Vicdani retçi, bir asker kaçağı değildir. Vicdani reddi -ülkemizde son derece yaygın olan ve orduya ve askerliğe karşı duyulan içsel tepkinin de bir göstergesi olarak addedilebilecek- asker kaçaklığından ayırdeden en önemli farklardan biri vicdani retçinin askerlik yapmayı reddettiğini kamuya açıklamasıdır. Bu açıklamalara 'vicdani red deklarasyonu' diyoruz. Aşağıda iki vicdani red deklarasyonu okuyacaksınız. Ilki Vedat Zencir tarafından Sokak dergisine yapılmış bir açıklamadır ve 11 Şubat 1990 tarihli Sokak dergisinde yayınlanmıştır. Ikincisi ise 16 Ocak 1993 tarihinde Erkan Çalpur tarafından -Izmir'de kurulan ve Kasım '93'te kapatılan- ilk Savaş Karşıtları Derneği'nde açıklandı ve 8 Şubat 1993 tarihli Bakaya dergisinde yayınlandı.
Vedat Zencir 6 Kasım 1996'da Izmir Valiliği tarafından 'tedbir gerekçesi'yle kapatılan Izmir Savaş Karşıtları Derneği yönetim kurulunda görev almaktadır ve Erkan Çalpur da aynı derneğin üyesidir. Her iki vicdani retçi de askere gitmeme tavrında kararlı olarak olağan yaşamlarını sürdürüyorlar.
'Ben Vedat Zencir,
Şiddeti, emir alıp vermeyi yaşantıma almamaya niyetli ve kararlı olan bir insanım. Yaşantımı bir takım ahlaki ilkeler doğrultusunda göstermeye özen gösteriyorum. Bunun için yaşam anlayışımla çelişecek kurum, kuruluş ve işlerde bulunmuyorum. 20 yaşından beri kendimi ne zaman askere alınmış düşünsem veya bunun rüyasını görsem mide krampları geçiriyorum. Emir alıp vermek benim kişiliğimle, duygularımla hiç bağdaşmayan bir şey. Hele kendimi tanımadığım insanları öldürmeye hazır düşünmek -bu, hiçbir şekilde kabul edemeyeceğim bir durum.
Insan benim için dinsel boyutta kutsal bir yaratık değil, fakat ben insana tanrısal bir yükleme yapmadan her insanın yaşamını en az kendiminki kadar kutsal buluyorum. Bu yüzden de gerekçesi ne olursa olsun öldürmeye yönelik herhangi bir yapı içinde bulunamam.
Kendi değerlerim doğrultusunda yaşamak benim en doğal hakkım. Üstelik benim değerlerim gayet safiyane şeyler. Şiddet istemiyorum. Emir almak-vermek istemiyorum. Şimdi, bunun dışında bir davranışa zorlanmamı da doğrusu hiç aklım almıyor.'
Vedat Zencir
* * *
'Insanlık ailesinin bir ferdi olarak ben, her türlü cinayete, bir cinayet örgütü (hem de en büyük olanı) olarak orduya ve tabi ki savaşa karşıyım. Ayrıca, ben karşı olduğumu net biçimde ortaya koymadıkça, sessiz kaldıkça bu aşağılık durumu onaylamış olacağımı düşünüyor, yaşanan bu rezilliklere karşı bir sorumluluğum olduğunu hissediyorum.
Bu düşüncelerim ve ahlaki ilkelerimle ben (elbette ki) insan öldürmek ve bunu yapacak kişileri eğitmek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğunu düşündüğüm orduya katılmayı, bir olmayı reddediyorum.
Bu hareketim üzerine bana ya da konusunda nutuk çekmek isteyenler olabilir. Ama ben kendimi herhangi bir millete dahil ya da devlete ait hissetmiyorum. Egemen ahlaki kalıplar da beni bağlamıyor. Birey olarak kendi (insanca olduğunu düşündüğüm) ahlakım var ve ona göre hareket ediyorum.'
Erkan Çalpur
_______________________________________________________
'BIR DÜŞÜNCE SUÇU OLARAK 'HALKI ASKERLIKTEN SOĞUTMAK'
(T.C.K. Madde 155)
Rahatlıkla gözlenebileceği üzere son yıllarda sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmaları giderek sıklaşıyor. Bunun bir nedeni üzerinde yaşadığımız coğrafyada on yılı aşkın süredir yaşanan savaşın, devlet ve kurumlarını daha baskıcı, daha militer, daha pervasız hale getirmesi ise, bir diğer nedeni de, kuşkusuz, bu pervasızlığa 'Dur! ' diyen insanların ortaya çıkmasıdır. Bazı insanlar, bu memlekette başlarına gelebilecek her türlü şeyi göze alarak düşüncelerini açıklamakta, militarizmi ve tüm taraflarıyla savaşı eleştirmektedirler. Ve böylece 'düşünce suçu' olarak bildiğimiz durum ortaya çıkar. Şüphesiz bu, 'düşünce suçu'nun tek biçimi değildir. Üzerinde yaşadığımız coğrafyada, Türkiye Cumhuriyeti devletinin çeşitli yasaları ile yüze yakın düşünce suçu tarif edilmiştir. Işte 'halkı askerlikten soğutma' suçunu düzenleyen TCK'nın 155. maddesi de bu yasalardan birisidir.
Ancak 155. madde yol açtığı yargılama usulü ve bu usulün siyasal işlevi gözönüne alındığında diğer 'düşünce suçları'ndan belli bir farklılığı içerir. Sözünü ettiğimiz 155. madde aynen şöyle:
'Geçen maddelerde yazılı olan ahval haricinde kanunlara karşı gelmeye halkı teşvik ile memleketin emniyetine tehlike ivas edecek surette makale nesir edenler ve halkı askerlikten soğutmak yolunda neşriyatta veya telkinatta bulunanlar yahut umumi bir içtimada veya nasın toplandığı yerlerde bu suretle nutuk irat edenler iki aydan iki seneye kadar hapis olunur ve bunlardan 4500 liradan 36.000 liraya kadar ağır cezayı nakdi alınır.'
Görüldüğü üzere, bu madde ile kişilerin askeri yasalar ve askeri uygulamalar konusundaki görüş, inanç ve düşünceleri bir suç kabul edilerek cezalandırılmaktadır. Bu gayet açık.
Ikinci ve daha önemli bir nokta ise şudur. 1993 yılına dek 'halkı askerlikten soğutmak' bir terör suçu olarak fiilen Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin (DGM) görev alanında kabul ediliyordu. 1993'ten bu yana ise bu suç Türk Askeri Ceza Kanunu'nun (TACK) 58. maddesi ile ilişkilendirilmekte ve 'vatana ihanet' kapsamında ele alınarak görevli mahkeme olarak askeri mahkemeler kabul edilmektedir.
TACK Madde 58 şöyle der:
'Her kim Türk Ceza Kanunu'nun 153 ve 161. maddelerinde yazılı suçlardan birisini ve 155. maddede yazılı halkı askerlikten soğutmak yolunda neşriyatta ve telkinatta bulunmak ve nutuk iradetmek fiillerini işleyecek olursa, milli mukavemeti kırmak cürmünden dolayı mezkur maddelerde gösterilen cezalarla cezalandırılır.'
Bunun anlamı şudur ki, savaşa, militarizme ve askerliğe karşı düşüncelerini açıklayan insanlar sadece 'halkı askerlikten soğutmak' ile değil, fakat 'halkı askerlikten soğutmak yoluyla milli mukavemeti kırmak' ile suçlanmakta ve bundan dolayı da sivil mahkemelerde değil askeri mahkemelerde yargılanmalarına zemin hazırlanmaktadır.
'Halkı askerlikten soğutma' suçunun sivil ceza kanunu (TCK) içerisinde zaten düzenlenmiş iken bir de askeri ceza kanununda (TACK) yeralmasının en önemli nedeni sivil yasanın ilgili genel hükümlerinden sıyrılmak istemidir. 'Halkı askerlikten soğutmak' suçu, 'milli mukavemeti kırmak' ile ilişkilendirilerek 'vatana ihanet' suçları arasında ele alınmaktadır; ve böylece de zaman aşımından müstesna tutulmaktadır. Dolayısıyla herhangi bir tarihte savaşa ve militarizme karşı bir görüş dile getirmiş olmaktan dolayı ömrünüzün sonuna kadar yargılanma tehdidi altındasınız.
Tüm modern ceza teorileri -en azından prensipte- önce suçlu yaratıp sonra cezalandırmak isteminden ziyade, toplumda suç oranını azaltmaya yöneliktir. Devletin kendisine çizdiği meşruluk alanı içerisinde ceza vermenin amacı da, 'suç' ile bozulduğu varsayılan toplumsal dengenin yeniden sağlanmasıdır. Dolayısıyla, devlet, ceza verebilme yetkisini bireylerin davranışlarından intikam alma yönünde kullanamaz. 'Halkı askerlikten soğutmak' şeklinde bir suç tarif edilmiş olması düşünme ve düşüncelerini açıklama özgürlüğünü baştan aşağıya ihlal ederken, bir de tarif edilen bu suçun zaman aşımından müstesna tutulması, intikamcı bir ceza anlayışıyla karşı karşıya olduğumuzu ve dolayısıyla devletin, kendisine çizmiş olduğu meşruiyet alanının dışına çıktığını gösterir.
155. maddenin askeri bir suç olarak kabul edilmesine imkan veren bu usül, aynı zamanda savaşa ve militarizme yönelik eleştirileri askeri yargı kapsamına sokmaktadır. Böylece kişinin düşüncelerini açıklaması sonucu baskıya maruz kalması, yargılanması, hapsedilmesi yetmezmiş gibi, bir de tüm bu işler askeri makamlar tarafından yapılmaktadır. Yani bir sivil olarak askeri uygulamaları eleştirmenin bedeli, askerler tarafından, askeri yasalara göre yargılanıp, askeri hapishanelere tıkılmak olmaktadır.
Bu sıradan bir baskı politikası değildir. Genel anlamıyla militarizme ve savaşa, özel olarak da -vicdani red kavramıyla ilişkili olarak- zorunlu askerliğe yapılan eleştirilerin askeri yargı kapsamına alınmasıyla Genelkurmay Başkanlığı meseleye el koymuş oldu ve konu kati biçimde tartışmaya kapatıldı. Böylece savaş karşıtı düşünce ve daha genel olarak orduyu ve militarist politikaları eleştirme mevhumu 'dokunulmaz' bir alana taşınıyordu. Askeri yargının öncelikli olarak hizmet ettiği siyasal işlev de budur: Orduyu ve yürütülen militarist politikaları 'eleştirilebilir olanın' sınırları dışına çıkarmak. Bu 'dokunulmazlık', her militarist devlet geleneğinde aynı olduğu üzere Türkiye Cumhuriyeti tarihi içinde de ordunun diğer devlet organlarından ayrık, onlardan üstün ve eleştirilemez bir yere sahip olmasından kaynaklanır.
Işte 155. maddeyi ihlal edenler, aslen bu dokunulmazlığı tanımadıkları içindir ki, devletin intikamcı ceza uygulamalarının hedefi durumuna gelmektedirler.
Şair BerzanKayıt Tarihi : 16.6.2008 14:21:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Önemli Not :
İşbu yazının kaynağı ''www.hayvanozgurlugu.com'' isimli sitenin forum sayfalarındadır.
Söz konusu yazının altında yazarlarını ve kaynaklarını belirtmiş olmama rağmen ya sistem, ya da sayfa editörleri tarafından belirttiğim kaynaklar silinmiştir... / Suçlunun(!) hangisi olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok.../ Bu boktan durumun neden olduğundan ve de nereden kaynaklandığından da...
Velhasıl-ı kelâm, durup dururken adımızı hırsıza çıkaracak olması ihtimalinden dahi korktuğum bu durumu ''Yetkili Şair'' olmadığım için düzeltme şansımın da olmamasından dolayı (maalesef) bu yorum kutusu altından yapıyorum...
Yapıyorum; çünki yanlış anlaşılmalara mahal vermemesi adına bu uyarıyı yapmak durumundaydım... //
İzanınıza...
Dostlukla...
Dip Not : Söz konusu yazılara ve tüm kaynaklara yukarıda verdiğim linkten ulaşılabilir.../
B E R Z A N
*
TÜM YORUMLAR (1)