Vecihi Hürkuş Şiiri - Cemalettin Turan

Cemalettin Turan
2066

ŞİİR


27

TAKİPÇİ

Vecihi Hürkuş

Bu nasıl bir sevdâ, bu nasıl bir aşk
Ufkunda sökerken, bin türlü şafak
Hayâlin peşinde, göklerde uçmak
Semâdan süzülür, Vecihi HÜRKUŞ.

Balkan harbindeki, cesur kahraman
Kafkas cephesinde, kanatsız uçan
Hudûddan hudûda, ihlâsla koşan
Semâdan süzülür, Vecihi HÜRKUŞ.

İlk düşman uçağı, düşüren pilot
Târihe düşüldü, bu en şanlı not
Cephede taktiği, farklı bir metot
Semâdan süzülür, Vecihi HÜRKUŞ

Özgürlük sedâsı, rûhunda duyan
Yunanı İzmir’den, sürüp de kovan
O ânda İşgâle, son nokta koyan
Semâdan süzülür, Vecihi HÜRKUŞ

İstiklâl madalyan, alnının akı
“Üç kez takdîrnâme”, bir zafer tâkkı
Yüce Meclis verdi, ona bu hakkı
Semâdan süzülür, Vecihi HÜRKUŞ

Sivil havacılık okul bir yanı
Hürkuş’tu ilk sivil, havalimânı
Mühendis pilottu, yayıldı şânı
Semâdan süzülür, Vecihi HÜRKUŞ

İlk yerli uçağı, kendisi yaptı
Milletle beraber, bu zevki tattı
Havacılık için, ilkler yaşattı
Semâdan süzülür, Vecihi HÜRKUŞ

Bin dokuz yüz otuz altı yılında
Cumhuriyet henüz, on üç yaşında
Bayram coşkusu, gençlik çağında
Semâdan süzülür, Vecihi HÜRKUŞ

Yirmi dokuz Ekim törenlerinde
Açılmaz paraşüt, “Yeğen ERİBE”
Al kanlar içinde, bir ânda yerde
Târifsiz üzülür, Vecihi HÜRKUŞ

Peşini bırakmaz, çileli hayât
İhânet sabotaj, yaşadı bizzat
Almadan göç etti, dünyâdan murâd
Semâdan süzülür, Vecihi HÜRKUŞ

Cemalettin Turan
Kayıt Tarihi : 12.5.2020 14:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Vecihi Hürkuş kimdir? Vecihi Hürkuş'un hayatı 29.10.2019 - 17:22 Güncelleme: 29.10.2019 - 17:22 Vecihi Hürkuş, hayatının konu alındığı Hürkuş: Göklerdeki Kahraman filmi ile gündeme geldi. Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden birisi olan Vecihi Hürkuş, Türkiye'nin ilk uçak tasarımcısı ve üreticisidir. İşte Vecihi Hürkuş'un hayatı Vecihi Hürkuş İsveç'ten Türkiye'ye getirilen koronavirüs hastası Türk taburcu edildi Son dakika haberler! 'Mermi manyağı yaparım' demişti, ifadesi şaşırttı Cübbeli Ahmet kimdir, nereli ve kaç yaşında? Cübbeli Ahmet Hoca hayatı hakkında Mesut Özil'in menajerinden flaş sözler Gençlerbirliği, İsveçli futbolcu Bjarsmyr'le yollarını ayırdı "Günün manşetlerini ve en çok okunan haberlerini her sabah e-postanızdan takip etmek için Habertürk bültene üye olun." E-posta adresinizi yazınız! Hava durumunda son durum? İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR Tomris Uyar 79. yaşında unutulmadı 01 Yasin Obuz kimdir? 02 Buket Aydın kimdir? 03 Cevher Toktaş kimdir? 04 YAZARLAR Oray Eğin AVM’ler neden açıldı Mehmet Açar [email protected] Masumiyet çağı Kadir Kaymakçı [email protected] Covid-19 değil bıkkınlık öldürecek bizi! Kübra Par [email protected] Mehmet Çilingiroğlu müptezel diyorum çünkü... Abdurrahman Yıldırım [email protected] Mezarlıkta ticaret olmaz Fatih Altaylı [email protected] Bir anda Prof. Dr. Kürşad Zorlu Türkiye cazip bir alternatif olabilir mi? Gökhan Şen [email protected] Türkiye için en derinlikli tartışmaları yapma zamanı Muharrem Sarıkaya [email protected] Virüsten 3 iyi haber… Serdar Turgut Sıcak Bölge'den panik notları-40 (Salgında Anneler Günü) Esin Övet Instagram'da canlı yayın Nagehan Alçı [email protected] Türkiye için çok tehlikeli gidişat Sevilay Yılman [email protected] Ne demek gelmeyin yahu! Serdar Ali Çelikler [email protected] Emre Belözoğlu'nun Fener'i Çetiner Çetin [email protected] ABD yine yaptı: Suriye’de terör devletine ilk adım Cüneyt Başaran [email protected] Covid-19 ve Blockchain Güntay Şimşek [email protected] Koronavirüsle havayollarında neler değişiyor? Ayşe Özek Karasu [email protected] Sokaklara boşuna dezenfektan püskürtüyoruz Murat Bardakçı İftarda guacamole, pancake ve baget Muhsin Kızılkaya Birinci Meşrutiyet’i bitiren terzi! Nihal Bengisu Karaca [email protected] Covid-19 da normalleşecek mi? Mehmet Akif Ersoy Corona ve adli tatil Osman Gençer [email protected] Önce imza atıp, sonra vazgeçen tek ülkeyiz Yasemin Güneri [email protected] Türkiye aşıyı buldu mu? İbrahim Yıldız [email protected] FIFA - UEFA kavgası Prof. Dr. Temel Yılmaz [email protected] Virüs nereden geldi tartışmalarında son durum DİĞER YAZARLAR DAHA FAZLASI 19 Mayıs'ta sokağa çıkma yasağı var mı? Askıda Fatura İstanbul başvurusu nasıl yapılır? Yayın akışı 11 Mayıs Alpay Göltekin kimdir? BİM A101 ŞOK aktüel ürünler kataloğu On Numara sonucu 3 kişiyi mutlu etti EBA giriş ekranı için tıklayın 2020 Kulakta uğultu oluşumu nedenleri ve tedavisi İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR 1 Aşkım Burçe Tunay kimdir? 2 Prof. Dr. Murat Dilmener kimdir? 3 İlahiyatçı Yazar Ömer Döngeloğlu kimdir? 4 Survivor Nisa kaç yaşında? "Günün manşetlerini ve en çok okunan haberlerini her sabah e-postanızdan takip etmek için Habertürk bültene üye olun." E-posta adresinizi yazınız! İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR Nur Yerlitaş kimdir? 01 Aamir Khan kimdir? 02 Nur Yerlitaş kimdir? 03 Ali Erbaş kimdir? 04 İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR 1 Onurcan Özcan kimdir? 2 Ercüment Ovalı kimdir? 3 Ercüment Ovalı kimdir? 4 Barış Murat Yağcı kimdir? Vecihi Hürkuş kimdir? sorusu Türk havacılık tarihine damga vurmuş önemli tasarımcı ve girişimcisi hakkında ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler tarafından soruluyor. Vecihi Hürkuş, Türkiye'nin ilk yerli uçağını üretmiştir. Vecihi Hürkuş'un başarılarla dolu ve bir o kadar da ilginç hayatı haberimizde. VECİHİ HÜRKUŞ'UN HAYATI 6 Ocak 1896 tarihinde İstanbul'da doğdu. I. Dünya Savaşı'na katıldı. Yaralanınca İstanbul'a dönerek Yeşilköy'deki Tayyare Mektebi'ne girerek pilot olarak mezun oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında pilot brövesi alarak 7. Tayyare Bölüğü'nde Ruslara karşı harekata katılan Vecihi Bey, başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapmış ve bu arada girdiği bir hava muharebesinde bir Rus uçağını indirmiştir. Vecihi Hürkuş, uçak düşüren ilk Türk tayyarecidir.[3] Daha sonra Ruslara esir düşen Vecihi Bey, Hazar Denizi'nin Azerbaycan kısmında bulunan Nargin Adası'ndan yüzerek İran üzerinden kaçmayı başarmış ve yurda dönerek 1918 yılı yaz başında Yeşilköy'de konuşlanmış bulunan 9. Harp Tayyare Bölüğü'nde görev almıştır. Bu bölükte görevli iken bir av uçağı tasarımı yapan Vecihi Bey'in bu projesi Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanması ile yarım kalmıştır. Kurtuluş Savaşı'na katılan Vecihi Bey, özellikle İnönü ve Sakarya savaşı sırasında çok başarılı keşif ve destek uçuşları yaptığı gibi bir Yunan uçağını da indirmiştir. Kurtuluş Savaşı'nın ilk ve son uçuşunu yapan pilottur. İzmir (Gaziemir - Seydiköy) hava meydanına ilk giren ve işgal eden kişi olur. Vecihi Bey'e kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verilmiştir. Ayrıca TBMM tarafından üç kez takdirname verilmiştir. Üç takdirname verilen tek kişidir. Savaştan sonra İzmir'de yeni tayyarecileri eğitmeye başlar. Edirne'ye yanlışlıkla inen bir yolcu uçağını almakla görevlendirilir. Hizmeti karşılığı uçağa "VECİHİ" adı verilince, uçak inşa etmek düşünceleri canlanır. İzmir Seydiköy Hava Mektebi'nde -bugünkü Gaziemir Hava Teknik Okullar Komutanlığı- uçak yapımı projesine devam eder. 1923'te ganimet olarak Yunanlardan ele geçen motorlardan yararlanarak ilk Türk uçağını imal eder. 28 Ocak 1925'te "VECİHİ K-VI"adını verdiği uçağını uçurur ancak ödül yerine onu ceza beklemektedir. Vecihi Hürkuş'un ödül beklerken ceza almasının nedeni, havacılıktan anlayan kimsenin bulunmamasıydı. İzin verecek merci olmadığı için, izinsiz havalanmış, bu yüzden de cezalandırılmıştır. Daha sonra askeri havacılıktan ayrılarak uçak tasarımı ve yapımı çalışmalarına devam etmiştir. Havacılığa gönül veren Tayyareci Vecihi Hürkuş da sadece Türk havacılık tarihinin değil, belki de tüm Türkiye tarihinin en ilginç simalarından birisiydi. 1930'da Kadıköy'de bir keresteci dükkânını kiralayarak, 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağını, aslında ikinci uçağı VECİHİ XIV'ü inşa etti. İlk uçuşunu 27 Eylül 1930'da Kadıköy Fikirtepe'de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında yapmıştır. Bu uçuştan sonra VECİHİ XIV ile önce Yeşilköy'e, sonra Ankara'ya uçmuştur. Uçabilirlik Sertifikası için İktisat Bakanlığına başvurmuş, 14 Ekim 1930'da “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir” cevabını almış. Hürkuş, bunun üzerine bakanlık nezdinde yapılan girişimler sonucu uçağa istenen belgenin alınması amacıyla uçağı sökerek demiryollarından kiraladığı vagonla Çekoslovakya’ya gönderilmesi için müsaade almıştır. Hürkuş, 6 Aralık 1930’da Prag’a geldiğinde henüz tayyare gelmemişti. Tayyareye ait statik raporu gibi resmi evrak önce Çek diline çevrilmiş, uçak gelince tekrar monte edilerek uçağın malzemeleri ve her türlü teknik kontrolü yapıldıktan sonra uçuşu istenmiş, her türlü uçuş şekilleri ile uçuşun kontrolü tamamlanmıştır. Hürkuş 23 Nisan 1931'de Çekoslovakyalı yetkililer tarafından civardaki bir gazinoda düzenlenen bir törenle, başköşesinde “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesini almıştır. 25 Nisan 1931'de Çekoslovakya’dan uçarak Türkiye'ye gelmek için yola çıkıp 5 Mayıs 1931’de Türkiye'ye gelmiştir. Vecihi Hürkuş, 1931 yılında, TTaC (Türk Tayyare Cemiyeti) yararına Türkiye turu yaptı. Birinci Tur (02.09.1931): Ankara, Kızılcahamam, Gerede, Bolu, Ereğli, Zonguldak, Cide, Sinop, Samsun, Trabzon, Of, Rize, Gümüşhane, Bayburt, Suşehri, Zara, Hafik, Sivas, Şarkışla, Akdağmadeni, Sorgun, Yozgat, Sungurlu, Kalecik, Ankara. İkinci Tur (09.11.1931) : Ankara, Gölbaşı, Bağla, Şereflikoçhisar, Aksaray, Konya, Beyşehir, Seydişehir, Alanya, Manavgat, Antalya, Fethiye, Köyceğiz, Muğla, Göktepe, Kale, Tavas, Karacasu, Babadağ, Denizli, Çal, Çivril, Karahallı, Ulubey, Uşak, Kütahya, Eskişehir, Çukurhisar, İnönü, Bozüyük, Karaköy, Söğüt, Geyve, Adapazarı, İzmit, İstanbul. 1932'de Vecihi Sivil Tayyare Mektebi isimli ilk Türk Sivil Havacılık Okulu'nu açmıştır. Okulda ilk Türk kadın pilotu olan Bedriye Gökmen ile birlikte 12 pilot yetiştirmiştir. İstanbul Kalamış-Kadıköy'de Türkiye'nin ilk sivil uçağı VECİHİ XIV, ilk eğitim ve spor uçağı VECİHİ XV, 160 beygirlik Mercedes uçak motorlu deniz kızağı VECİHİ SK-X üretilmiştir. Nuri Demirağ, bir tayyare yapımı için 5000 TL vermiş, böylece 1933'te Vecihi Hürkuş tarafından NURİ BEY adı verilen VECİHİ XVI kabin uçağı yapılmıştır. Vecihi Bey zor koşullarda eğitim yaparken bazı kurumların, örneğin TEKEL İdaresi'nin ve Türkiye İş Bankası'nın reklamlarını yapmış, bazı vatansever yetkili kuruluşların da yardımları oldu. 1937 yılında Türk Hava Kurumu, Hürkuş'u mühendislik eğitimi alması için, Almanya'daki mühendislik okula gönderdi. 1939 yılında mezun olarak ülkesine dönen Vecihi Hürkuş'a iki yılda mühendis olunmasının imkânsızlığı gerekçesiyle uçak mühedisi ruhsatı verilmedi. 1954 yılında ilk sivil havayolu şirketi olan Hürkuş Hava Yolları'nı kurmuştur ancak; kazalar, kaçırılmalar ve sabotajlar gibi sebeblerle şirket uçuştan men edilmiştir. Türk havacılık tarihinin en üretken ve girişimci kişilerinden olan Vecihi Hürkuş, Ankara'da 16 Temmuz 1969 tarihinde Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesi'nde vefat etmiştir. ********************************************** ERİBE HÜRKUŞ “İLK KADIN HAVA ŞEHİDİMİZ” (30.10.1918 İstanbul – 30.10.1936 Ankara) Eribe Hürkuş, Vecihi Bey’in 1898 İstanbul doğumlu kız kardeşi Remziye Hanım’ın kızıdır. Vecihi Hürkuş’un Milli Mücadele için, Anadolu’ya Atatürk’ün yanına geçmesinden sonra, İngilizler Vecihi Bey’in Annesi Zeliha Niyir Hanımı, Kız kardeşi Remziye Hanımı rahat bırakmazlar. Zeliha Niyir Hanım, kızı Remziye, torunu Eribe ve Emel ile Anadolu’ya, Eskişehir’e kaçarlar. 12 Ocak 1921 günü Eskişehir, Yunanlılar tarafından bombalanır. Remziye Hanım 23 yaşında şehit olmuştur. Bir hafta önce Remziye Hanım’ın eşi Binbaşı Bedri Bey’in şehitlik haberi gelmiştir. Aile yastadır. Zeliha Niyir Hanım, Yetim torunları Emel ve Eribe ile Ankara’ya göç eder. “Ricat felaketinin musibetleri içinde henüz bir yaşını doldurmadan” zor şartlarda, 1920 doğumlu Emel hastalanır ve ölür. O da bir savaş kurbanı, bir şehittir. Eribe, anneannesi Zeliha Niyir Hanım ve Vecihi Bey’in yanında ve himayesindedir. Vecihi Beye, “Baba” demektedir, Vecihi Bey de Eribe’ye “Kızım” demektedir. Eribe Kadıköy Kız Ortaokulunda öğrenciyken 1932-1933 yıllarında Vecihi Bey’in Kadıköy’deki Sivil Tayyare Mektebinde Öğrencidir. Pilotluk öğrenmekte ve havacı olmak için can atmaktadır. Sivil Tayyare Mektebinin kapanması, Türkkuşu’nun kurulması için Vecihi Bey’in Ankara’ya çağrılması ile aile Ankara’ya taşınır. Eribe de Türkkuşu’nda eğitim almaya başlar. Vecihi Hürkuş’un Eribe’ye Veda Satırları: ”Eribe benim okulumda yetişmiş, cüretli bir uçucu ve Türk havacılığının ruhen çok erken yükselmiş bir vücudu idi. Onun uçuşlarından duyduğum zevk her şeyin üstünde idi. Yavrum son günlerin yani Cumhuriyet Bayramı için yaptığımız canlı faaliyetin tesiri ve arkadaşlarının devamlı atlayışlarını seyretmesi neticesi olacak, benden paraşütle atlamak müsaadesi istemişti.” “… Ben onun paraşütle atlamasını değil, benim gibi uçmasını istiyordum….” 29 Ekim 1936 “Bu büyük gün, kim bilirdi ki hayatıma korkunç bir ıstırap sahifesi olacakmış… Sabah erken saatlerde meydanda toplanmış, bütün elmanlar ve ekipler o gün yapacağımız gösteri programının hazırlığına başlamıştık. Yavrum yanıma gelerek benden yeni bir atlayış izni istemişti. “Ne olur babacığım bir atlayış” diye yalvaran bu ses beni adeta büyülemişti. “Beş dakika sonra yavrumun bindiği tayyare yükseliyordu, Çiftlik üzerinden geniş bir turla hangarlarımız üzerine yaklaşan bu tayyare atlayış yüksekliğini almıştı. Hangarlar üzerinde motör sesi kesildi ve hızında azalma görüldü. Bu hareket bir atlayış hazırlığı idi. Macun Çiftliği istikametinde süzülen tayyarenin kanadı üzerinde bir karartı belirdi ve biraz sonra bu karartı tayyareden ayrıldı…” “… Bir an, bir saniye ve sonra bu saniyeler çoğaldı fakat boşlukta uçan yavrumun hareketinde bir değişiklik görülmüyordu. Evvela düz akışla başlayan hareket kısa bir zaman sonra vrile kapılarak havanın boşluğu içinde yuvarlanmaya başladı…” “… Tayyareden ayrılışından sonra 100, 200, 400 ve 600 metre düşüş halinde yavrum bir taş gibi her an büyüyen bir hızla boşlukta yuvarlanıyor, paraşütünü açmıyordu…” “… Tam 600 metre düşüşten sonra bir an yavrumun üzerinde beyaz bir kubbe görüldü. Evet, paraşüt açılmıştı Ama ne idi bu menhus tesadüf? Açılan paraşütü, uçan bir yıldızın kuyruğu gibi büzdü ve sonra yavrum dumanlı gözlerimde kayboldu. Koşuyorum; O yere koşuyorum. Nasıl bir koşuş bu; heyecanım, bende şuur diye bir şey bırakmamış ki bacaklarıma hâkim olamıyorum ve düşüyorum, yine sıçrıyor koşuyor ve koşuyorum, yanıma yetişen motörlü araçları istiskal eden bir his var içimde, çocuklar “Hocam gel, gel” diye bağırıyorlar, güvenim yok ben onlardan daha çabuk yetişeceğim yavruma inancı var içimde…” “…Nihayet yavrumun yanındayım, karşılaştığım hazin sahne ile ruhumu karartan korkunç hadise arasında, manası anlaşılmayan bir tezat var. Totom 800 metreden düşüyor ve şimdi yaşıyor: Makulata sığmayan bu hali ifade edecek tek kelime MUCİZE. Yalnız yaşamak değil hem de konuşuyor. Ben mi öldüm Ya Rabbim? Heyecanla üstüne atılıyorum ve yavruma sarılıyorum. Beni görünce gözlerinde beliren bir sevinç hali var. Gülüyor, gülmeye çalışıyor. Yavrum çektiği büyük acıyı, suni tebessümü ile etrafına hissettirmemeye gayret ederek bir hata sandığı hareketini mazur göstermek için: “Babacığım kabzayı çektim, çektim çok uğraştım ama paraşüt açılmadı. Sonra yedek kabzayı açtım. Sonrasını bilmiyorum babacığım” diye inliyordu. “…Doktorlar muayenelerinde ıstıraplarını soruyorlar o sadece ciğerlerinden muzdarip olduğunu normal bir insan gibi konuşarak söylüyordu. Muayenelerden sonra doktorlara yavrumun sıhhatinde tehlike olup olmadığını soruyordum. Doktorlar, “Vecihi Bey, hayatı tehdit eden bir hal olsa böyle normal konuşamaz. Müsterih olun” diyorlardı. Bu vaziyette yavrumu doktorların nezaret ve ihtimamlarına bırakarak o güne ait büyük vazifemin ifasına gittim. Yanımda benimle birlikte gelen talebelerim de vardı. Onlar o günün programında görevli ve merasimde paraşütle atlayacak çocuklardı. Fakat şahit oldukları korkunç hadise henüz 20 yaşını doldurmamış bu gençlerin duygularında makûs tesirini yapmaktan hali kalmamıştı. Bu mevzuda talebelerimle aramızda şöyle bir muhavere geçmişti…” “Hocam Eribe şimdi ne olacak?” “Çocuklar, bu hadise bir kazadır. Bu vakıa ile Eribe sizlere, Türk çocuğuna has olan kahramanlık duygusundan bir misal göstermiş oldu. Şimdi tedavi olacak ve istirahat edecek ve tabii her acı gibi bu da geçecek ve unutulacak. Siz hepiniz onun ağabeylerisiniz.” Görüyordum ki hadisenin doğurduğu teessür ve tereddüt bütün gençlerin yüzlerinde ve ifadelerinde çok açıktı. Bu reaksiyonu değiştirmek ve tereddüdü yok etmek zarureti doğmuştu. Nitekim diğer bir talebe: “Hocam, artık Eribe atlayamaz değil mi?” diye sordu…” “… Bu sualden irkildim ve heyecanın yarattığı korkuyu daha kuvvetle his ettim. Anladım ki bu ruhlarda havacılık branşının beklediği irade ve azim konusunda titreşen izler var. İşte bunu gidermek için büyük acımı talebelerime hissettirmemeye çalışarak: “Ne dedin? Eribe mi? O yalnız bugün için sizlerle beraber atlamayacak. Yarın hastahaneden çıktıktan sonra tekrar sizlere katılacak ve sizlerle beraber uçacak ve atlayacaktır.” Bu kısa beyanatım talebelerim üzerinde iyi bir tesir yaptı fakat benim kalbim kanıyordu. Bir tarafta yavrum, öbür yanda o büyük günün kutsal ödevi, için için inleye inleye sevgili talebelerimi istinatsız boşluklara atmak için gidiyordum.” “… Hep o değişmeyen havacılık ideali için… Saat 15.00, henüz uçuşlar bitmiş ve bütün vazifeler yerine getirilmişti…” Eribe ağır bir ameliyata alınır. “…Tam 4 saat sonra yavrumun güzel sesini duyarak Ulu Tanrıya şükrettim. O henüz kloroformun tesiri altında sakindi fakat ıstırap içinde kıvrandığı belli idi. Buna rağmen o ıstırabı bana his ettirmemek için; “Babacığım üzülme, iyiyim” diyordu. Uzandım yavrumun terli alnına dudaklarımı koydum. Dudaklarımdan kalbime bir ateş aktı, yavrum yanıyor, inleyerek, “Su, Babacığım, su” diyordu. İşte ıstırabımın en had devresi bu idi, onun her arzusunu yapmak bana bir zevk, bir teselli idi. Ancak bu istediği suyu vermek elimden gelmiyordu. Çünkü doktorlar men etmişlerdi. Tekrar doktora koştum ve yalvardım, “İmkânsız” sözü ile karşılaştım. “İç yaralar açıktır, su ölüme sebep olur” diyordu. Yavrum ise “Su” diye inliyordu. Çocuğumun yanına giremez oldum. Onun “Suuuu” diye yalvaran sesi ve hele “Babacığım ne olur bir maşrapa su verin de içimin ateşini söndüreyim” diyen sesi yalnız kulaklarımı, duygularımı değil bütün benliğimi eziyor ve eritiyordu. Bu sahneye şahit olamaz bir hale düşmüştüm…” “… Operasyondan sonraki zaman, insan tahammülü anlamı ile bağdaşması mümkün olmayan bir zamandı. Yavrumun bu mücadelesi tam dokuz saat devam etti, yavrum komalar halinde bile hep uçuyor ve hep atlıyor, sonra da “Babacığım, açtım açtım fakat o açılmadı“ diye inliyordu. Sabah saat 6.10 Bu andaki değişmeyen kaide tecellisini göstermişti. Gözleri son bir defa “Anne” feryadı ile etrafında aranmış ve kapanmıştı. Doktorlar ve hemşireler etrafında ve yanı başında ve bütün bakışlar onun kapalı gözlerinde, sessiz ayakta idik. Bir feryat, bir hıçkırık tufanı, yaşlar artık beni dinlemedi. Bütün sevgimi, şefkatimi, ümidimi ve her şeyimi bağladığım evladıma feryat idi bu…” “… Bekleyenler, kıpırdamağa cesaret edemeyenler, acı hakikatin korkusu ile dalgın bekleyenler koşuştular. Yeniden oraya döndüğümde, odasında kimse kalmamıştı. Bembeyaz sanki kardan bir örtü ta başa kadar çekilmişti. Ellerim titreyerek örtüyü tuttum ve sıyırdım. Gözlerim yaştan bulutlanmıştı. Sanki bir tül, ince şeffaf bir şey arkasında görünen güzel yüz, gülümseyen dudaklar, rahat uyuyan yavrum… “ “… Eğildim hala ılık alnından öperken sanki beni dinliyor, bana gülüyordu. Veda ettim ve kan vermek emeliyle soyunarak fırlattığım ceketimi aldım yürüdüm…” Vecihi HÜRKUŞ

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Cemalettin Turan