Vicdani Ret Dosyası - 1 Şiiri - Şair Berzan

Şair Berzan
72

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Vicdani Ret Dosyası - 1

İzmir Savaş Karşıtları Derneği Başkanı Osman Murat Ülke'nin 7 Ekim 1996 tarihinde TCK m.155'deki 'halkı askerlikten soğutma' suçunu işlediği gerekçesiyle, Askeri Ceza Kanunu m.58'de düzenlenen 'milli mukavemeti kırma' fiiline dayanılarak tutuklanması ile birlikte ülkenin siyasal gündemine 'vicdani red' kavramı ilk kez girmiş oldu.

Aslında, kamuoyu bu kavramla, 1989 yılında Tayfun Gönül ve Vedat Zencir'in Sokak Dergisi'nde vicdani retlerini açıklamaları ile tanışmıştı. Bu arkadaşlar hakkında TCK m.155'den dava açıldı, ancak sivil mahkemede yargılandılar. Bu yargılama sonucu, Vedat Zencir beraat etti, Tayfun Gönül ise üç ay ceza aldı ve bu da para cezasına çevrildi.

Daha sonraki yıllarda ülkede yaşanan savaş boyutlandı, çeşitli kesimlerden savaşa karşı daha ciddi tepkiler gelişmeye başladı, asker kaçaklarının sayısı artış gösterdi. 1993 yılının sonlarına doğru gelindiğinde, bu gelişmelere koşut olarak militarizmin de rahatsızlığı giderek arttı ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından Askeri Mahkemeler'in yaygın kullanımı başladı. Böylelikle, sıkıyönetim dönemleri ve casusluk suçları dışında da sivil kişilerin askeri mahkemelerde yargılanmasının yolu açıldı. Aynı yıl, Genelkurmay Başkanlığı'nın basın organlarına ve gazetecilere yönelik yaptığı suç duyurularında da büyük artışlar oldu. Genelkurmay Başkanlığı tarafından Adalet Bakanlığı kanalıyla savcılıklara gönderilen suç duyurularının sayısı 217'yi buldu. Bu suç duyurularından mahkumiyet kararı çıkmamasına tepki gösteren Genelkurmay Başkanlığı yetkilileri, 'Yargı fevkalade iyi işlemelidir. 217 suç duyurusundan şu ana kadar hiç mahkumiyet yok. Bu olmaz' diye konuştular. Bu olaydan kısa bir süre sonra Genelkurmay Askeri Mahkemesi, özel bir televizyon kanalı olan HBB'nin program yapımcılarından Erhan Akyıldız ile Ali Tefik Berber'in ve Izmir'deki Savaş Karşıtları Derneği başkanı Aytek Özel'in tutuklanmasını kararlaştırdı.

O tarihten bugüne kadar onlarca gazeteci, sanatçı, öğrenci ve anti-militarist TCK m. 155'ten Askeri Mahkemeler'de yargılandılar. Ancak hiçbir yargılama, kamuoyundan yeterince ilgi ve tepki görmedi. Osman Murat Ülke'nin yargılanması bu anlamda bir ilki oluşturdu. Başta üç büyük kent olmak üzere, ülkenin bir çok yerinde oluşturulan dayanışma komiteleri ile Osman Murat Ülke'ye sahip çıkıldı, TCK, m.155 ve Askeri Mahkemeler eleştirildi ve vicdani reddin bir hak olduğu vurgulandı. Medya sınırlı da olsa sayfalarında yer verdi. Ama en önemlisi 'Vicdani Red' kavramı bir deklarasyon olmaktan çıkarak Osman Murat Ülke'nin eyleminde doğru bir biçimde içeriklendi. Türkiye'de asıl ilk olan buydu işte.

19 Kasım 1996'da Genelkurmay Askeri Mahkemesi, Osman'ın tutukluluk haline son vererek, askerliğini yapması için Bilecik'deki birliğine gönderilmesi kararı aldı. Yaklaşık 45 gün süren bu tutukluluğun büyük bölümünü Mamak Askeri Cezaevi'nde hücre cezası ve açlık grevinde geçti. Osman, bir sivil olduğu halde burada kendisine dayatılan askeri yaptırımlara uymadı, tek tip elbise giymedi. Aynı tavrını, hiçbir örgütlü şiddet kurumunun parçası olmayacağını, dolayısıyla askerlik yapmayacağını söyleyerek Bilecik'deki askeri birlikte de sürdürdü. Bu vicdani ve ahlaki bir tutumdur. Osman kendine ve orduya karşı dürüsttür.Kaçmadı, çürük raporu almak için uğraşmadı ve 'parası neyse veririz' diyerek bedelli askerlik yolunu seçmedi. Karşısına çıkan/çıkacak olan zorlukları göze alarak/katlanarak itaatsizliği seçti. Ilk olan işte budur.

Bilecik'de birkaç gün kalan Osman Murat Ülke, burada emre itaatsizlik suçu işlediği gerekçesi ile tekrar tutuklanarak Eskişehir'deki Askeri Cezaevi'ne kapatıldı. Akabinde Eskişehir 1. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde 'emre itaatsizlikte ısrar' suçlamasıyla hakkında dava açıldı. 27 Aralık'ta çıkarıldığı ikinci duruşmada tahliye edildi. Tahliye sonrası götürüldüğü askerlik şubesinde Osman Murat Ülke'ye, bağlı olduğu birliğe kendi başına gitmesi söylendi. Bir vicdani retçi olan ve hiçbir şekilde askerlik yapmayacağını söyleyen Ülke'nin, doğal olarak herhangi bir zor olmadığı koşulda, kendiliğinden askere gitmesi sözkonusu olamazdı. Birliği yerine evine gitti. Bir basın açıklaması yaparak kaçmadığını, adresinin bilindiğini ve olağan yaşantısını sürdüreceğini kamuoyuna bildirdi. Ayrıca 28 Ocak 1997'de Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde tutuksuz olarak süren duruşmasına katılarak savunmasını vermek istediğini söyledi. Bu duruşmada Osman Murat Ülke tutuklanabilir ya da zorla, tekrar birliğine götürülebilir. Böylesi bir gelişmede yaşananlar tekralanacak ve Osman belki de yeni zorluklar ve cezalar ile karşılaşacaktır. Ama bu, onun seçimidir...

Ancak gelişmelere şöyle bir baktığımızda, Osman Murat Ülke'nin şahsında saldırıya uğrayan şeyin, barış, demokrasi ve insan hakları mücadelesi olduğunu görebiliriz. Çünkü o; temel bir insan hakkı olan vicdani red hakkını kullanmıştır. Vicdani red, düşünce ve vicdan özgürlüğünün meşru bir kullanımı ve tezahüründen başka bir şey değildir. Bu hak, bir çok değişik uluslararası sözleşme ve kararda yer alarak evrensel düzeyde onay kazanmıştır.

Yine bugüne kadar yaşananlara baktığımızda diyebiliriz ki, Türkiye'de vicdani red hakkının kullanılmasının, süreç olarak iki aşamalı bir yol izleyeceği görünmektedir. Reddini açıklayan kişi öncelikle, henüz sivil bir kişiyken, halkı askerlikten soğuttuğu gerekçesi ile TCK, m.155 ve askeri yargıyı karşısında bulacaktır. Bu açıkça düşünce ve anlatım özgürlüğünün engellenmesidir. Vicdani retçinin mücadelesi, temel hak ve özgürlüklerin korunması doğrultusunda ve olağanüstü bir mahkeme niteliğindeki askeri yargıya karşı demokratikleşme ve hukuk mücadelesinin bir bileşeni olarak gelişecektir. Sözkonusu sorunun aynı zamanda, retçi olmadığı halde vicdani red hakkını savunan, retçilere destek veren ya da orduyu herhangi bir şekilde eleştiren herkesin önünde durduğu unutulmamalıdır. Ikinci aşama, retçinin zorla askere götürülmesidir. Artık vicdani red bir düşünce, bir deklarasyon olmaktan çıkarak kişinin eyleminde vücut bulmaktadır. Bu aşamada militarizmin bütün şiddeti, provokasyonları, irrasyonalitesi ile karşı karşıya kalış vardır. Eleştiri daha doğrudan ve çıplaktır. Onun nesnesi olmaya karşı direnildiği için de militarizmden kopuş mutlaktır. Bu ise savaşın insan kaynaklarının kurutulması anlamına geldiği için savaş ve şiddet karşıtlığının en somut ifade ediliş biçimidir.

Izmirli Savaş Karşıtları olarak çalışma tarzı ve anlayışlar bakımından, alışılagelmiş olandan farklı bir yapı oluşturma isteğine sahibiz. Gerek düşünsel düzlemde, gerekse pratik faaliyetlerde kendimizi dar çıkarcı ve pragmatik siyaset yapışlardan arındırmaya çalışıyoruz. Alanımıza giren ve kendimize dert edindiğimiz konularda demokrasi cephesindeki tüm yapı ve bireylerle karşılıklı bilgilendirme, birikim aktarma yoluyla gönüllülük temelinde ve eşit ilişki kurmak en temel ilkemizdir. Bizim için iyi ve doğru olanı başkalarına önermeyi önemsediğimiz kadar bize yapılan öneri ve eleştirileri de aynı şekilde önemsemekte ve varoluşumuz için gerekli saymaktayız.

Bu anlayıştan kalkarak yukarıda ana hatlarına kısaca değinmeye çalıştığımız sürecin ilk günlerinde TCK, m.155 ve Askeri Yargı konusunda küçük bir dosya hazırlamıştık. O çalışmanın bir devamı olarak 'Vicdani Red' konusunda tartışmak ve bilgilendirme yapmak amacıyla yeni bir dosya hazırladık. Bu amaç, aynı zamanda bir hatırlatmayı da içeriyor. Dosya; algılayışlara ve isteklere bağlı olarak yapılacak katkılarla daha genişlemiş, ama bize ait bir dosya olarak kalabilir. Ya da hepimizin ortak dosyası haline gelebilir. Durduğumuz noktadan baktığımızda karşı karşıya olduğumuz sorunun önemi bize, dosyanın hepimize ait olması gerektiği sonucunu veriyor. Değerlendirme size/sizlere ait. Sonuç ne olursa olsun her türlü katkı ve çaba bizim için değerlidir ve önemlidir. Hepsi için şimdiden teşekkür ediyoruz..

Şair Berzan
Kayıt Tarihi : 16.6.2008 14:11:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Oğul Gençay
    Oğul Gençay

    *
    Önemli Not :

    İşbu yazının kaynağı ''www.hayvanozgurlugu.com'' isimli sitenin forum sayfalarındadır.
    Söz konusu yazının altında yazarlarını ve kaynaklarını belirtmiş olmama rağmen ya sistem, ya da sayfa editörleri tarafından belirttiğim kaynaklar silinmiştir... / Suçlunun(!) hangisi olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok.../ Bu boktan durumun neden olduğundan ve de nereden kaynaklandığından da...
    Velhasıl-ı kelâm, durup dururken adımızı hırsıza çıkaracak olması ihtimalinden dahi korktuğum bu durumu ''Yetkili Şair'' olmadığım için düzeltme şansımın da olmamasından dolayı (maalesef) bu yorum kutusu altından yapıyorum...
    Yapıyorum; çünki yanlış anlaşılmalara mahal vermemesi adına bu uyarıyı yapmak durumundaydım... //

    İzanınıza...
    Dostlukla...


    Dip Not : Söz konusu yazılara ve tüm kaynaklara yukarıda verdiğim linkten ulaşılabilir.../



    B E R Z A N




    *

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Şair Berzan