…Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordu ...

Esra Kaya
29

ŞİİR


25

TAKİPÇİ

ey cihan banu! ...
neden hüzün yine gam telinden çalıyor,
vahası yeşermez tenha gözlerin neden kızıl tan
bilirsin, koklayamam bu küskünlük havalarını
zorlasam da bakamam ahu yanığı gözlerine
dudaklarında bin haklı sitem
Besm-i Gülizâr / Aşk-ı Efzâ makamından soluyor…

Tamamını Oku
  • Akın Akça
    Akın Akça 04.09.2007 - 04:20

    kutlarım. başarıların devamını dilerim. şiiri okumak üzere adınızla bir köşeye ayırıyorum. çok sevgiler

    Cevap Yaz
  • Selma Şengören
    Selma Şengören 19.08.2007 - 14:40

    bir ömür verdiğim kına çiçeklerim, gelin çiçeklerim hani,
    hani açan güllerimde su damlasının izleri..
    güzel gözlerine hadi hapset beni.. diyesim geldi Dilekcim, kutluyorum..Sevgimle..

    Cevap Yaz
  • Ergun Sarızeybek
    Ergun Sarızeybek 10.08.2007 - 19:30

    Yetişemedim belki o günlere, o 'şiir yarışması' günlerine ama, böylesi bir şiire anlam katmak için hem yazanın hem de O'na yazdıran ruhun 'anne' olması yeterli bence.

    Cevap Yaz
  • İrfan Karapınar
    İrfan Karapınar 03.08.2007 - 21:05

    Bu şiire ne denebilir ki...Bu kadar uzun mısraları sanat kaygısı güderek,anlamlı ve üsluplu yazmak hele bir de okutmak;bilgi,birikim,yetenek ve sabır ister...Sizde de bunlar fazlasıyla var...Tam puanla kutluyor,saygılarımı sunuyorum...

    Cevap Yaz
  • Mustafa Sami
    Mustafa Sami 03.08.2007 - 13:41

    eyvah ki ey vah! ..
    desene bitmeyecek usul-ü curcunada / nihavend-i hüznü ah! ..

    “bitecek mutlak inan / umut her attığın adımda vardı,
    yavaş ol...
    beşerin kanatları ateşe hızla koşarken düşer
    sadece zaman...
    sabret; senin de adımların bastığım yerden geçer“diyorsun...


    felsefeden tarihsel olaylara kadar farklı konulara değinen ve okuyucuya destansı, uzun ince bir yol sunan; onu, şiir boyunca bir halden diğer hale sürükleyen harika bir şiir...
    Şairenin yüreğine sağlık diyorum...

    Cevap Yaz
  • Hatice Dincer
    Hatice Dincer 18.07.2007 - 16:40

    devam edemiyorum başlardan okudum bu ne muhteşem bir şiir!!

    “ kimseye etmem şikâyet, ağarlım ben halime
    titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime... ”

    Cevap Yaz
  • Rabia Atlas
    Rabia Atlas 27.06.2007 - 13:41

    Serbest şiirler içinde en güzel şiir buydu. Bu şiirin gecekonduyu çağrıştıran düşkondudan kat kat üstün olduğunu düşünüyorum. Benim düşüncem bu . Sevgilerimle ablam. Öptüm seni. şiirlerinin hepsini listeme ekledim.

    Cevap Yaz
  • Rabia Atlas
    Rabia Atlas 27.06.2007 - 13:40

    Serbest şiirler içinde en güzel şiir buydu. Bu şiirin gecekonduyu çağrıştıran düşkondudan kat kat üstün olduğunu düşünüyorum. Benim düşüncem bu . Sevgilerimle ablam. Öptüm seni. şiirlerinin hepsini listeme ekledim.

    Cevap Yaz
  • Hasan Tan
    Hasan Tan 24.06.2007 - 12:41

    Sular durulduysa tebrik edeyim Esra Hanım:)

    Bu şiirde müthiş bir bilgi birikimi var gibi, Şairini aşan dizeler var gibi, velhasılı kelam şiir gibi.. Kutlarım tekrar.

    Cevap Yaz
  • Halil Gülşen
    Halil Gülşen 13.06.2007 - 14:09




    …Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum

    ey cihan banu! ...
    neden hüzün yine gam telinden çalıyor,
    vahası yeşermez tenha gözlerin neden kızıl tan
    bilirsin, koklayamam bu küskünlük havalarını
    zorlasam da bakamam ahu yanığı gözlerine
    dudaklarında bin haklı sitem
    Besm-i Gülizâr / Aşk-ı Efzâ makamından soluyor…
    susmayan bu musikî yine nerden coşturmuş Asel ırmaklarını
    yıllarca işittiğim kırık plaklarında o nihavent ses…

    “ kimseye etmem şikâyet, ağarlım ben halime
    titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime... ”

    “ bir ömür verdiğim kına çiçeklerim, gelin çiçeklerim hani,
    vefanın / fedanın “ öf ”den başka kârı nerde? “

    / bu öyle bir dem ki ufkundan alev yağıyor /

    ey cevheri! ..kederler içindeyim
    yenileyin çözüyorum gizli dilin meâlini…
    acımı sancıma dürüp
    kemendi seyyah ruhuma vurdum da geldim,
    beklesem de bu hayatı irin akan çeşmesinde keşik
    beyhude çöllerimde serapsı surların delik deşik olsa da
    bilesin ki, prangalı hayalinle yok olmadı
    izbe bir mezatçıda umudun paslı beşik
    dünyayı, meşakkati söktüm de ancak geldim…
    meryem ana kandili, ıtri şahi çiçekler gibi beraberiz şimdi...
    bilemedim, sürgünler ülkesinden çağıran sezgi o an / neydi? ...

    âh mihri can! ...
    hayranlıkla seyrediyorum o masun, ulvi tablonu
    en yangın aşklarda dahi görmedim böyle telaş...
    ağır vardiyası toprakta biten gönüllü fedai
    envai çeşit bu izzet-i ikram günlerdir bana mı
    vefâ / sızın için mi yordun bu kadar kendini? ..

    / hasretin sabır yükünü haşire taşımadan geldim /

    hafiflemiş gibisin kaç zamanın uykusuzu gözlerin,
    nasıl daldın ninnisiz o fedakâr koltuğunda uykuya
    oy sol kanadı kırık gönül kuşu
    yemin olsun görülmeye değer bu eşsiz huşû…
    nuru anlında ılık buseleri şavkıyor seccadenin
    harelerini atıyor firâri melekler gördükçe sendeki kanatları
    mazbut hayatının seferinde mahzun
    gül tahtında şehzadelerin ardınca yürüyordu...
    kar tozlarının inci taneleri üşütmesin diye
    şimdi ben kutsuyorum besmeleyle yorganın
    sükûneti atlas gibi sardım tenine / titreme...

    / el incesi yelpazen, mercan köşkünde sıla hicranı ey! ... /

    kıyamıyorum ama uyuma
    mükâfatlandır bu gece lime lime ruhumu
    doğudan doğamıyorum / batıdan batamıyor
    kuzeyden üşüyor ruhum / güneye uçamıyor...
    içimde bir ukde: dar can ile düşerim de yollara
    efkârımdan çakır yapraklar kurur
    bastığım yerde adımlarım hışırdar / görme... ufanırım...
    yalvarırım ahu nisa
    bu gece bana yaşmak çekmeyi öğret
    etrafımda kâbusun / katran rengi rakkaslarına
    rızaya giden istikameti göster
    seni de bir zamanlar sana getiren o an / neydi?

    Sen! ....Âdem’ in şefkat kaburgasından düşen Havva
    ……….Meryem’ in iffeti libasında ar
    ……….Kutsanmış Âmine’ nin saadeti fırkasıydın
    ……….Asiye’ nin sabrı otları
    ……….Hatice’ nin sorgusuz inancında yeşeriyordun
    ……….Şereflendiriyordu Fatıma’ nın müjdesi
    ……….Sümeyye’ nin ilk şehit kanında mihr-i gül yaşıyordun
    ………………….Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum...

    hadi bir anlık aç gözlerini görmüyor musun
    şiirlerim ciğerlere batan çöl kaktüsleri...
    susma! cevap ver sualime! ..
    neden yalpa omurgalarım böylesine kırık
    ve neden sökülmüş yelkenimin dikiş tutmaz yamaları..
    bambu cundalarından sarkan halatlardayım
    yakamozların titrek ışıklarında asıyorum kelimeleri...
    yoksa şişlerimde atkı niyetine ördüğüm yalnızlık
    çeyizlerimin arasında yabancı olmadığım bir yazgı mı,
    değişmez miydi makûs talihim? ....
    delirmiş topaçlar gibi döndüğünde akrepler
    hınç alır gibi takır takır vurulduğunda zaman
    hurricane rüzgârlarına kapılırım,
    üşürüm göz yaşlarımın suyunda hem de çok üşürüm
    ararım da bulamam bir türlü huzurun o ipeksi mendilini...

    / şavkı hüzün,şakaklarımdan her gün taze gelinler düşüyor /

    ey saba melikesi ya sen? ..
    günler omzuna asılıp baygın düşerken
    yine de kin hanedanından geçmezdi adımların
    fırtınalar kasnağı gerilirdi yokluk gergefine de
    ketum kuşlar gibi susardın...
    kerameti neydi sırrının?
    kendine çizgilerden ölüm bağışlayarak
    her gün bir gün doğuruyordun
    vefanda kırlaştıkça zülfün de siyahlar eriyor
    bir tarihten ödünç alıp bir satıra gömüyordun
    kibrin o baş eğmez granit devleri
    mütevazı bakışların görkeminde nasıl da devriliyordu
    hani umudun şimaline tutunur bir nebze serinlerdi de kan
    ya suya kanmayan gözlerinde öfken nasıl gülümserdi
    ey ay peri; seni tutan o an / neydi? ..

    Sen! ....Kör kuyularda Züleyha’ nın tutuşturduğu ışık
    ……….Gizi çözülmemiş Aslı’ nın düğmeleriydin
    ……….Leyla’ nın çölde kavrulan ayak izlerine
    ……….Kuvvet veren bileğin sırrıydın
    ………./ Bisutun dağlarında mecrası ak Şirin’ e
    ……….Tahir’ in Zühre’ li mabedinde yedi düvel yaşıyordun
    ………………..Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum
    .
    beni duyuyor musun gül dalı,
    sol kolun düştü / ürperdin / sanki açtın gözlerini bir ara
    ılık ılık yine daldın
    kim bilir hangi devirlerden hangi sisli koylara
    eyvah! .. hatırladın mı yoksa bahtı kehribar günleri? ..
    yüreklere yıldırım gibi düşen ihanetler gördük
    iyi niyetlerin su-i istimâl edildiği günlerde içimiz kıyılırdı
    ızdırap muhafızı şerri meşhur acılarda
    kanardı gece gözleri kızıl şakayıkların
    çoğu zaman gelmezdi gözlerin kor iniltisine uykular...

    / zaaflar cehennemin korkuluksuz basamaklarıydı /

    bir çala hatırlıyordum eski gramofonda hüznü ay çehreni
    fildişi taraklardan süyüm süyüm dökülürken gece saçların
    musıkî şimşirde garipsenmiş
    nihavent bir hüzün duyuyordum

    “ kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime
    titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”

    ey beyza bakarken o ciğeri istikbalin
    yüreğin nasıl bir mangal ki kayıtsız yanıyordu
    gözlerinde görmediğim fokurdayan semaver
    sol göğsünün altına sıkıştırdığın vefan bir gram eksilmiyordu
    âh o mihenk taşı nasıl bir istikrardı? ..
    verimi toprağından mı ki dimdik duruyordun
    ve yeşeriyordu avuçlarında yaprakları köknarların
    her dem bereketinde verim; o an / neydi?

    Sen! ....Mavi dehlizinde Zübeyde’ nin yürüdüğü şerefli ülke
    ……….Gözündeki uysal kara Tarsuslu Fatma’nın
    ……….Binbaşı Ayşe’ nin, onbaşı Halide’ nin çakan yıldızı
    ……….Gördesli Makbule’ nin Alemdar Süreyya’sında al kan
    ……….Nene Hatun’ un kasaturasındaki cesarette yaşıyordu
    ………………….Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum

    âh ruh-u gül,
    kaç bahar konakladım asude gözlerinde
    hafiflerdi ah dediğim yerde ağır yüküm
    bir bağır ki miskinde rayiha-ı cennet,
    ıtır kokulu rüyalarda peygamber çiçekleri toplardım…
    sense “yüreğinin firdevssinden'' sararmış sayfalara fatiha
    altın sayfalara “yasin suyu” serpiyordun,
    sancısını sevdiğin yorgunluklar
    ikiyüzseksen gün
    tuz yükü puslu seferinde son buluyordu da
    çetin varoluşa yüreğinden izbarço düğümleri atıp
    gönül kuşağından sonsuza bağlıyordun
    ve mührünü açıyordu dudaklarımın
    vuslat renginde süt kokulu gecelerine,
    itinayı küçümsüyordum feza gördükçe şefkatini…

    heyhât! .. şimdi karşımda sessiz bir efsane uyuyordu
    ömrünün çizgilerine yazıyordum şiiri
    zincir baklalarından kopalı
    ne kadarda özlemişim evcimen sobasında kül ekmeği
    kestane kokulu ay ışıklı gecelerde ebru düşlerini...
    yalnızlıkta hayalin yağına bandırırken kandil güllerini
    derme çatma ak badanalı duvarlarımız ağlardı...
    koşulsuz sevginin ılığından yine de sıcacıktı her lokmamız
    kâbuslarımız dar etse de o yatığımız yatakları
    korkuya kepenk öğrettiğin inanç dualarımız
    ve donmuş ayaklarımızı ısıttığımız yumuşacık bir karnımız vardı
    hileyi şeytan çarmıhına geren gözü pek cihangir...
    hissin değirmenlerinde döndükçe zaman, öğüdün bitmezdi
    yorulmaz mıydın,
    fıtratın gereği miydi şahika boyu sabrın..
    sedef ellerinden an be an doğru şekilleniyordu
    sabırla sabrı öğreten sana o an / neydi? ..

    Sen! ...İlâç kokulu gecelerin fedakâr hemşiresi
    ……….Alfabesi iki hece pembe dudağında büyümeyen bebeğin
    ……….Kasveti boğan havalarda huzur sığınağıydın
    ……….Sıcak ekmeğimin kokusunda son lokma dua
    ……….Yüce Yaratan’ ı en kutsal“Rahim” isminde yaşıyordun
    .............................Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum…

    ey Azize... hatırlıyor musun kainatın başına yıkıldığın günü
    kırk göbek soyumda görmemiştin böyle tahribat,
    hoyrat esiyordu ağıdı zemheri gecede çığlıkların
    zengin bahçelerinde
    /cami avlusunda sabi çiçekler gibi ağlıyordun
    durulan Elifin ayaklarında öperken son durak…
    ve aynı anda birbirimizin gözlerine bakıyorduk
    omzumu dayanak eylemiştim titreyen ellerine
    sen, besteli ağlarken bana
    ”sen ağlama” diyordun
    o nasıl bir asaletti yıkılan mihrabında? ..
    elemle demleyip imbiğinden süzüldüğüm şiirde
    son durakta fersude-i bir nihavent ağlıyordum

    “perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime
    titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”

    son kuble gitmesinden korktuğum o an / neydi?

    bir ses ver,el ayak çekilmeden gideceğim
    yine yalnızlığın silsilesi çökecek odana
    yoksa öperek mi uyandırayım sukutun en güzel yerinde seni
    uzuyor şiir,uykun kadar uzuyor
    sığmıyor ki hiç bir çizgin kelâma
    deryasında çırpınır zümre-i imge
    küçülür yazarken seni cümle şair…
    ey zühre! .. med/cezir hüzünlerle yormadan saadetimi
    mükâfatlandır bu gece lime lime ruhumu,
    meryem ana kandili, ıtri şahi çiçekler gibi beraberiz şimdi
    refakat et bana, sil içimdeki katre katre efkârı
    bilenir özüm / kırık aynalarda hazin bin parça yüzüm
    ciğerlerimde otağı kurmuş ölüm süvarileri

    lütûf eyle o vakur ellerinden bir yudum Ab-ı kevser
    durma ey kutlu bilge nefesin keskin eser
    arafdayım al beni…

    nihayet döndün işte, gözlerini açmadan başını sallıyorsun
    duyuyorum iki dudak arası sessiz çığlıklarla fısıldıyorsun

    ”önce şükür...
    hayatın demirini,hırsın kızgın örsüne yatırırsan...
    savurursan ardı sıra isyan çekilerini
    bilesi ki,ellerinde şekillenen kılıç ilk senin boynun uçurur.

    eyvah ki ey vah! ..
    desene bitmeyecek usul-ü curcunada / nihavend-i hüznü ah! ..

    “bitecek mutlak inan / umut her attığın adımda vardı,
    yavaş ol...
    beşerin kanatları ateşe hızla koşarken düşer
    sadece zaman...
    sabret; senin de adımların bastığım yerden geçer“diyorsun...

    o zaman davran ey kutsî sevgili
    dökülsün hak helalin iksiri dudaklarından
    kasılan gururum kemikleştirmeden ruhumu
    çözülüversin veliahdın bu karmaşık ESRA / RI
    kaldır o mukaddes arş-ı azam ayaklarını / başıma taç eyle
    sonra yavaş yavaş indir yüzüme / çek perdeyi değdir gözüme
    bir defa cennete oradan bakayım, bir defa cenneti öpeyim ANNE…


    Harika bir şiir. yüreğinize sağlık.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 131 tane yorum bulunmakta