VEDA ŞİİRLERİ

VEDA ŞİİRLERİ

Yusuf Hayaloğlu

Vakit tamam! .. seni terk ediyorum.
O bütün alışkanlıklardan
Ve bütün sıradanlıklardan öteye,
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
Doyamadım inan,
Kanamadım sevgiye...

..

Devamını Oku
Necip Fazıl Kısakürek

Elimde, sükutun nabzını dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin!
Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!

Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta
..

Devamını Oku
Ömer Lütfi Mete

Anam tatlı açmıyor artık
İşi yok
Aşı yok
Ne su taşır
Ne çamaşır
Ne bulaşık, ne sökük, ne yırtık
Gece gün
..

Devamını Oku
Orhan Seyfi Orhon

Hani, o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken vedâ busemi,
Yüzüne bu türlü bakmayacaktın?

Hani, ey gözlerim bu son vedâda,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda,
..

Devamını Oku
Ernesto Che Guevara

1.
Kayalıkta çakılı yelkenli
sana bırakıyorum veda şarkımı.
2.
Benim uzaklardaki ölümümün kanında tohumlanışı da
kayalar devranının altında değişken köklerle.
Yalnızlık! geçmişe özlem çiçeği canlı duvarların.
..

Devamını Oku
Nazım Hikmet Ran

Hoşça kalın
dostlarım benim
hoşça kalın!
Sizi canımda
canımın içinde,
kavgamı kafamda götürüyorum.
Hoşça kalın
..

Devamını Oku
Erdem Bayazıt

Bu şehirden gidiyorum
Gözleri kör olmuş kırlangıçlar gibi
Gururu yıkılmış soyatlar gibi
Bu şehirden gidiyorum.

İnsanlar taş gibi bana yabancı
Ağaçlar bensiz hüküm giyecek bulvarda
..

Devamını Oku
Sezai Karakoç

Silahlara veda
Geceye rüyaya ve sana
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden
Düzenlerin çıkmazına

Çizdiğim resmin
Saat kulesi ağlıyor
..

Devamını Oku
Orhan Veli Kanık

Yolum asfalt,
Yolum toprak,
Yolum meydan,
Yolum gokyuzu
ve ben neler dusunuyorum!..

Aski, yagmuru,
..

Devamını Oku
Adnan Özer

Ayrılsam mı kavuşsam mı şaşırdım bu iskelede.
Kararsızlığın ortasında ihbar ediyorum belleğimi.
Tekrar ediyorum insanlığımı habire. Bir anda binip gemilere
uzak denizlerdeki mezarıma gidiyorum. Bir anda
vuruyorum rıhtıma
(Beyazlar giyindim; ipeğin ardında kırmızı patlamış
bir güneş akıyor etlerimden) .
..

Devamını Oku
Osman Yüksel Serdengeçti

Artık iş kalmadı yarenler bizde
Tökezliyor olduk yazıda düzde
Şairdik, hatiptik, yazardık sözde

Ekmeği yemeğe ağızda diş yok
Dedik ya efendim bizlerde iş yok

..

Devamını Oku
Ömer Bedrettin Uşaklı

Arı nasıl ayrılır,
Altın rengi balından..
Gül nasıl koparılır
Mor dikenli dalından?

Bıraktın ellerimi,
İşte bindiğim gemi
..

Devamını Oku
Alper Gencer

“Silahlara veda
Geceye rüyaya ve sana
Yalnızlığın geyik gözlü çıkmazından
Düzenlerin çıkmazına”

SEZAİ KARAKOÇ / Veda

..

Devamını Oku
Ali Ayçil

Çoğumuz, babamız henüz hayattayken onun yüzüne bir kere bile dikkatle bakmayız. Baba, “baba” demeye başladığımız günden itibaren sürekli karşımızda duran bir alışkanlıktır. Yıllarca babamızdan değil, bir alışkanlıktan bahsederiz: Annemize, “babam bugün niçin gecikti? ” diye sorarız; kardeşimize, “babam yine su istiyor,” der ve dertleniriz; bazen de,”babama hangi yalanı uydursam,” diye planlar kurarız kafamızda. Baba, her seferinde, bize biraz uzak, biraz yabancı birisidir. Her gün elbiselerini giydirip sokaklara saldığımız o” biraz” yabancının, zamanın karşısında nasıl da eriyip gittiğini fark etmeyiz bile. Oysa ilkin ve hep onun elbiseleri yaşlanır, ilkin ve hep onun saçları ağarır, ilkin ve hep o öksürür. Bir alışkanlığın perde gerisinden baktığımız o yüzde zaman, çizgilerden, girintilerden ve çıkıntılardan yeni bir yüz yapar; bunu da fark etmeyiz. İçimizden az buçuk dikkat kesilenler bilirler ki, baba, gözaltlarındaki torbalarda yorgunluk biriktiren kederli göçmenidir evimizin. Bir an gelir, gözaltlarındaki torbaların bağcığını gözlerinin feriyle bağlayamaz olur artık. O iki bağcık da, hiç ummadığımız bir vakitte, hiç ummadığımız bir yerde çözülüverir. Çözülüverir ve babamız, bizden sakladığı bütün yorgunlukları orta yerde bırakıp, kederli yüzünü terk eder. Biliyor musunuz? Babamız bir gün gerçekten ölür!

Babamız bir gün gerçekten ölür, ama biz, onun ölümünü bile birden değil parça parça kavrarız. Eve geç kaldığımızda duyduğumuz tedirginlik, yerini garip bir boşluğa bırakır mesela; Annemiz, “babanız duymasın “ demez olur. Ütü masasında eksik bir giysi vardır artık. Sabahları ceketini tuttuğumuz telaş, akşamları kapısını açtığımız yorgunluk bizi terk etmiştir. Yaşarken bir alışkanlığa kurban giden babamızı, öldüğü günden sonra tekrar toplamaya, bir arya getirmeye başlarız. Onun, yırtık bir resim gibi günlerimizin şurasına burasına dağılmış ne çok yüzü varmış meğerse. Haber izleyen, kızan, surat asan bıyık altından gülen baba yüzlerinin hepsi de neredeyse bir tek kavşakta birleşmektedir ama: Evde. Bizim babamız bir ev adamıdır. Aslınca onlarca yıl hâkimi değil, mahkûmu olmuştur yaşadığı evin. Son bir gayretle yaşadığı konağı ve toprakları terk etmeye çalışan Tolstoy’un deliliğine soyunamayacak kadar karısı ve çocukları tarafından teslim alınmış, inceden inceye tutkusuzlaştırılarak vasat bir adama dönüştürülmüş ve hayatının yeknesaklığı içinde bir gün, kefen parasını biriktirmiş olmanın huzuruyla evine veda etmiştir.

Artık içimizden hiç kimsenin, bize veda eden babanın yerine baba olamayacağını, vaktin çıkıp çıkmadığını onun sesiyle soramayacağını anladığımızda, çaresizce bir şey yaparız: Kendimizi babamızın hiç ölmediğine, şeceremizin hiç dağılmayacağına inandırmak için, onun en sevdiğimiz fotoğrafını büyüterek, annemizin ya da en büyük kardeşimizin odasındaki duvarın yerine konduruveririz. Konduruveririz ve o resme bakarken ilk kez babamızın yüzüyle yüzleşiriz. Böylelikle ilk kez, babamızın gözlerinde bir göç öncesinin alınganlığını görürüz; saçlarının fazlasıyla beyazlaşmış olduğunu görürüz. Görürüz ki, onun alnı yaşadığımız coğrafyanın kaderiyle aynıdır. Sanki hiç mola verilmemiş bir savaşın cephe yerine benzeyen bu alın aslında bizzat hayatın alnıdır. Onu yeniden aramıza çağırmakla, yüzünü her gün görebileceğimiz bir yerde ağırlamakla, bir süreliğine de olsa, ölü babamızla ilk kez içtenlikle baba-evlat haline geliriz. Konuk ettiğimiz insanlara anlatırız onu, kim olduğunu soran çocuklara; öyle ki, onun kim olduğunu sormayanlara içlendiğimiz bile olur. Duvarda, bazı yanlarını yeni yeni hatırladığımız, çerçeve içinde bir babamız vardır artık.

Ama gün gelir, mevsimler duvardaki fotoğrafı da soldurmaya başlar. Babamızın gözaltlarını tutan o incelmiş bağcıklar, bir kere daha unutkanlığımız tarafından kopmaya terk edilir. Aramıza heyecanla çağırdığımız sevgili ölümüzün yüzü, mahkûm olduğu çerçevenin içinde tekrar bir gölgeye, bir alışkanlığa dönüşür. Bir evden bir eve taşınırken, eşyalarımızın arasında can çekişir durur; yeni evimize uygun olup olmadığını düşündürecek kadar uzaklaşır aramızdan. Nihayet, yeni evlerimiz, bu yakışıksız yabancının resmini duvarları için uygunsuz bulmaya başlar. Yeni evlerimizin duvarları, su kenarlarını, tarlaları, yorgun işçi tulumlarını, bir memurun çantasını, bir askerin kaputunu, bir kasketin alınlığını ve bütün o eski alışkanlıkları kabul etmez olur artık. Bir gün, biz yine fark etmeden, duvardaki yerinden de devrilir babamız; ikinci kez ölür! ..
..

Devamını Oku
Sevgi Akkaya

Yazar şair değilim ki; dizeleri bozmuyorum
Uyak, hece bilemem ben; bundan böyle yazmıyorum
Kalemime söz edene, hiç bir zaman kızmıyorum
Veda olsun mısralara, veda ettim kıtalara...

Yüreğimden taşan kelam, gelecek olursa dile
Ben yârimin gözlerinden, bilmem başka bir kelime
..

Devamını Oku
Newa

Her defasında içinden su gibi akıp giden
Veda bunun ismi...
Anneye veda,
Çocuğa veda,
Toruna veda,
Sevgiye, sevgiline, hayata veda...
Kimliği ne olursa olsun veda bunun ismi
..

Devamını Oku
Bayram Tunca

Anne rahmine veda edip geldim
Büyüleyici nidalarla karşılandım
Ninni çağımda, vedayla tanıştım
Veda acısıyla yaşamaya çalıştım

Veda ile yatıp, acı nidayla kalktım
Veda acılarının her çeşidini tattım
..

Devamını Oku
Serdar Erdemir

veda ediyorum sadık dostum veda
bu şehre,yıldızlara, geceye ve sana.
tüm iyi dileklerim var; bu son fasılda
duysun cümle alem, duysun tüm dünya
veda ediyorum ey dostum veda
kafesteki kuşuma,sigarama ve aşkıma.
hoşça kal sadık dostum, hoşça kal kanarya.
..

Devamını Oku
Bayram Tunca

Her acılı nida, bir veda şarkısı
Her geçen an bir ibret levhası
Her mevsim, bir ibret tabelası
Her verilen selâ bir veda ilânı

Kar için için erir, dağa veda eder
Toprak kaya anasını elveda eder
..

Devamını Oku
Bayram Tunca

Bakıp gördüm ki her gün ay ile güneş vedalaşıyor
Akşam Güneş Ay’a, sabah Ay Güneş’e veda ediyor
Gün günlere, ay aylara, yıl yıllara hep veda ediyor
Madem bu kadar veda hak, insan niye nida ediyor

Veliler ne diyor, dünya ve dünyalıklar fanidir diyor
Ömür gelip geçiyor vadesi gelenler de veda ediyor
..

Devamını Oku