Sen ölü bir kadınsın, Verusya. Yaşamın dogmalarını doldurduğum bir çuval da.
Eksiliyorum, biliyor musun Verusya. Hem de tam manasıyla kesiklikler oluyor; topluma ayak uydurmak istemiyorum, biliyorum eğer topluma ayak uydurursam benliğimden kayıplar vereceğim, o samimiyet mağduru insanlara dönüşeceğim. Kafam çok derin, Verusya hiç bir zaman kendine bilge diyenlerden olamayacağım. Bekle şimdi eksildiğim ilk günün betimlemesini yapacağım: Deniz kıyısında yağmurlu bir gündü ve ben üşüyordum, biraz biraya ve insana ihtiyacım vardı üşümeme aldırmana gerek yok, yağmurdan ve üşümekten korkanlardan olmadım hiç. Bir bira yeterdi aslında o gün bana, ama aklımdaki insan kalabalığı hiç yetmedi, kalabalık içinde kayboluyordum giderek perspektif yukarı çıkıyor insanlar artıyor ben küçülüyordum bir bankta günlerce oturuyordum insanlar değişiyor ben olduğum gibi kalıyordum Verusya, dünyadaki rolümde doğru cast değildim o an zaman durmuştu atlı karıncada bir ben vardım bir de sen Verusya.
kelimeler içinde dansa kalkıyordum her fırsatını bulduğumda ve bu bana olabildiğince hakim olduğum bu coğrafyaya zaman tanımam gerektiği fikrini empoze ediyordu bu bana yetiyor mu diye sorarsan eğer, biram oldukça yeterdi bu vasıfsız ülkeye dayanmama.
Çarpık insanlaşma var bu şehirde Verusya. Çarpık ilişkilerden doğan çarpık insanlaşma harcanıyoruz bu ülkede Verusya. Eski kafalıyım ben Verusya söylesene, ne zamandan beri özgürlük brüt maaşlarla satın alına bildi.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta