Yaralı Kaya
Vefasız Kartal.. Yaralı Kaya..!
(...)
Uzak diyarlardan uçup gelmişti,
Yorgundu Kartal...
Seslendi Yalçın Kaya'ya,
Su! Su! Bir yudum su!
Kalmadı mecalim
Yorgun düştü kanatlarım!
Yaşlanıyor muyum ne(!?)
...
Kaya,
Dinledi Kartalı;
Dertlendi, hislendi..
Dayanamadı;
Çatlattı kendini!
Su olup döküldü yüreği!
Sevgisi, merhametiydi dökülen!
Aktı Kartal'a...
İçti suyu kana kana yorgun Kartal,
Canlandı, kanatlandı..
Uçup gitti ardına bakmadan;
Sıradan! Rutin..
Oysa;
Oysa çatlamanın özünde,
Bir can, bir yürek vardı!
Öyleyse değerdi, çatlamaya,
Gerekirse paramparça olmaya!
Amma...
•••
Kaya'nın bağrından su değil,
Kan sızıyordu artık;
Onulmazdı bu yara...
Yanılgının derin kırıklığı içindeydi Kaya,
Bir ikramın buruk hikâyesi kalmıştı geriye...
***
Öyle bir kıymet, öyle bir haslet ki vefa;
Olsa da bu yol meşakkatli/cefalı;
Sevgide, güvende, vefada
Kalabilmek, sadakatli...
***
Belki bu denli tahribatlar oluşmazdı Kaya'nın ruhunda;
Olabilseydi Kartal vefalı/hakikatli...
Temmuz 2011 / Metanet Yazıcı
Metanet Yazıcı
Kayıt Tarihi : 14.7.2011 18:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
( :( ) İlkeler sözkonusu olduğunda, duygusallık yer bulmamalı! Özdeğerlerden taviz verenler, tükenmeye mahkûmdur...
Ruhu karamış kartalın, başı dönmüş yükseklerden bakmaktan… Serap görmeye başlamış belli ki… Su arayacağı yer yuvası iken…
Yuvası da kayalar mı, kayalıklar mı?..
Bir arkadaşla şakalaşıyorduk; “dağ başından su çıkar mı?” diye…
Verdiği cevap çok ilginçti:
“Senin tepene şöyle sert bir cisimle vuralım, bakalım; kan çıkıyor mu, çıkmıyor mu?”
Gerçekten de dağların zirvelerinde de su oluyormuş, kuyu veya sondaj vurulduğu zaman su çıkabiliyormuş. Ben sadece toprakta, belli katmanlar üzerinde su birikiyor veya yeraltı ırmakları şeklinde bazı yerlerden su akıyor, damar damar diye düşünüyordum.
Yüksek kayalarda da su oluyormuş demek ki…
Elbette ki mecazi bazı şeyler.
Yücelerden yüce olmak… Kaya gibi sert ve dik olmak…
Kartalın doğasında vardır, sarp ve yüksek kayalara konmak…
Amacı, kayaya pençe vurmak olmasa gerek. Kayayı yaralama düşüncesi olmasa gerek…
Susuzluğu şairenin dediği gibi belki de yorgunluğundandır. Bir soluklanmaktır belki de amacı…
Doğasının gereği zirvelere konmak ve bir nefeslik dinlenmek…
Onu anlayan bir kayaya rast gelmesi, halini bilmesi, derdini anlaması ve dertlenip, hislenip yarılması…
Su olup akması… Susuzluğuna çare olması…
Ne güzel duygular bunlar.
Halden anlamak… İnsan olmak…
Kaya gibi sarp ve sert olmasına rağmen insani hisleri en derinlerinde, ruhunda gönlünde yaşamak ve yaşatmak…
Eee, kolay iş değil, böylesine gönül ehli olmak..
Yılların verdiği tecrübenin sembolü olmak…
Kolay değil, kartal gibi bir kuşa hemdert olmak… Ona su olup akmak…
Sızan suyun kana dönüşmesi kayanın yüreğinde… Bir pençe yarası hissi uyandırıyor insanda…
Kolay değil sevdası olmayan, yüreği acımayan, hislerine yenik düşmeyen bir kartala dost edasıyla yaklaşmak…
Çekip gidecektir yine göklere, bütün haşmetiyle, bütün keskinliğiyle yerleri süzecektir bir lokma yaşam için…
Çekip gidecektir dağ yamaçlarına, görünür otlaklara, kayalıklardaki tazecik yavruların yaşadığı yerlere… Belki de hayata tutunabilmek için...
*
Güzel bir şiir.
Bu şiir bana “SERÇE KUŞU ile KIRLANGIÇ” hikâyesini hatırlattı.
Bu hikâyeyi ben de şiirleştirmiştim. Onu da buraya ekleyeceğim, vefanın, sadakatin ne denli değerli olduğunu vurgulamak için…
***
SADAKAT VE İHANET
Küçük köyün üstünde
Dost edindi göçmeni.
Karınları her gün tok
Gökyüzünde aşkları.
Güzel günler yaşanmış…
Sözleri çok kesin
Dünya âlem bilsin.
Ayrılmayacaklarmış.
Yazı bitirmiş kanatları….
Serçe kuşu, küçük köyün
Yerlisi… Çocukları ve atları
Sevdalısı, aşinası, dostları…
Göçmen kuşu, kapılır bir korkuya
Kalırsa dayanamaz bu soğuğa.
Serçeye tercih düşmüş illa,
Vatana sadık, dostlara müptela.
Ayrılık çok acı…
Dostluğa ihanet feci…
Göçmen: Gel, demiş serçeye
Uçalım bahara, bahçeye…
Serçe: Bekleyelim köyümüzde
Yeni günleri, taze baharı…
Göçmen: Ama kış acımasız, üşürüz
Aç kalır, hastalanır, ölürüz…
Gitmek nasıl ihanetse serçeye
Kalmak da öyle ihanet sevgiliye…
Karar vermişler, çıkmışlar yola…
Göçmen rahat ve güçlü…
Serçe alışkın değil, uzun uçmalara…
Göçmen, fırtınaya yakalanmadan uçmayı
Düşünmüş; serçe, yorgunluktan vazgeçmeyi.
Serçe: Duralım, kalmadı gücüm
Sana eşlik etmek mi suçum…
Göçmen: Durma, fırtınada ölürüz
Aşarsak okyanusu, yeni bir gün görürüz…
Son bir gayret, son çırpınışlar serçeden
Okyanus kıyısındalar, kendinden geçmeden…
Serçe: Artık gidemiyorum, yeter! ..
Göçmen: Dostluk burada biter…
OKYANUS ÇOK BÜYÜKMÜŞ…
Serçe ise çok küçük...
SERÇENİN SEVGİSİ DE ÇOK BÜYÜKMÜŞ…
Ama göçmen çok küçük...
Sonuç mu? ..
SERÇE SULARA GÖMÜLMÜŞ...
OKYANUSUN MAVİ SULARINDA
YATIYORMUŞ, BİR MİNİK SADAKAT...
YENİ BİR BAHARIN KOYNUNDA
UÇUYORMUŞ, KOCA BİR İHANET...
Hikmet ÇİFTÇİ
***
Fabl tarzındaki bu şiirimi hatırlattı sizin o eşsiz güzel şiriniz.
Sadakatin ve ihanetin ne demek olduğunu bilen ufacık yürekli serçe kuşundan öğrendik, bir kez de… Kartalın ihanetine inat…
Kimi kartaldır, ihanet eden hayatımızda; kimi kırlangıç kuşudur, göçmeye alışık, yerinde duramayan ve her dem bahar arayan yüreğiyle oradan oraya uçan…
***
Metanet Hanım,
Bu şiirinizi zevkle okudum. Güzel bir FABL tarzında hikâye olmuş. Akıcı, etkileyici ve ders verici…
Yüreklere sağlık…
Veren el hep üstündür, alan elden…
Gönül yüceliğiniz hiç eksilmesin…
Her daim size, böylesi güzel eserler yazdırsın.
Sağlıcakla ve dostça kalınız efendim.
Sevgi ve saygı rüzgârları esenliğiniz olsun.
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
Pek akıcı, derin manalar ihtiva eden, nadide bir şiirdi.
Kaleminiz hareketli, ömrünüz ve ilhamınız bereketli olsun.
100+heybem.
Muhabbetle..
TÜM YORUMLAR (18)