bazı depremlerin şiddeti, rihter ölçeğinin bile yüreğini sızlatır. çünkü kimi yer sarsıntıları ölümden çok öteye ulaşır. van depremi bir örnektir. acılı bir örnek. sadece ölümlere, yıkımlara, gözyaşına üzülmedik. üzülecek bir vakit bile bırakmadı kimi boyalı kadınlar, ağızlarından nefret akan kravatlı adamlar. ne çok şey öğretti van depremi, ne çok şey; önce yok oluşu, ölümü, kaybolmayı,hüznü, felaketi, acıyı, kahroluşu... ne çok şey götürdü van depremi, ne çok şey; sevinci, ümidi, gülüşü... birde vicdanı götürdü, kirlenmiş bedenlere sarılarak. birde insan yanlarını, insan kılığına girmiş insancıkların. birde kardeşliği, gazete sayfalarında sahte puntolara iliştirilen.
bazı depremler müge anlı kadar faşist ve acımasızdır. erman toroğlu'nun yağ bağlamış kapitalist göbeği kadar yağmacı ve talancıdır. bazı depremler rujlu dudakları,allık sürülmüş yanaklarıyla bile çirkinliğini örtemeyen haber spikerleri gibi kirlenmiştir. hain haber bültenlerinin yitirilmiş namusudur, reklamlara endekslidir.bazı depremler Yunus'un son bakışıyla yağcılığa soyunan vicdansız politikacılar kadar zalimdir. hiç utanmadan çocuk gözlerinin, yanında pis pis sırıtması gibi katildir.
bazı depremler sarsıntısını asla yitirmezler...
van... kalbimizden hiç çıkma, vicdanımızdan da...
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta