Asırlık tutkuların,asırlık tiryakiliklerin başşehri Diyarbakır..
Nice uygarlıkların kokusunu,terini bugüne taşıyan Dicle Nehri
Pırlantı bir gerdenlık gibi Dicle2nin boynunda göz kamaştıran
On Gözlü Köprü…
Yıllardır türkülere motif motif işleniveren Hefsel Bahçeleri
Atamoın anısını sıcak tutan,O’nun izlerini hala taşıyan
Gazi Köşkü…
İşte nakışlı,özel bir kemer gibi kenti sarıp sarmalayan surlardan,
Mardin Kapı’dan görüntüler.
Meryem Ana Kilisesi’nde papazın bakışlarında,
Bir avuç Süryani’nin tedirginliğinde arıyorum
eski Diyarbakır’ı
Hasanpaşa Hanı’nda eski kilimlerde rastlıyorum Ona..
Ara sokaklarda; sobacıların,bakırcıların arasında
Tıgris’te eski bir ibrikte,büyük bir heybede buluyorum Onu
Dokunuyorum nakışlı mangalın kapağında,elimi yakıyor
eski Diyarbakır.
Küçelerin dar kıvrımında tutuyorum ellerini
Çamurlu sokakların,yıkık evlerin dönemecinde
dokunuyorum nabzına.
Cahit Sıtkı Evi’nin muhteşemliğinde,
Daracık sokaklardan açılan inanılmaz aydınlıklarda
buluyorum Onu..
Her bir nakışın kıvrımında,her bir çiçeğin tohumunda
gözlüyorum rengini.
Dört Ayaklı Minare’de kucaklıyorum Diyarbakır’ı
Dağ Kapı’da,Urfa Kapı,Saray Kapı,Tek Kapı’da
kovalıyorum güzelliğini..
Balıkçılarda,Aşefçiler’de buluyorum yitik insanını
Gidenleri değil,sonradan gelenleri buluyorum.
Gelenler çoğalıyor,gidenlerin boşluğuna sığmıyor.
Bağlarda,küçelerde yüzlerce çocuk oluyor gelenler.
Ve onlar kahvehanede okey oluyor,meyhanede rakı..
Gelenlerde buluyorum umutsuzluğu,mutsuzluğu.
Çaresizliği,zavallılığı yaşıyorlar yitik dünyalarında
Hz Süleyman’da buluyorum Diyarbakır insanını
Bekleyen,isteyen,inanan ve durmadan umuda koşan! ..
Ofis’e çıkınca başka bir şehir oluyor aniden
Büyülü bir el dokunuyor tarihi ruhuna:
Çağdaş bir cadde uzanıyor önümde.
Beş dakika önceki kozmopolit yapıyı arıyorum,
Tarihi arıyorum yeniden..
Bu kez Ulucami’ye sürüklüyor arayışım
Kiliseden olma bir cami buluyorum,çan kulesi önünde
Geniş bir avluda arıyorum Diyarbakır ruhunu
İskender Paşa Camisi’nde yakalıyorum o ruhu
Daracık sokaklarda,üzt üste evlerden yukarı bakıyorum
Gökyüzü arıyorum bu kez,bir avuç gökyüzü
bir avuç mavi
Bulamıyorum: Evler,evler yine evler…
Daracık,kirli sokaklarda çocuklar,
çocuklar çıkıyor karşıma
Ne arasam hep çocuklar,hep kadınlar…
Yüreklerindeki yaralar,başlarındaki karalarla kadınlar..
Cefakar,çilekeş,savunmasız kadınları buluyorum küçelerde
Diyarbakır’da tarihi ararken kirli eller buluyorum
el yazması sütunlarda.
İçten,dürüst Diyarbakır insanı yerine; yalanı,yapaylığı buluyorum..
Kentin göğünü kara bulutlar kaplıyor birden! ..
Artık hiçbir şey bulamıyorum nedense..
Ya da aramıyorum artık.
Çünkü bulduklarım,son bulduklarım ürkütüyor beni.
Bakışlarında korkuyu,tedeirginliği görüyorum
Titrek ellerinde zayıf nabız atışlarını duyumsuyorum
Demir gibi,yıllardır ayakta duran koca bir devin
tekleyen yürek atışlarını algılıyorum.
Elleri buz gibi,çekiyorum ellerimi
Bedeni kaskatı,dokunmuyorum artık..
Gelenler bir darbe daha indiriyor bu güçsüz yüreğe
Ruhsuzların kendini arayıp bulamama savaşına
yenik düşüyor Diyarbakır..
Dile kolay üç yıllık bir sevda bu..
Tarihin gölgesinde ateşlenen alev alev! ..
Her köşede,her keşifte daha bir körüklenen
kara bir sevda.
Gitgide yitikleşen,insanların elinde boğulan bir aşk.
Yinelendikçe aramalar,artık bulunamayan
bir sevgili Diyarbakır…
ve artık bulamadığım,göremediğim,yaşayamadığım
en önemlisi artık kalamadığım bir kent.
Tiryakiliklerin,tutkuların son günlerini yaşayan
Diyarbakır..
Can-ı gönülden elveda sana
Bütün güzelliklerinle,tarihinle,sevdalarınla…
Artık yalnızca anılarda,türkülerde ve şiirlerde
yaşayacak bir kente son veda
Yaşadıklarımla ve yaşattıklarımla hoş bir ezgi kalacak
bir kente, Diyarbakır’a ELVEDA! ...
(Diyarbakır)
Kayıt Tarihi : 11.5.2009 12:05:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!