Arriverderci Aşk Şiiri - Filiz Kalkışım ...

Filiz Kalkışım Çolak
65

ŞİİR


134

TAKİPÇİ

Arriverderci Aşk

Suskunluğumun San Marco Meydanlarına
çapkın adamın kemik piposundan
bir kahkaha daha patlatırken yüzü maskeli kadın
Kızıl tüylerinden bir duman
kanatlı yarasalarla uçuşuyordu şehre

Kırılan bir çift siyah ökçenin sokağı arşınlayan sesi
Torre Dell'' Orogio'' da gözleri oyulmuş işçilerin
ruhumu kamçılayan çığlıkları

Bir sızı bölük pörçük deltasında gönlümün
tarifi zor bir acı

Tüm bedenime sinsice yayılan
kalemimin bulaşan mürekkebi
Parmaklarımın gitar tutmayan uyuşukluğuna
reverans yapıyordu

Üzüm küfesi taşıyan eylüle rağmen
Kasımın bu vaktinde
Nehirde ıslık çalan rüzgârın
haydut yutmuş acımasızlığının
çehremde biçilen küfürleri ahu’lanıyordu

Ne işim vardı buralarda
Kimdim ben
Kaçtığım neydi
Hakikat miydi hissettiklerim
Yoksa hayatın bana lütfettiği
koca bir yansımacası mıydı susluğum

Aziz Marcus Heykelinin o ağır kokusu
ve yüreğimi titreten beş kubbeli Bazilika'nın
San Marco'nun göbeğine düşen
altın yaldızlı kel göğüsleri

Her saat başı beni delirten çanlarının
ruhumda yankılanan titreşimlerini vuruyordu
İnancımı sevdamı umutlarımı
her şeyimi kaybetmiş
için için sokağa boşalmış
mağrur bakışlarımda vurulmuş gibiydim

Ah en çok da seni kaybetmenin
havasızlığındaydım canım

Rodrigo'nun gitar konçertosunda parçalandıkça ah’larım
Kanalın dar geçitlerinde yalpalıyordu bulanık gönlüm
yırtılıyordu çığlıklarım

Sustu mu yoksa bestesi bana dillerinin söyle
Bi habersiz buralarda
Sen göndermedin bağlayıp ayağına poyrazın
saçlarını bana
Avuçlarımda ıslanmışken iki tel ağarmış saçın
Sustu mu söyle şarkıları bana dillerinin

Accademia Köprüsü’nün med-cezirlerinden
beni aldatmaların sürrealist tablosuna
Umut yoldum gün geceyi vururken
Leonardo Davinci'nin kolları bacakları açık
adam tablosunda aldatırken son fırça darbesinden

Ah canım bağlayıp Büyük Kanal’ın iki yakasına saçlarını
salıncak kurdum sevişmelerin Ankara Garı’na

Nefes aldığın en ücrasına coğrafyaların
Nefes verdiğimce ayak bastığın diyarlarda salınıp yer yer
dün gece aldanırken sen ah

Olur da bir gün sen de içersin diye
aşkın mavi sinelerinden beni
kanattım sevda damıttım kor kor
Ah parelim bir inansam sevdiğine beni
ah inansam
Lagünlerini içerdim ayarıp ayarıp Venedik'in
Ahşap kokusu banar ıslak bakışlarında
taşardım sokağının kıyılarına
Kirpiklerimden İstanbul sancılarıma süzerdim seni
Binip mahşerin dört atlısına
Sultan Ahmet'e uçururdum şapkasını Dük Sarayı'nın
yerlere çalardım kubbelerini Katedralin
Şaşkınlığının bana lagün lagün birikintilerini
elasında severdim

Ah Kanal boyunca sıralanmış saraylardan
Altın Evden çalardım güneşi

Daniella'ın Bordo LobisindeTürk’ün aparkatıyla
Spiritz Aperal içip içip ayarmayı anlatırdım
İşmarını geçirirdim Dük Fernando'un cemalinden

Ah dört duvar arasında buralarda
Benim ak saçlı çocuğum ah
Öylesi muhtaçken sana
Küflü bir kasvete sıkışmış bir muhacirken fethederdim Venedik'i
Kavuşturmak için özgürlüğüne köleleri
Dar koridorlardan denizin kucağına

Ah ben Allah'ın Laz’ı
Renk renk boyalarında çiçek açmış evlerinden
Balkonlarından tepeme saçaklanan begonvillerinden
Uçururdum güvercinlerini Kıbrıs'ın
Uçururdum kuzum
Verip nefesime sevda sevda kuşları
Uçururdum Boğaz'ın mavi eteklerine ak güvercinleri
basardım Ankara'yı ardın sıra

Şimdi kürk yakamı biçen rüzgârın hışmıyla
Dizlerine kadar ıslatırdım seni
Sana öylesi acizken ay ışığıyla tarardım ah

Ahlar Köprüsü'nde
resmini çıkarıp öpüşürken hayalinle
Bakıp bakıp gözlerine infaz edilmeden
Ölümsüzlüğe demir atardım
Biliyor musun üç gün boyunca
Gesi Bağları’nı söyledim durdum tüm şehre
Hatta bir ara fena ağlamışım

Ah hazan yaprağım gondolcu ‘'gue tienes'' deyip
dokunmasaydı omzuma eğer
Venedik'te olduğumu hatırlamayacaktım

Koyun’cuğumun beyaz trombositlerinde
salkımlanan tavşan ekmeğim
seyrelmiş gülüşlüm benim

Bozdum yeminimi tayfında heder olduğum
bozdum
Bir yudum, iki, üç...

Scalzi Köprüsü’nün altında
ürperen içime çektikçe kanyak şişesini
sonrasını s/ayamadım

Sabahın yüzümü okşayan ilk ışınlarında
Kaldığım odada buldum kendimi
Boğazımda karanlık iki el
İçimde o kahrolası sızı
Dipsiz kuyuların rahminde kör kütük bir gece
Yanı başımda ıslanmış resmin

Yüzünde ince çizgiler esmece uzun boylu
zayıf bir adamdı gondolcu ama adamdı
Biliyor musun can
Venedik'te ‘‘Ciao Cara Come Stai’yi'’ mırıldanırken onca insan
Gesi Bağlarını söylemek tam da benlikti
Bir ara kıyamet kopuyor sandım
Belden aşağısını hissetmiyordum bedenimin
Meğer bir tonluk o kahrolası Malentino Çanı'nın
efkarıma bastıran gürültüsüne tutulmuş ince bileklerim

Ayakta kalma mücadelesinde
topuklu giyinme merakımdan
ilk defa pişmanlık duydum
Ah nergis kokulum elma şekerim
Caaffe Florion'da andım durdum seni
Çekerken köpüklerini acı kahvemin
Demlerimde arabesk bir söylem
Sentetik yutmuş bir hiçliği kovarken acılarımdan
seni ah seni nasıl hissettim bilsen
Onca içtikten sonra
Bir ara burnu çilli o kız geldi yanıma
Elinde ki gülü uzattı gülümseyerek
Alçakçaydı boyu ,yıldız yıldızdı gözleri
ardıysa ,koca bir boşluk...
O da benim gibi aşık mıydı ha ne dersin
Anlamış mıydı halimden

Rialto Köprüsü’nün gizlerinden
siyah kuğu misali süzülen gondolun -ki
tüm gondolların siyah olduğunu
üç gün sonra fark edebilmiştim

Meğer hep üç günlükmüş hayat
Sahi neydi beni böylesi benden alan
haylazım

Neydi onca mesafeye rağmen
seni böylesi sevmek

O daracık boğazlardan öylesi
esip geçen Kuğu Gölü Balerinlerince
Saçlarına yaldız atılmış nostaljisi guruptan
başka bir sızı dökülürken derinliklerime
seni böylesi sevdiren neydi

Şimdi sensiz
akşamın ıslak bakışlarının altında
savunmasız bir yavru gibiydi bakışım

Meydan ve ben bomboştu her yan
Oysa sağanak telaşıymış insanları
San Marco Meydanı’ndan boşaltan

Katedralin tüm haşmetiyle bana meydan okuyan
o dimdik kesitlerinden ürkerken
kahkahaya tutuldum deliler gibi

Sırılsıklamdım tüm varlığımla
Dediler ki ondandır öfkesi Bazilika'nın
Işık oyunlarına teslim olurken San Marco'nun göbeği
Ayda yıkanmış ruhum benden göçüp
sığınırken koyuncuğunun çimli huzuruna
valse tutuşundandı ak kuşların

Son gecesiydi Venedik'in
Son sabahı kucağında uyanışımın

Meğer şairler yalnız olunca
daha iyi sevişiyorlarmış
Ve anladım ki
sevmek için yalnızlığı giyinmeliymiş ruh

Şimdi sabahın konferansına mı sövmeli
yoksa canına yandığımın berduş Sosyoloğuna mı

‘'ulan toparlan ‘'salon tıklım tıkış
hadi rol çal sevdadan
rol çal hayata en akademisinden
Ca Foscori ‘de bir Türkün çığlığında hadi
Bir medeniyetin körpe kavislerini Kuzey Yıldızım
toparlansınlar ışıyışında Anadolu'dan
filiz filiz fışkır

Sonra
parlak çorapları kaçmış o genç kadının dudaklarını emen
o yaşlı adamı görünceye değin
Tren Garında öpüşen çiftlere baktım iç geçirerek
Dümdüz sövmek oysa
ne kolaymış diye düşünürken
Kenevir tohumlarına daldı bir ara kızın

Selanik göçmeni Kartallı arkadaş
‘'Türk(ü) sünüz galiba'' diye ilişti yanıma
nasıl yandı yanaklarımda utanç kızılcık kızılcık
ah nasıl bilsen

Sonrasında gülüştük hayli
Sarhoştum kırk yıllık dost gibiydik ben anlattım
o dinledi
Resmini gösterdim
ne şanslı adammış dedi
Hangi şanssa bizimkisi derken
Geceden şişmiş gözlerimden
iki damla daha terk etti oracıkta beni
alnı öpülmemiş aklına şaştığımın Ak Gelini

Feleğin sillesinden gırtlağına kadar doymuş olacaktım ki
bir pizza yemek istedim
yiyemedim

Anladım bu şehir de bana dar
Debisi ağırdı artık kanyonlarımın
Sabahın ilk ışıklarını arındırıp bakışlarımdan
Şu ayyaş sensizliğimi sıkıştırdığım yüreğimin
tahta bavuluna

Kâh şuh kâh keş erik dikenim
Sana nazlı edalı masum ağıtlar yakmak için
Ah en çok da ısırgan tohumum benim

Yatıp durdum öylece vakitli vakitsiz hayalinle
Ecnebi memleketlerinde sevap işlemek adına
tek taşımı ‘'La Sensa’da'' bıraktım

Güneş açmadan ak yüzünü şafağın
Denizin Ak Gelini olunca
Kuzey’in yollarına bir Venedik düştü!

''Düşeyaz ''

Filiz Kalkışım Çolak
Kayıt Tarihi : 7.1.2018 15:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • İrfan Yılmaz
    İrfan Yılmaz

    Sevgili Kardeşim, değerli antoloji.com üyesi sayın: Filiz Çolak,

    Güzel bir şiirin nasıl yazılması gerektiği, bilgi birikim ve engin bir kültür hazinesine sahip olmanın şiire ne kadar artı değer kattığı, kalemin ustalık, bilgelik ve keskin betimleme gücünün mısralara ne denli ruh üflediğini net bir biçimde okuyucunun gözleri önüne seren muhteşem bir şiir olmuş.
    Günlerce okunup, derin anlamlarının keşfine çıkılması ve ilham alınması gereken, serbest bir şiirin duygulu ve vurgulu olabilmesi için imge gücünün nasıl kullanılması gerektiğini tartışmasız bir şekilde ortaya koyan, emek verilmiş ve verilen emeği inkar etmeyen azim, tutku ve sabrın örneği olan nadide bir eser.
    Emek verdiğiniz, gönül sesiniz şiirinizi beğenerek, duygulu ve usta kaleminize saygı duyarak okudum.
    Nice şiirli ve en güzel günlerde görüşmek dileklerimle, sağlık ve mutluluklar diliyorum.
    Şiirinizi beğenerek, antolojime ekliyorum.
    Her şey sizin ve sevdiklerinizin gönlüne göre olsun.
    Sevgi ve saygılarımı iletiYORUM.

    İrfan Yılmaz.

    Cevap Yaz
  • Ender Pehlivan
    Ender Pehlivan

    biliyor musun can!
    Venedik'te ‘Ciao Cara Come Stai' mırıldanırken onca insan
    Gesi Bağlarını söylemek tam da benlikti...

    İşte bence şiirin ana fikri.. Tam orta yerinde. Agzın bal yesin kardeşim. Venedik kuzeyine düşmüş sanki ülkemin yalvarırcasına... Kalemin, kelamın, yüregin var olsun can özlem akmış dizelerden...

    Cevap Yaz
  • Ozan Ali Aydın
    Ozan Ali Aydın

    Sizin şiirleriniz uzun ama sıkılmıyor insan kutlarım

    Cevap Yaz
  • Güner Hacısalihoğlu
    Güner Hacısalihoğlu

    Bir aşk belgeseli gibiydi şiir canım...Uzun soluklu...Gizemli Nil Nehri misali...

    Yüreğine emeğine sağlık...

    Sevgimle...

    Cevap Yaz
  • Önder Karaçay
    Önder Karaçay

    Tadı damakta kalan bir gezinin duygu sözleriydi. Kutlarım uzun soluklu bir şiirdi. Zevkle okudu. Saygılarımla.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (7)