Yedi günde yaratılmış her şey. Yedi gün. Evrene sığınan dünyada ilk tohumları atılmış insanın. Erkeği yaratmış tanrı. Ve kadını yaratmış. Hangisi önce, hangisi sonra, ne önemi var? Yaratılmış, erkek ve kadın. İnsan yaratılmış. Sonra azar azar, bir tutam ondan bir tutam bundan, baharatlar katılmış hepimizin içine. Kimisine biraz acı, kimisine biraz ekşi. Biraz tatlıyla birlikte biraz da güzellik katılmış hamurumuza. Biraz çirkinlik düşmüş kimimizinkine. Biraz iyilik, biraz kötülük. Bazen kaçmış kantarın ölçüsü ve bu özellikler kimilerinde fazla olurken kimisinde yetersiz kalmış.
Gün geçtikçe çoğalan insan nesli için aniden yöneticiler göstermeye başlamış kendini. Nerden çıkmış, nasıl çıkmış belli değil! Mantar gibi çıkan yöneticilerle yönetilmeye başlanmış insanoğlu başlarına bir hal (!) gelmesin diye. Öyle ya çokluğun olduğu yerde olmaması gerekenler olurmuş sonra. Hem niye bu nimetlerin büyüğünden kendileri, hem de hiç çalışmadan yarar sağlamasınlarmış ki!
Korkmuş kimi zaman insanoğlu. Korkmuş gök gürültüsünden ve ulu bir güç olduğuna inanmış onun. Ateşi bulup yakıcılığından etkilenerek ve kendilerine zarar vermesinden korkarak tapmışlar ona. Bütün istekleri onun kendilerine zarar vermemesiymiş ama elbette ki en acısını yaşamış bu zararların zaman zaman. Ormanlar yanmış, evler kül olmuş, cayır cayır yanmış canlarının bir köşesi. “Cehennem bu olsa gerek” diye düşünmeden edememişler. Aşılması güç olduğuna inandıkları okyanuslar için Poseidon’a görev verilmiş. Aşk için Eros ve Afrodit seve seve kabullenmişler görevi. Toprak için Kybele tüm verimliliğini dökmüş doğanın bağrına. Bir de bereket tanrısı düşünülmüş ardından. İyi ve korkunç olan her şeye bir tanrı tayin etmiş insanlar. Ama bu tanrıları yönetecek bir başka tanrı da bulmuşlar; Zeus! Tanrıların tanrısı. Öyle ya, onların da bir yöneticiye ihtiyacı varmış. Onları da yönetmek gerekiyormuş. Küçük tanrıların büyük tanrısı tüm haşmetiyle kurulmuş Olympos dağındaki sarayına.
Her tanrının ardından kurallar koyulmaya başlanmış dünyadaki yöneticilerce. Bu kurallardan haberi olmayan tanrılar sadece kendilerine verilen görevlerle ilgilenirken yönetimde bulunan insanlar, diğer insanları kontrol altında tutabilmek için tanrıların adını kullanıp sıralamaya başlamışlar her bir kuralı birbiri ardına. “Uzak durun birbirinizden” demişler kadın ve erkeğe. “Sizi ancak tanrı birleştirebilir.” Oysa Adem ve Havva kuralsız bir arada değil miymiş? “Çalmayın! ” demişler. “Elleri kesilecek çalanın! ” Neyi, kimden çalmayın? Başlangıçta eşit olan insanlar nasıl bu hale gelmiş ki yoksullar açlıktan ölürken, varsıl bir güruh oluşmuş ve yönetmeye başlamış insanları? Ve kimler çalarken diğerleri sessiz kalmış? Yapmayı ve düşünmeyi engelleyecek bir sürü kural ve yasaklar konmuş ortaya. Bir anda, bu yöneticiler alaşağı edip tanrıları koltuklarından, kendilerine yer açmışlar. Firavun savaş açmış tanrıya ve “Gerçek tanrı benim! ” demiş. Ve dilediğince koşturmaya başlamış atını. O yer senin bu yer benim sahiplenmeye başlamış en güzel yerleri. Zamanla diğer yöneticiler de tanrılıklarını gizliden ilân etmişler. Ses çıkmamış. Kabullenilmiş! Gittikçe tanrılar daha da çoğalmış…çoğalmış! Artık yöneticilerin yerinde yeni ve küçük tanrılar oturmaya başlamış.
Çıkarları için kimileri savaşlara koşmuş insanları. Kuralların gerekliliği ile ses çıkarmadan kabullenilmiş bu savaşlar. Bazen tanrıyı da katmışlar bu kuralların içine. “Tanrı istiyor! ” En hassas noktadan vurmuşlar insanları? Tanrının isteklerine karşı gelmek cehennemde ateşler içinde kavrulmayı getirirmiş. Cayır cayır hem de! Ve susmuş insanlar. Susmuş…susmuş! Ya da susturulmuş!
Güzellikleri yaratan tanrının yine kendisinin yarattığı çirkinlikleri düzeltmeye çalışmış insanoğlu. Kime göre çirkin veya kötü olduğu bilinmeyen çirkinlikler, kötülükler düzeltilebildiğince düzeltilirken düzelmeyenlerin yok edilmesi kararı ile yine savaşlar boy göstermiş dünyada. Ölümler, kalımlar hep tanrı adına yapılmış, sözüm ona. Peki tanrının yarattığını değiştirmeye çalışmak, öz haklarını hiçe sayarak yapısıyla oynamaya çalışmak ne kadar tanrıyı kabullenmektir? Tanrı bu görevi bize ne zaman vermiştir? Ya da bu görevi tanrı hangi özelliklerimize göre bize vermiştir? Yaratanın yarattığını beğenmemek tanrıyı ne kadar kabullenmektir? Bizi diğerlerinden daha üstün kılan özelliklerimiz nelerdir?
Ne kadar güçlü hissederiz ki kendimizi tanrı adına kararlar alıp uygulamaya sokarız? Tanrı mı bizden istiyor kimi şeyleri yapmamızı yoksa bize zorla mı yaptırılıyor yapmak istemediklerimiz başkaları için? Sadece onlar istiyor diye! Tanrı ne istiyor bizden? Öldürmemizi mi? Yok etmemizi mi? Yoksa tanrı adı altında bunları bizlere başkaları mı yaptırıyor? Peki kim bunlar? Kimler? Asıl savaşımız kiminle?
Yedi günde kurulmuştu tüm evren ve eşit doğmuştu insanlar. Erkek de insandı, kadın da. Ve doğa da mutluydu o zamanlarda. Oysa şimdi…?
Ne zaman? Kim? Nasıl yok etti?
ve tanrı güzellikleri yarattı
ve çirkinlikleri
iyiyi yarattı koca yüreğin içinde
kötülükle beraber
şeytan dendi kötülüklere
insanı yarattı tanrı
erkek
kadın
içine kattı her var olandan
ve
ihanet ettiler insanlar
tanrıya
kendi çıkarları adına
ne istedi tanrı insanlardan
ve ne oldu
ve tanrı ağladı
ve insan
yok etti
tanrıyı
çıkarları adına
29.08.2006
Atilla Güler
Atilla GülerKayıt Tarihi : 29.8.2006 23:17:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Atilla Güler](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/08/29/ve-tanri.jpg)
Katılıyorum. Vicdansızlar suçu tanrı'ya yıkarlar.
Cesurca, dilimden düşenlerdir.
Kutlarımmmmmmmmmmmmmmm.
..
TÜM YORUMLAR (3)