Nerden geliyor beni canımdan bezdiren ağırlık?
Dağ yoluna yapışıyor ayağım;
Gençlik hayaletleri kaçışın artık,
Yüreğimde ayağa kalkmayın !
Heyhat ! Şafak, uykusundan uyanmakta
İkisini de giydiriyor mantosuyla ;
Koyağın uyuduğu sırada,
Üzgün vedalarımı salalım ona.
Senden kaçıyorum yalnız orman
Çocukken orda çilek toplardım;
Gizeminin önünde, akşam,
Kaçardı genç ve titreyen ayağım!
Kayalıklar ! Vadinin yankısı,
Tekrarlardın bu yerde
Çabuk uçup giden şarkımı,
Vedamı tekrarla bugün de !
Niçin gölgede ve yeşillikte,
Bu aziz çatıyı diktin,
Bana gülümseyen yuvada
Çok temiz bir gençlik büyüttün ?
Kış, artık ateşim olmayacak,
Heyhat ! Senin tüten ocağında ;
Ateş benim için yanmayacak ;
Elveda, baba ocağı, ! Elveda !
Artık gölge yok alnım için
Mezarımdaki söğütten başka,
Elveda kilisesi köyümün
Pazarları ne güzeldi orada !
Ya siz, mezarlıktaki çimenler,
Ölenlerin uyuduğu yer,
Annemin mezarındaki çiçekler,
Gözyaşlarımın altında büyüdüler !
Kurumuş bildiğim gözlerime
Bu yakıcı ateş nerden geliyor !
Çağlayan, çökmek üzere olan harabe !
Gizli gölgeliklerinde gizem saklıyor !
Ruhumun yürürken şaşırdığı patika,
Mavi gözlerinde sarhoş olduğum
Aşk ! Ne yaptın alevinle !
Heyhat ! Bana senin bu son vedaın!
Her şeyin beni hemen unutacağı
Köy yeri gözlerimde ağardı ;
Bak işte dağın geçidi,
Patikanın dönemecindeki dört yol ağzı !
Ve uyanmakta olan ovanın,
Ateşten bir göğün altındaki altın toprağı
Tatlı bir arı uğultusuna benzeyen
O da, bir veda sergiliyor sanki.
Henri Durand (1818-1842)
Çev. Sunar Yazıcıoğlu
Kayıt Tarihi : 16.5.2018 22:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!