Bir gün tanışacağız, arkadaşlığımızın arkadaşlık düzeyinde kalmayacağını bilerek arkadaş olacağız, sonra sevgili. Bir ay, altı ay, üç yıl. Sonra ben, bir akşam ya da sabah ya da gece yarısı, henüz sen beni terk etmemişsen tabii, herhangi bir neden belirtmeden çekip gideceğim. Çünkü veda konuşmalarını beceremem. Becerebilseydim altı sene önce evlenmiş olurdum. Nasıl ayrılacağımı tahayyül edemediğim için evlenemedim. Ama bu ayrı bir konu. (Ve sana –bir cümleye “ve” ile başlamanın ona ilahi bir ton kattığını Jonathan Safran Foer’den öğrenerek kullanmaya karar verdiğimi de belirtmek isterim– erkek dünyasının tam kalbinden bir tavsiye, bu tarz dostane veda konuşmalarını becerebilen adamlardan uzak dur lütfen. Onlar bir gece uyanıp seni kıtır kıtır kesebilecek kadar kendine güveni yerinde adamlardır. Onlar en düşmanca hislerini bile dostane biçimde ifade edebilen gerçek erkeklerdir, onlar ergen değildir. Ece Temelkuran ne güzel kadın.) Her neyse. Ve sen kendini bok gibi hissedeceksin. Haklı olarak. Ve üzüleceksin. Ve sen üzüldüğün için ben de üzüleceğim. Ama bunu çaktırmayacağım. Ve sen benim taş kalpli ve vicdansız biri olduğumu düşüneceksin. Götün önde gideni olduğumu düşüneceksin. Bu düşüncelerini bir terbiye süzgecinden geçirip smslere dökeceksin. Ve ben onları okurken şöyle düşüneceğim, “Sanırım ben bu dünyaya insanların kalbini kırmak için geldim.” Sonra bir gece saat ikide, alkollüyken telefon açıp bağıra çağıra dökeceksin içindeki bütün zehri. Ama benim kafam o an yazdığım şeyin zehriyle dolu olduğundan senin zehrinden etkilenmeyeceğim ve diyeceğim ki, “Yarın akşamüstü bir kahve içmeye ne dersin? ” Ve sen de diyeceksin ki, “Yarın akşamüstü gelip seni bıçaklamama ne dersin bencil piç? Bip bip bip biiiip…” Her neyse. Dışarıda kahve içmekten nefret ederim zaten, evde yeterince içiyorum. Kahve içelim dememin nedeni, bira içip duygusallaştıktan sonra aynı döngüye tekrar başlamaktan korkuyor olmam. Sonuçta bir gün, o kahveyi barış içinde içeceğiz, havadan sudan konuşacağız, herkesin herkessiz yapabileceğini bildiğimizden (Tezer Özlü ne güzel kadın): kendimizle, o ana kadar ki bütün aptallıklarımızla dalga geçebileceğiz ve en sonunda, “Ne güzel böyle, bunu her zaman yapalım,” diyeceğiz. Masaya gelen, donmuş sümüğü üst dudağına yapışık çocuktan selpak ve bu işi sadece hayır için yaptığını iddia eden adamdan tükenmez kalem alacağız. Selpak mı kalem mi diye soracağım. Tabii ki de kalemi seçeceksin. Sonra aramızdaki sessiz anlaşmaya uyarak, bir daha bu kahve faslını hiç tekrarlamayacağımızı bilerek, ayrı yönlere gideceğiz.
..
Bu şehirde son günümdü
Yine o sahile gittim
Gözümde yaş, kalbim buruk
Anılara veda ettim
Sık sık bakıp ufka doğru
Seni aradı gözlerim
..
"Sana El/veda E/diyorum Sevgili"
Koptu ipler, sana artık veda edeceğim
Hiç bir şey demiyeceğim sessizce git
Silinsin izin benden, umurumda değilsin
Kadir kıymet bilmez, nankör sevgilisin.
..
yaprağı dökülen bir ağacım
mayıs da çıplak kalıyorum.
bahara veda...
sana el veda
v
..
En son dört yıl önce bugün görmüştüm seni,
O telaşlı halin hala gözlerimin önünde,
Sen, kalkayım artık geç oldu kızım dedikçe,
Neye,kime geç diye söylendim içimden sessizce,
Sende,bir sürü bahaneler sıraladın kendince,
Oturup,uzun uzun konuşmuştuk baba-kız seninle,
..
Yüreğimiz seviyor derken
Bu elveda oldu erken
Dil kana bulandı söylerken
Severken bu veda niye
Ellerimiz kenet olmuşken
Yürek ataşta yanmışken
..
Artık sende yoksun sessiz gecemde
Bu gece bu şehirden gideceğim
Sevgin yeşermedi gönül bahçemde
........Bu gece sana veda edeceğim..
........Bu gece bu şehirden gideceğim..
Aşka yürek oldum, sevgine kanat
..
Nerde gönül dostlarım hani o sevgililer
Veda bile etmeden ayrıldı birer birer
Çok bekledim yıllardır hiç geri gelmediler
Veda bile etmeden ayrıldı birer birer
Ne bir mektup ne haber bırakmadan gittiler
Kimi yaşlı kimi genç dünyayı terk ettiler
..
DENEME
HÜZÜNLE BESLENEN SEVDALAR...
Önceki gün olacak. Evet, evet önceki gün... Vedalaşmadan gittiğin gece. Yalnız dünyama beni terk edip, veda bile etmediğin o gece... Saat kaçtı biliyor musun? Hatırlıyor musun o saati? Tamı tamamına 00.20 idi. Evet, gecenin ikinci yarısı ve saatin zaman ibresi 00.20’yi gösteriyordu... Sen... Sen. Sense, veda bile etmedin giderken. Bekledim... Bekledim. Seslendim ardından defalarca... Ama, yoktun. Duyuramıyordum sana sesimi... Bir ölüm sessizliği kaplamıştı geceyi. Umutların bittiği andı... Sevdalımın ise, terk ettiği an... Bir veda etmeden. Hoşça kal bile demeden... Acı geldi bana bu ayrılış... Çok ama çok acı geldi. Sana öyle alışmıştım ki artık.. Veda etmeden ayrılman bile, o anımı zehir etmeye yetiyordu.
O an; sanki gözlerim dolu dolu oldu. Akacak sandım yanaklarıma... Ama akmadı. Akamadı... Çünkü, kendini tutuyordu. Bu sevdaya güvenemiyordu... Çok acı vermişlerdi ömründe. Yeniden bir acı çekmeyi kaldıramazdı, zayıf yüreği... Ondandı akmayışı. Fakat... Fakat sen, dönüp gitmiştin aniden. Ardına bile bakmadan... Bir veda bile etmeden.
Kalktım monitörün başından. Boynumu büktüm. Fişini söktüm bilgisayarın.. Evet... Yalnız dünyamda, yalnız odama, yalnız ve soğuk yatağıma dönecektim. Başka çare mi bıraktın bana..? ! Hayır.. Bırakmadın. Canın sağ olsun güzelim. Sen, sağ ol... Ben alışkınım, bu tür yalnızlıklara. Buna benzer acılara... üzülme sen. Hiç üzülme... Buna da katlanırım nasılsa... Yüreğim, eski acılarına yeniden döner. Tekrar yaşarız, o özlem dolu saatleri... Üzülme sen. Sen üzülme sevdalım. Haaa, bir sorayım bakalım. Fena alıştım ben bu “Sevdalım” kelimesine... Sana “ Sevdalım” diyebilir miyim? Bu duygulara ne ad vereceğimi bilemiyorum da... Hani sana sorup, bir izin alayım dedim. Ne de olsa bizimkisi, aşk değil... Onulmaz yara... Olması mümkün olmayan bir iş... Bir umutsuzluk şarkısı..
O şarkının adını, senin koymanı isterdim. Onun için sordum... “ Sevdalım “ diyebilir miyim sana? Gizli de olsa, zaten çok kez söyledim ya... Bunu sen de anla-dın. Çünkü sen de bana, birkaç kez “ seviyom ya, canım benim..” dedin. Ama ben başka yorum yaptım... İlle de bir isim vermek şart değil. Öyle de kalabilir. Sana acı verip, sıkıyorsa arkadaşlığımız, sıkılıyorsan, hemen noktalayabiliriz... yeter ki sen, acı çekme, üzülme.. Kendini suçlu hissetme. Ben alışkınım, böylesi buruk vedalara... Onun için sevmem vedaları.
..
Dut yemiş bülbülden çıkmaz ses seda
Akort bozulmuşdur bekleme eda
Gözlerine bakıp bakıp yutkunup
Söylenmiyen sözün adıdır Veda
Kalan prens'ise giden ecedir
Zaman gündüz vakti veya gecedir
..
Aşkı yaşatmakta,namaz gibidir
Bir kere niyetle,eda edilir
Sevdayı saklamak,yaşam tipidir
Yerde gökte anıp,veda edilir
Ardından yitirdim,sevda dediler
Gözlerimden akan,yaştı yediler
..
Ölüm sessiz bir veda, Mahşere dek derinden,
Giden geri dönmüyor, yer oynasa yerinden.
Madem ki veda vakti, gidiyorsun ha dostum?
Yolun Cennete çıksın, Sırat’ın üzerinden.
Mayıs 1986 / Ankara
..
Uzaklardan
Bir ses gelir kulağıma
Beni çağırır yanına
Haydi dostlar bana müsade
..
Nedir veda etmek
İnsan nelere veda eder
Niye veda eder sürekli bir şeylere
Sonu gelmiş aşklara mı
Biten arkadaşlıklara mı
Veda etmek zorunda mıdır insan
Ağızdan çıkan bir elveda
..
Vedaya veda ettim.
Sana geliyorum.
Yalnızlığa veda ettim.
Sana geliyorum..
Bende varım kahpe dünyada.
Daldım meçhul bir deryaya.
..
Ben sana veda edemedim hep geçmişte kalan yaşadıklarımız acıttı canımı
Veda lafı ağır geldi senden nasibini alamamış dudaklarıma...
Kaç kere vazgeçtim senden inan hatırlamıyorum.
İçimde her Gün artan acı,her gün biraz daha azalan ümitle besledim içimdeki sana aç sevgiyi.
Veda etmeyi hep çok istedim ve şu anda,tam karşımda ellerin başka birisinde,sımsıkı sarılmışsın.
Belkide bana inat,belkide gerçekten sevdiğinden onu.
Sen ona baktıkça ben sensizliğin içinde hapsolmuş yalnız bir köpek gibi hissediyorum.
..
Çekemem diyorsun hayatın kahrını
Gideceğim diye vermişsin kararını
Tahammülün yok görmeye yarını
Sen gitmeden benim gitmem gerek
Veda edip gidişine dayanmaz bu yürek
..
Vedalarla el sallıyorsun
Vedalarla söz söylüyorsun
Bıktım bu hayattan,
Gidiyorum ben diyorsun! ..
Sen ey,
..
Hoşçakal demek zor geliyor arkadaş
Sana veda etmekte
Biliyorsun hoşlanmam vedalardan
Ama ayrılma zamanı geldi
Veda etmesekte hoşçakal arkadaş...
..
İçimde fırtınalar kopardı yüreğim yerinden oynar gibi yar.
Sana son veda bu sevdiğim şimdi uzaklarda bir baharsın sen bense olsan bir kır çiçeği unutulmuş günlere yas,
Bakışların bir hüzün taşırdı önceleri şimdi vuruk bir kış sabahı sana son veda mı yazarken bırakılmışlığım terk edilişim geliyor aklıma sen bahardın ama kurutun dalımı şimdi baharlar durgun yosun tutmuş sanki saçları bakışları hüzün galiba güne yas olmalı.
Sana yazmak o kadar zor ki anlatamam çıkmaz yollarda sürükleniyor mum sensiz ama sen nerdesin bilmiyorum hiç haber alam senden ne halde olduğunu bir bile bilsem koşup gelmez miyim yanına Senarsın oysa ben sensiz yaralı bir çiçek hep kanar bir yanım.
Geç geldik dünyaya sevgili çok geç tanıdım seni gözlerini duruşunu o gülümsemenin altında yatan sevinci şimdi sen yoksun bakışların duruyor odamın bir köşesinde, gece karanlığı çökünce odama başlar bir telaşlı gün yine sana koşarım hep sana bahar gelir kelebekler dolar odana ama ben yalnız karanlık odamda bir kapı gıcırdamasını beklerim masamda sevgili geleceksen gel artık kararıyor dünyam.
..