmiş kendisini
Bir sokakta çınlayan sesi,
Bir o kaldı kulağımda
Şimdi görse tanıyamaz
Sokağın canlarından herhangi birisini
Aynı zamanda gözlükleri…
Babasını andıran, dikkatsiz!
Hâlbuki o zamanlar anlamazdık
Eve gelip gidişlerinden babasının mesleğini
Gece eve gelmeyip,
Huzur bozmak için ara sıra dönüşlerini
Kendisi uyuşturucu satarmış
Oğlunu da küçük yaşta eğitmiş
Zaten oğlu da anlaşılmaz biriydi
Leş gibi kokar, akşam içkili gelirdi
Arkadaşlarla toplanıp, dövmek isterdik
Çocuk kolumuz güç yetiremez, tuzak kurardık
Kandil olur ip tutar, bilerek yerden gererdik
O takılır, tökezler, kovalar, söverdi
Ah şimdi bir yakalasak!
Hani adını bilmiyorduk ya kızcağızın
Ben ona bir ad vermiştim
“Aslı Yakamoz” demiştim
Cama asılması…
O parlayan gözleri, yaşlarından…
Gözleri ışıldıyor diye pencerelere asıldığında
O sanki annesinden, pencerede doğmuştu
Ne zaman başımı yukarı kaldırsam,
Top yerini söyleyen bir parıltı görmek isterim
Olsun, on yıl geçmiş
Belki o da topun kaçtığı yeri yazıyordur artık,
Bizi karakter olarak da çizmiştir?
Ah şimdi bir görsem…
Hemen nasılsın diyeceğim
Tutacağım kolundan, götüreceğim viranenin sokağa
Onların evi de yanmış, kalemiz yıkılmış!
Şimdi diyeceğim var mı hatırandan başka hayalin?
Tutacağım iki kolunu sarılacağım
Diyeceğim: “sen benim çocukluk hatıramsın! ”
Duyabilecek mi? Tanıyacak mı?
Ne var?
Babası uyuşturucu taciri, abisi çırağı, annesi vefat etmiş!
Olsun…
Aslı Yakamoz
Senin için bak yine top oynuyorum
Kaçıyor, söyleyen yok
Gol oluyor, sevinen yok
Kaldırımımıza tecavüz etmiyorlar burada,
Park etmek yasak!
Çıkıver cama,
Bağır,
Çınlasın sokak!
Kayıt Tarihi : 5.1.2013 03:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu güzel çalışma ile karşılaştım.
Tebrik ederim
Yaşayacaklarınız,
Yaşadıklarınızdan daha renkli,
Daha hareketli,
daha bereketli
Geçmesi temennisi ile Doğum gününüzü tebrik eder
Sağlık
Afiyet
Başarı dolu bir ömür
Yüce Rabbimden niyaz ederim
Osman ERDOĞMUŞ
SAKARYA
TÜM YORUMLAR (1)