Susma,
Sen sustun diye bozuldu büyü;
Dağıldı periler, yıkıldı Kaf,
Anka öldü.
Sen sustun,
Derinleşen bir kuyudur
Gün, kızıl gurupla çekilirken gerdanından
Yakamoz ve yıldızdan bir gece, yorgan olur;
Örter güvercin, sebil ve gülden bedenini.
Sonra menekşe kokulu bir uyku doldurur,
Ey İstanbul, pervasız, ışıklı gözlerini.
Açılır geçmişin tütsülü rüya bohçası,
Hangi yana haykırsam
Kulaklarımda söner sorum.
Yağmura gem vuramam,
Bulutlara geçmez hükmüm.
Ölmeyi beceremedi çünkü annem.
Çünkü annem, doğurmaya sözlüdür beni.
Bilir misin leyli, bilir misin,
Ben trenleri neden sevmem.
Trenler demirdendir leyli,
Trenler demirden…
Kaba bir yük gibi
Taşırlar yürekleri.
Siyah tüllere bürünüp
Kanlı sunakları yumaya çağırma beni;
Obası talan yemiş
Yurtsuz bir bedeviyim,
Çıkınımdan bir ilahi çıkmaz benim,
İnkârın dişleri yırtmış sözcüklerimi...
Gece, yorgan olmuştu
Kımıltısız yorgun şehrin üstüne…
Kuşlar uyuyordu saçak kuytularında...
Çocuk uyuyordu;
Yanağında sönmüş bir gülümseme izi,
Avucunda annenin saçları,
Toprak kokusu
Ve deniz köpüğünün yüreğidir
Sonsuzluğa ulanan gecen
Dört nala koşar arzında
Fesleğen yeleli atlar
Güneşler ötesinden çıkıp bembeyaz kanatlar
Sen, beyaz bir çocuk,
Uzak bir deniz ülkesinden gelen…
Ruhun şarkılardan örülmüş,
Bedenin taze mevsimden…
Saçlarında rüzgâr,
Sesinde titreyiş,
Sensin Leyla’sı
Sıcak namlularla biçimlenen çağın
Sen…
Kurak yazlara serilen ovalardasın,
Terinde zifir kokar fesleğen…
Çoktan yitip gitmiş aylı gecelerin özlemiyle
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!