Ay ışığı konmuştu iskelenin başına
taç gibi.
Kara meltemi esiyordu Verşa'nın
gözlerinden.
Açıkta eylenen balıkçı teknelerinin,
seyir fenerlerini söndürürcesine.
Dalgaların eşliğinde dünyanın en güzel
orkestrası çalıyordu.
Verşa ay ışığında şarap içiyordu.
Varlıkla hiçliğin kesişme noktasında,
rüzgârda uçuşuyordu lepiska
saçları.
Düşünceleri gibi savruluyordu,
bir o kıyıya,
bir bu kıyıya.
Ayın idare lambasını anımsatan
titrek ışığı ha söndü ha sönecekti.
Verşa uzaklara bakıyordu.
Gözleri sanki keskin bir avcı gözü,
kederleriyse kopmak üzere
olan fırtınaya hazırlıksız yakalanan
çalkantılı bir deniz gibiydi.
Kendinden olanı unutmayan deniz
gibi,
telaşlı, huzursuz ve endişeli.
Kırlangıç sürüsü gibi uçuştu gözlerinin
önünden geçmişi.
Ya geç kaldığını düşündü
ya da erken geldiğini.
Anımsadı içinde ukde kalan sevgilerini.
Buruşuk bir tül çorap gibi çehresini
ve yaşlılık lekeli ellerini gizledi
ay ışığından,
şarabını yudumlarken usuldan.
İçinde yap-boz gibi yarım kalan,
bastırılmış duygularını özgür
bıraktı sonra.
Naftalin kokulu çeyiz sandığını açmış
gibi,
kederlerini, sevgilerini,
pişmanlıklarını serdi önüne.
Sulu gözlü minör bir şarkı gibi,
geçti karşılarına seyretti hüzünle.
Verşa bir sokak kedisiyle dertleşti
sabaha dek.
Hava lodosa dönmüş orkestra susmuştu.
Vapur düdükleri geliyordu uzaklardan
ve günlerce aç kalmış martı
çığlıkları.
Meremet yapanlar dizilmişti iskeleye
saf saf.
onlara bıraktı kalbini,
onarsınlar diye.
Varlıkla hiçliğin kesişme noktasında,
rüzgârda uçuşuyordu lepiska
saçları.
Düşünceleri gibi savruluyordu,
bir o kıyıya,
bir bu kıyıya.
Kayıt Tarihi : 3.8.2025 22:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!