Bir cuma akşamı dönüyordum eve; bilemezdim bunun cuma akşamıyla son buluşmam olduğunu.Işıklar kapanmış ve sessizdi sokağın evleri...Kapıyı açmamla tanışmıştım karşımda bekleyen üç silahın merhabasıyla,teslim ol diye sesleniyordu bir ses düşüncelerime ve tek bir kurşun değdi sol ciğerimin üstüne.Kan oldu düşüncelerimin gözyaşı akmaya başladı ahşap zemine.Ağlayan Meryem'im daha fazla dayanamadı ve kapaklandı üzerime ve peşine bir kurşun daha...Belki bana değmemişti ama saplanmıştı yüreğime.Gözbebekleri kocaman oldu Meryemim'in,dağıldı son heceler buluşamadan dilinde.İşte orada buluşmuştu aslında son nefeslerimiz.Bir polis arabasının bagajında taşıdılar bizi hastaneye,boştu yollar; meğer darbe olmuş düşünceye.Bir kitap vardı hem okuyup hem de hayata dair kısa kısa notlar aldığım,ölen yazarından çıkaramadıkları acılarını bizden çıkarmaya gelmişler,talan etmişler odaları ve birkaç kitap yüzünden karanlık hücrelere kilitlemişler.Peki ya nasıldı Meryem'im,neredeydi şimdi? Hastanede olduğunu söylemişlerdi; oysa Meryem'im son nefesini karnında taşıdığı diğer canla birlikte ahşap zeminde vermişti.Benimse kanıyordu yüreğim,düşüncelerimin rengi damlıyordu sol ciğerimden.Tek kişilik karanlık bir hücre; sırayla gelip gidenler,demir kapıda yankılanan tehditler,falakalar,devamında göğüs kafesimin üstünde kırılan ıslak sopalar ve ayrılıyordu et tırnaktan...Can gitmişti oysa iki can birden,sadece düşünce özgürlüğü yüzünden; çok muydu sanki et tırnağa veda etmiş,kan tabanlarıma siper çekmiş? Kim durdurabilirdi ki bu acıyla daha da büyüyen,filizlenip tomurcuk açan düşüncelerimi? Bir damla su dediğimde yüzüme tükürenler kendi kanlarında boğulurken girecek toprak bulamadılar memleketin koynunda ve ne mezarları oldu ne de ziyaretçileri.Tarihin karanlık yüzüydü işkencede can verenler,bense ufak bir ışık o bedenlere...
Son nefesimiz birleşiyordu düşüncelerimizde,son nefes kadar sıcak bir o kadar hazin kazınıyordu beyinlere.Ve sen yeni nesil; soluduğun havanın kıymetini bil,çünkü bizim son nefeslerimizi çekiyorsun ciğerlerine...
..
Ayrılık tatlı bir sancıydı
Son veda busesinde
Birleşirken dudaklarımız
Kalabalıklar yabancıydı..
Umursamazlık ne güzel
Bir tren garının kalabalığına inat
..
Kimliğimde yazıldığı gibi değil hiç bir şey, çok daha fazlısı var. Yasal bir yalnızlığı yaşıyorum ruhumun derininde. Derin yaralarım var kanamaya müsait. Cinayetler işliyorum sürekli yenilerini katıyorum her gün bir şeyleri daha öldürüyorum. Brahms dinledim sabaha kadar ve kitap okudum. Birkaç telefon virgül koydu okuduğum kitaba. Bana aşkı anlattılar uzunca kendi dünyalarından bildikleri kadar, bi bok anlamadım. Aşk böyle değildi. Bir yerlerde bir yanlış vardı ama o yanlış kimdeydi. Aşka ne garip anlamlar yüklendiler. Aşkı anlatmak tabii bana düşmez haddim değildir, yaşamak istediğime bir ad konulması gerekirse aşk derim hepsi bu… yarım kalmış bir sözle devam etmeliyim mum ışığında ki loş geceme. Başımı yastığa koyduğumda onu düşünmeliyim korkulardan arınarak kötü ihtimalleri düşünmeden güven dolu aşk olmalı bu. Sabah uyandığımda aynaya baktığımda gülümsemeliyim ve günaydın aşkım demeliyim. Paylaştığımız anlarda maddelerden arınmış manevi bir ilişki olmalı çay ve simit yerken mutlu olmalı, gülümsemeli. Şarabı içerken hafif müzik çalarken hiç konuşmadan birbirine sarılan bedenler hiç konuşmadan çok şey anlatmalı. Canımı sıkan bu telefon konuşmaları neredeyse her gece yaşıyorum. Derinlerde canımı yakıyordu.
Kimliğimde yazıldığı gibi değil hiçbir şey daha fazlası var hepside yasal, cinayetleri saymazsak. Kanım akıyor her gece. Duvarlarımda eskiden kalma yaşlı bir hüzün. Şimdi sıra kimde, kim açacak kapıyı ellerimi tutup dudaklarımdan kim öpecek. Kapım kilitli cinayetin gizi sizde saklı. Bir yazımda söylediğim gibi “yüreğimizin katili ne zaman sanık sandalyesine oturacak”. Bir kenti yaktıktan sonra verilen cezanın ne anlamı kalıyor yanan kent için. Küllerinden doğabilir mi kendini. Ben hep söyledim bana gül getirmeyin ben papatyaları severim kırları severim dedim, siz bana gül getirdiniz.
Sis vardı sokakta perdelerimi kapalı tutardım. Ürkek bakışlarla zaman zaman dışarıya bakardım işte o anlardan biriydi. Kim bilir belki de kirli bir kabustu bu. Siyahlara bürünmüş bir adam geçiyordu sokaktan, yüzünü göremediğim bu adam kayboldu sonra sokağın kuytusunda. Dışarı çıkma isteği vardı içimde korkum izin vermiyordu. Üzerimdekileri çıkardım her şeyi. Geceyi de soydum kimse farkında değildi tüm kent uyurken ben çığlık çığlık dolaşıyordum sokaklarda. Ayaklarım kanıyordu. Her şey yasaldı cinayetler dışında. Uykumu gasp edenleri bulmalıydım yok hayır onlar orda kalmalı ben gitmeliydim.
Veda anlarını hep unutmak isterim ama hiç aklımdan çıkmaz. İlk günler çok sancılı geçer her şey ona dair düşünülür dinlediğimiz şarkılar seyrettiğimiz film. Dolan gözler sık aramalar seyrekleşir sıcaklık kaybolur gidenin yerine başkaları gelir ve aklımızda sadece o veda anı kalır. Boşluğa düştüğümüzde telefon rehberini karıştırdığımızda yeniden duyarız o sesi yada o numarasını değiştirmiştir çoktan. Hep bir yerlerimizde sızlar. Çünkü kapanmayan her şey canımızı yakar. Sokaktaydım evet hem de çırılçıplak. Kimse görmüyordu duymuyorlardı çığlıklarımı. Serseriydim beklide saçlarım dağılmış gözlerim şişmiş haklısınız dünü aramaktan. Evime döndüğümde yerde kan izleri vardı adım adım beni takip ediyordu kayıp gölgem gibi. Yaşlı koltuğuma oturduğumda yıldılar takıldı gözlerime hep benim sandığım yıldızlar. sormayın bana cinayetlerim dışında her şey yasal söyledim bunu size. Yeni cinayetlerde işleyebilirim kan izlerini takip edip vurabilirim onu kalbinden. Sevemediğim kadınların intikamımıydı bu yalnızlık. Benden çaldığınız şarkılarda kalsın sizde. Yeni şarklarım var ilk baharı andıran yasal şarkılar. Ben şimdi ben mumu yakıp dinlerim onları saçlarını okşarım zamansız girerim koyunlarına sevebilirim beklide yeni şarkıları. Dinle yüreğimin sesini benim yüreğim bu gece fahişe her han gibi bir kadınla sevişebilirim ismini sormadan aşık olmadan sevmeden keşfedebilirim vücudunda ki derin çukurları. Şarap döküp vücuduna bir damla kaçırmadan içebilirim hepsini. İnleyebilir gece. Aynada yüzüme bakabilir miyim bilmiyorum ama bu gece yüreğim fahişe bilmelisin. Başka kadınları sevebilirim. Bunların hepsi yalan, bana ait değil, evet belki fahişe ama yüreği var, derin çukurları, yaraları olan ruhunda küçük bir çocuk saklayan. Artık sabah olmalı mum sönmeli kemancı susmalı yorgun koltuğum dinlemeli sevişmenin tanığı yatağıma yalnız girmeliyim. Sabah aynaya bakabilmek için bu fahişeyi öldürmeliyim. Söylemiştim size. Kimliğimde yazıldığı gibi değil hiç bir şey, çok daha fazlısı var hepside yasal, cinayetleri saymazsak. Bir fahişe daha öldü zamansız hem de yasal…
..
yürek yakar her gidiş haberli veya habersiz
yangın yeri veda eden değil geride kalandır
sende birgün çekip gidersen benden sessizce
yazın ortasında karakış gibi bu gidiş kar yangınıdır
..
Bir beyaz ışık ardından sesleniyorum sana (sessizce)
Ve şimdi oskarlık oyunculara taş çıkartır,tenine duyduğum hasret..
Dip Not: Beyaz şimşekler korkar oldu teninden..Tenin bir deniz kıyısında veda etmeden gidiyor Çocuk..! Düştü elimde ki Tanrı..Düştü elimde ki tüm şehvet tohumları karanlığın kimsesiz Annesine...
..
Bilmemki bu kaçıncı mevsimde esen ayrılık rüzgarları,
gözlerim bazen buğulanır taşlı yollara bakarken,içim sızlar
kalbim acır,boğazıma kadar düğümlenirim, konuşamam.
Takılır kalır aklım kelimelere.bazen manasız bazen düşündüren kelimelere,
bir tiyatro sahnesinde bulurum kendimi bazen
mutluluğum,sevincim,göz yaşım ve...
..
Çektiğin acılara artık veda et;
Yılların ızdırabı bitti, nihayet! ..
Siirt-15.02.1998
..
Çok vedalar gördüm, ben bu hayatta,
Artık vedalara alıştı gönlüm,
Madem veda ettin ardına bakma,
Senin vedana da alışır gülüm.
Her an amadeyim elvedalara,
Belkide hasretim merhabalara,
..
Hatırlanır veda tarihleri
Hatırlar insan o an bile ne hissettiğini
Acılarını, duygusal keşmekeşliğini
Kafasındaki veda gereginin soru işaretlerini
Saliseler saniyelere kızar koşar
Dakikalar saatlere, günler haftalara
..
Bir his var bu gün içimde,
Biliyorum bana veda edecek,
Güneş bu gün doğmayacak,
Biliyorum bu gün beni terk edecek.
Güneş batmıştı zamansız sanki
İçimi kaplamıştı kör bir karanlık,
..
Bu son veda sana ey sevgili
Bunca zaman geçti hayatımda
Yüreğimi kor eden olmadı senden başka
Bu son veda
Bundan gayri, yok benden sana bir seda
Bekleme benden bir dem ses
Uzaklarda olsam da, olsan da
..
Bu sessizlik,ağlayışın vedadır
Öyle çeküp gidişin elvedadır
Çekip gittin veda bile etmeden
Hazırlanmışsın bi haber vermeden
Kadrim buymuş varya çekip gidişin
..
İnsanlık
Etmedi
Silahlara
Veda
Yılda
Bir
Trilyon
..
Gidıyorum buralardan
Bize ait anılardan
Veda bile edemeden
Başka bir yol denemeden
Hiç bir çaba göstermeden
Lüzumsuzca söylevlerden
..
Bu son selamım. Belki de son veda edişim.
Bir daha merhaba dedirtmeyecek son gidişim.
Sanmayın ki bu veda ne bir sevgiye ne de bir aşka
Düşünmeye vaktim kalmadı ecelimden başka
Sallanmasa da olur.Bu bedenin uyku beşiği
Görünüverdiyse ufukta ölümün eşiği.
..
sana elveda bir gece yarısı
bir gece yarısı sana sonbahar
sana ötelerden gönül yarası
bir gönlün yarasındadır intizar
sana elveda bir gece yarısı
..
Bir dostu kaybetmek yıllardan sonra
Elden ne gelirki…
Ölümü kimseye yakıştıramadım
Ama sana hiç yakışmadı be arkadaşım
Birgün yıllar önceki o gün tanıştık ya
Yıllar geçti paylaştık ya
Ne kayıplar verdik ağlaştıkya
..
Seni aradı gözlerim veda ederken bu şehire
İçim burkuldu ey yar gözlerim doldu
Umutlarım birer birer kayboldu
Hüzünler şimdi anlıyorum sensizlikte var oldu
Kalmadı biliyorum ayrılmak tek çare
Hazan mevsimi başkadır gurbet ellerde
..
Var olmamış buseler hatıramda yaşamış
Gün doğmamış aşkıma veda etmiş geceler
Eski yıllar göç etmiş yarım kalmış anılar
Yaşanmamış baharlar haksız geçmiş seneler
..
Ecel kapıyı çaldı, çıkar mısın sabaha?
Veda et dostlarına, kapanıyor dükkânın
Az mı çileler çektin? Yalvar, yakar Allah’a
Açılsın kapıları, Cennet olsun mekânın
..