…Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum

Esra Kaya
29

ŞİİR


25

TAKİPÇİ

…Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum

ey cihan banu! ...
neden hüzün yine gam telinden çalıyor,
vahası yeşermez tenha gözlerin neden kızıl tan
bilirsin, koklayamam bu küskünlük havalarını
zorlasam da bakamam ahu yanığı gözlerine
dudaklarında bin haklı sitem
Besm-i Gülizâr / Aşk-ı Efzâ makamından soluyor…
susmayan bu musikî yine nerden coşturmuş Asel ırmaklarını
yıllarca işittiğim kırık plaklarında o nihavent ses…

“ kimseye etmem şikâyet, ağarlım ben halime
titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime... ”

“ bir ömür verdiğim kına çiçeklerim, gelin çiçeklerim hani,
vefanın / fedanın “ öf ”den başka kârı nerde? “

/ bu öyle bir dem ki ufkundan alev yağıyor /

ey cevheri! ..kederler içindeyim
yenileyin çözüyorum gizli dilin meâlini…
acımı sancıma dürüp
kemendi seyyah ruhuma vurdum da geldim,
beklesem de bu hayatı irin akan çeşmesinde keşik
beyhude çöllerimde serapsı surların delik deşik olsa da
bilesin ki, prangalı hayalinle yok olmadı
izbe bir mezatçıda umudun paslı beşik
dünyayı, meşakkati söktüm de ancak geldim…
meryem ana kandili, ıtri şahi çiçekler gibi beraberiz şimdi...
bilemedim, sürgünler ülkesinden çağıran sezgi o an / neydi? ...

âh mihri can! ...
hayranlıkla seyrediyorum o masun, ulvi tablonu
en yangın aşklarda dahi görmedim böyle telaş...
ağır vardiyası toprakta biten gönüllü fedai
envai çeşit bu izzet-i ikram günlerdir bana mı
vefâ / sızın için mi yordun bu kadar kendini? ..

/ hasretin sabır yükünü haşire taşımadan geldim /

hafiflemiş gibisin kaç zamanın uykusuzu gözlerin,
nasıl daldın ninnisiz o fedakâr koltuğunda uykuya
oy sol kanadı kırık gönül kuşu
yemin olsun görülmeye değer bu eşsiz huşû…
nuru anlında ılık buseleri şavkıyor seccadenin
harelerini atıyor firâri melekler gördükçe sendeki kanatları
mazbut hayatının seferinde mahzun
gül tahtında şehzadelerin ardınca yürüyordu...
kar tozlarının inci taneleri üşütmesin diye
şimdi ben kutsuyorum besmeleyle yorganın
sükûneti atlas gibi sardım tenine / titreme...

/ el incesi yelpazen, mercan köşkünde sıla hicranı ey! ... /

kıyamıyorum ama uyuma
mükâfatlandır bu gece lime lime ruhumu
doğudan doğamıyorum / batıdan batamıyor
kuzeyden üşüyor ruhum / güneye uçamıyor...
içimde bir ukde: dar can ile düşerim de yollara
efkârımdan çakır yapraklar kurur
bastığım yerde adımlarım hışırdar / görme... ufanırım...
yalvarırım ahu nisa
bu gece bana yaşmak çekmeyi öğret
etrafımda kâbusun / katran rengi rakkaslarına
rızaya giden istikameti göster
seni de bir zamanlar sana getiren o an / neydi?

Sen! ....Âdem’ in şefkat kaburgasından düşen Havva
……….Meryem’ in iffeti libasında ar
……….Kutsanmış Âmine’ nin saadeti fırkasıydın
……….Asiye’ nin sabrı otları
……….Hatice’ nin sorgusuz inancında yeşeriyordun
……….Şereflendiriyordu Fatıma’ nın müjdesi
……….Sümeyye’ nin ilk şehit kanında mihr-i gül yaşıyordun
………………….Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum...

hadi bir anlık aç gözlerini görmüyor musun
şiirlerim ciğerlere batan çöl kaktüsleri...
susma! cevap ver sualime! ..
neden yalpa omurgalarım böylesine kırık
ve neden sökülmüş yelkenimin dikiş tutmaz yamaları..
bambu cundalarından sarkan halatlardayım
yakamozların titrek ışıklarında asıyorum kelimeleri...
yoksa şişlerimde atkı niyetine ördüğüm yalnızlık
çeyizlerimin arasında yabancı olmadığım bir yazgı mı,
değişmez miydi makûs talihim? ....
delirmiş topaçlar gibi döndüğünde akrepler
hınç alır gibi takır takır vurulduğunda zaman
hurricane rüzgârlarına kapılırım,
üşürüm göz yaşlarımın suyunda hem de çok üşürüm
ararım da bulamam bir türlü huzurun o ipeksi mendilini...

/ şavkı hüzün,şakaklarımdan her gün taze gelinler düşüyor /

ey saba melikesi ya sen? ..
günler omzuna asılıp baygın düşerken
yine de kin hanedanından geçmezdi adımların
fırtınalar kasnağı gerilirdi yokluk gergefine de
ketum kuşlar gibi susardın...
kerameti neydi sırrının?
kendine çizgilerden ölüm bağışlayarak
her gün bir gün doğuruyordun
vefanda kırlaştıkça zülfün de siyahlar eriyor
bir tarihten ödünç alıp bir satıra gömüyordun
kibrin o baş eğmez granit devleri
mütevazı bakışların görkeminde nasıl da devriliyordu
hani umudun şimaline tutunur bir nebze serinlerdi de kan
ya suya kanmayan gözlerinde öfken nasıl gülümserdi
ey ay peri; seni tutan o an / neydi? ..

Sen! ....Kör kuyularda Züleyha’ nın tutuşturduğu ışık
……….Gizi çözülmemiş Aslı’ nın düğmeleriydin
……….Leyla’ nın çölde kavrulan ayak izlerine
……….Kuvvet veren bileğin sırrıydın
………./ Bisutun dağlarında mecrası ak Şirin’ e
……….Tahir’ in Zühre’ li mabedinde yedi düvel yaşıyordun
………………..Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum
.
beni duyuyor musun gül dalı,
sol kolun düştü / ürperdin / sanki açtın gözlerini bir ara
ılık ılık yine daldın
kim bilir hangi devirlerden hangi sisli koylara
eyvah! .. hatırladın mı yoksa bahtı kehribar günleri? ..
yüreklere yıldırım gibi düşen ihanetler gördük
iyi niyetlerin su-i istimâl edildiği günlerde içimiz kıyılırdı
ızdırap muhafızı şerri meşhur acılarda
kanardı gece gözleri kızıl şakayıkların
çoğu zaman gelmezdi gözlerin kor iniltisine uykular...

/ zaaflar cehennemin korkuluksuz basamaklarıydı /

bir çala hatırlıyordum eski gramofonda hüznü ay çehreni
fildişi taraklardan süyüm süyüm dökülürken gece saçların
musıkî şimşirde garipsenmiş
nihavent bir hüzün duyuyordum

“ kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime
titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”

ey beyza bakarken o ciğeri istikbalin
yüreğin nasıl bir mangal ki kayıtsız yanıyordu
gözlerinde görmediğim fokurdayan semaver
sol göğsünün altına sıkıştırdığın vefan bir gram eksilmiyordu
âh o mihenk taşı nasıl bir istikrardı? ..
verimi toprağından mı ki dimdik duruyordun
ve yeşeriyordu avuçlarında yaprakları köknarların
her dem bereketinde verim; o an / neydi?

Sen! ....Mavi dehlizinde Zübeyde’ nin yürüdüğü şerefli ülke
……….Gözündeki uysal kara Tarsuslu Fatma’nın
……….Binbaşı Ayşe’ nin, onbaşı Halide’ nin çakan yıldızı
……….Gördesli Makbule’ nin Alemdar Süreyya’sında al kan
……….Nene Hatun’ un kasaturasındaki cesarette yaşıyordu
………………….Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum

âh ruh-u gül,
kaç bahar konakladım asude gözlerinde
hafiflerdi ah dediğim yerde ağır yüküm
bir bağır ki miskinde rayiha-ı cennet,
ıtır kokulu rüyalarda peygamber çiçekleri toplardım…
sense “yüreğinin firdevssinden'' sararmış sayfalara fatiha
altın sayfalara “yasin suyu” serpiyordun,
sancısını sevdiğin yorgunluklar
ikiyüzseksen gün
tuz yükü puslu seferinde son buluyordu da
çetin varoluşa yüreğinden izbarço düğümleri atıp
gönül kuşağından sonsuza bağlıyordun
ve mührünü açıyordu dudaklarımın
vuslat renginde süt kokulu gecelerine,
itinayı küçümsüyordum feza gördükçe şefkatini…

heyhât! .. şimdi karşımda sessiz bir efsane uyuyordu
ömrünün çizgilerine yazıyordum şiiri
zincir baklalarından kopalı
ne kadarda özlemişim evcimen sobasında kül ekmeği
kestane kokulu ay ışıklı gecelerde ebru düşlerini...
yalnızlıkta hayalin yağına bandırırken kandil güllerini
derme çatma ak badanalı duvarlarımız ağlardı...
koşulsuz sevginin ılığından yine de sıcacıktı her lokmamız
kâbuslarımız dar etse de o yatığımız yatakları
korkuya kepenk öğrettiğin inanç dualarımız
ve donmuş ayaklarımızı ısıttığımız yumuşacık bir karnımız vardı
hileyi şeytan çarmıhına geren gözü pek cihangir...
hissin değirmenlerinde döndükçe zaman, öğüdün bitmezdi
yorulmaz mıydın,
fıtratın gereği miydi şahika boyu sabrın..
sedef ellerinden an be an doğru şekilleniyordu
sabırla sabrı öğreten sana o an / neydi? ..

Sen! ...İlâç kokulu gecelerin fedakâr hemşiresi
……….Alfabesi iki hece pembe dudağında büyümeyen bebeğin
……….Kasveti boğan havalarda huzur sığınağıydın
……….Sıcak ekmeğimin kokusunda son lokma dua
……….Yüce Yaratan’ ı en kutsal“Rahim” isminde yaşıyordun
.............................Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum…

ey Azize... hatırlıyor musun kainatın başına yıkıldığın günü
kırk göbek soyumda görmemiştin böyle tahribat,
hoyrat esiyordu ağıdı zemheri gecede çığlıkların
zengin bahçelerinde
/cami avlusunda sabi çiçekler gibi ağlıyordun
durulan Elifin ayaklarında öperken son durak…
ve aynı anda birbirimizin gözlerine bakıyorduk
omzumu dayanak eylemiştim titreyen ellerine
sen, besteli ağlarken bana
”sen ağlama” diyordun
o nasıl bir asaletti yıkılan mihrabında? ..
elemle demleyip imbiğinden süzüldüğüm şiirde
son durakta fersude-i bir nihavent ağlıyordum

“perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime
titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”

son kuble gitmesinden korktuğum o an / neydi?

bir ses ver,el ayak çekilmeden gideceğim
yine yalnızlığın silsilesi çökecek odana
yoksa öperek mi uyandırayım sukutun en güzel yerinde seni
uzuyor şiir,uykun kadar uzuyor
sığmıyor ki hiç bir çizgin kelâma
deryasında çırpınır zümre-i imge
küçülür yazarken seni cümle şair…
ey zühre! .. med/cezir hüzünlerle yormadan saadetimi
mükâfatlandır bu gece lime lime ruhumu,
meryem ana kandili, ıtri şahi çiçekler gibi beraberiz şimdi
refakat et bana, sil içimdeki katre katre efkârı
bilenir özüm / kırık aynalarda hazin bin parça yüzüm
ciğerlerimde otağı kurmuş ölüm süvarileri

lütûf eyle o vakur ellerinden bir yudum Ab-ı kevser
durma ey kutlu bilge nefesin keskin eser
arafdayım al beni…

nihayet döndün işte, gözlerini açmadan başını sallıyorsun
duyuyorum iki dudak arası sessiz çığlıklarla fısıldıyorsun

”önce şükür...
hayatın demirini,hırsın kızgın örsüne yatırırsan...
savurursan ardı sıra isyan çekilerini
bilesi ki,ellerinde şekillenen kılıç ilk senin boynun uçurur.

eyvah ki ey vah! ..
desene bitmeyecek usul-ü curcunada / nihavend-i hüznü ah! ..

“bitecek mutlak inan / umut her attığın adımda vardı,
yavaş ol...
beşerin kanatları ateşe hızla koşarken düşer
sadece zaman...
sabret; senin de adımların bastığım yerden geçer“diyorsun...

o zaman davran ey kutsî sevgili
dökülsün hak helalin iksiri dudaklarından
kasılan gururum kemikleştirmeden ruhumu
çözülüversin veliahdın bu karmaşık ESRA / RI
kaldır o mukaddes arş-ı azam ayaklarını / başıma taç eyle
sonra yavaş yavaş indir yüzüme / çek perdeyi değdir gözüme
bir defa cennete oradan bakayım, bir defa cenneti öpeyim ANNE…

Esra Kaya
Kayıt Tarihi : 6.4.2007 13:05:00
Hikayesi:


O an/neydi

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Nilüfer Aksu
    Nilüfer Aksu

    ...Anne!
    .
    .
    .
    .


    Yüreğine,kalemine hürmetlerimle...

    Cevap Yaz
  • Alaaddin Uygun
    Alaaddin Uygun

    t e b r i k l e r i m l e

    Cevap Yaz
  • Mahir Odabaşı
    Mahir Odabaşı

    tebrikler..... başarılar...

    YAŞLI ANADAN OĞULLARINA MEKTUP !

    Köyümüz şehirden yüksek mi yüksek,
    Baban ihtiyarlıyor oğul, bilmem netsek
    Söz dinlemiyor artık ahırdaki eşek,
    Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul !
    *
    Sizi 9 ay 10 gün karnımda taşıdım
    Beş oğul bir kızım için yaşadım
    Şimdi halim kalmadı, gençliğimi boşadım
    Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul !

    *
    Köyde bacalar eskisi gibi tütmüyor,
    Çorba dahi boğazımızdan geçmiyor
    Takatimiz kalmadı işler bitmiyor
    Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul !

    *
    Geçenlerde kasabadan köye doktor geldi
    Sağlam kimse kalmadı herkese ilaç verdi
    Bana da kendini yorma ansızın gidersin deyiverdi
    Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul !

    *
    Eskiden köyümüzde yağız delikanlılar vardı
    Al duvak içinde gelinler, giderken ağlardı
    Gençler köyü terk etti, şimdi ihtiyarlar kaldı
    Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul !

    *
    Hani yalnız yaşayan komşumuz Ali amca vardı
    O da rahmetli oldu cenazesi üç gün kaldı
    Mezarını kazacak delikanlı bulunamadı
    Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul !

    *
    Öğrenci yokluğundan artık okul kapalı
    İhtiyarlayınca, babanın döküldü saçı sakalı
    Benimde dizlerim tutmaz, ağır işlere bakalı
    Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul !

    *
    İmam osandı, tayin yaptırıp gitti
    Bir ezan sesi duyuyorduk o da bitti
    Hastalıklar çoğaldı artık canımıza yetti
    Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul !

    *
    Analarda ciğer, evlatlarda merhamet olur
    Gezen görür, yaşayan ölür, eden elbet bulur
    Hayır duamızı alın biz ölmeden ne olur
    Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul !


    *
    Sizin huzurunuzu kaçırmak istemem
    Gelinlerimi severim asla kin beslemem
    Şimdi gelmezseniz cenazeme de istemem
    Gelinlerden biri gelip, hizmet etse oğul !
    (M. Odabaşı - 2009)

    Cevap Yaz
  • Boyacı Halil
    Boyacı Halil

    kanatları yolunmuş kaz gibi kala kalıp şiire bakmak bu olsa gerek..

    :)

    Cevap Yaz
  • Erhan Demir
    Erhan Demir

    http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp?sair=26579&siir=753729&order=oto

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (131)

Esra Kaya