Çığlıklarım daima uzaklarda yankılandı, siz duymadınız. Her hafta başımı alıp gidişimde, kalender şarkımı dinleyecek birilerini bulamamanın ıstırabı vardı… Bu ıstırap hal ve hareketlerimde tutunamıyordu artık… Derin, ağır bir melankoliydi bakışlarım, hiç mi görmediniz? Hançeremden her kelime bir sitem kararsızlığıyla çıkıyordu, hiç mi duymadınız?
Hemen yanı başınızdan bir dervişten ziyade mecnun edasıyla birkaç kez, iki büklüm geçmişimdir, hiç mi görmediniz?
Hemen hepinizin bir derdine derman olmuş; olamamışsam da çaresiz kalışınıza ortak olmuşumdur hiç mi hatırlamazsınız? Başkalarının derdi için hüznün zirvelerinde yalpalamış, uykusuz gecelerin birçoğunda baygınlık geçirmiş, lakin en küçük bir minnet ifadesi sarf etmemişimdir…
Bir lokma ekmek kavgası için başladığımız yolda, ateş çemberinden geçtiğimiz günleri hiç mi hatırlamazsınız? “Herkesin kendine göre bir sadakat yemini vardır” diye düşünmüş ve beş vaktin hitamında, yana yakıla muvaffakiyet temennilerimi kainatın sahibine arz ettiğimde, sizin de en az benim kadar samimi olduğunuzdan hiç şüphe etmemişimdir…
“Birliğin ve dirliğin harcı” lafzıyla size göre sloganlaşan, bana göre sayhalaşan cehdimizin geldiği noktada hiç mi geriye dönüp bakanınız yok? Muvaffakiyetimizin asaletimizle mündemiç olduğuna iman etmeseydim bütün bunları yazmama ihtiyaç olmazdı… Sular köprülerin altından akmakla kalmayıp, köprüleri yıkıp geçti anladığım kadarıyla… Hepimiz için de hayallerin sınırlarını dahi aştığını, geldiğimizin noktanın alelade bir vetire olmadığını elhâk ben de bilmekteyim…
Lakin tutamadıkları gözyaşlarını salıverebilmek için gecenin geç saatlerini, çocuklarının uyumasını beklemekte ve ağlamak için bir tenha yer bile bulamamakta olan o kadar çok mağdur var ki fütursuzca gönül bağını koparmış olduğunuz… Onlardan biri de benim… Artık bir aidiyet duygusundan bahsetmek mümkün değildir.
Zulmün üzerine örtülecek bir örtü, yapılanı hakça gösterecek hiçbir müdafaa yoktur ve sahibinden ziyade hiç kimse bir başkasının hakkını size helal edemeyecek ve dahi bu hakkın gaspı ile hâk ile yeksan ettiğiniz gönüllerden yükselen ahlar, aheste aheste arz edildiği makama ulaşacak ve oradan seher yeli edasıyla geri dönecek, bir muhalif rüzgara dönüşerek harman gibi savuracaktır bütün taallukatınızı…Hiç şüphe etmeyiniz…
O vakit neler olup bittiğini anlamak için bile çok geç olacaktır. Hiçbir say-u gayretiniz ve dahi nedametiniz fayda vermeyecektir… Keşkeler diken diken düğümlenecektir gırtlağınızda… Hadiseler o kadar hızlı, o kadar mukavemet edilemez bir halde kopup gelecek ki en kuvvetli yerinizden bir vurgun şeklinde vuracak, müstahkem mevkileriniz birer birer düşecek, yaptırdığınız saraylarınız boş bir mezar gibi olacak ve karşınızda daima en zayıf yerinden vurduklarınızı göreceksiniz…
Başkalarına yaşattığınız acılara rağmen nasıl bir şey değişmiyordu ise sizin taşınmaz olarak gördüğünüz ıstıraplarınıza da dünya hiç aldırmayacak ve devran dönmeye devam edecektir….
Bana gelince kainatı, bir dervişin tek damla gözyaşına değişmem… Hiç ama hiç kimseye düşmanlığım yoktur, olamaz… Bir tek arzum kalmıştır…
DOSTLUĞUNUZDAN AZAD EDİN BENİ!
Ersen İbişKayıt Tarihi : 3.12.2010 07:59:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ersen İbiş](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/12/03/veda-641.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!