Ve budur tek sebep
'özlediğinin sana gelmeyişine
geleceğine inanmıyorsan
inandırıcı değilsindir belki de.. '
böyle yazmıştım avuçlarıma
daha yüreğimde hayata karşı, inat
ve gözlerimde
su kadar duru bi hayalin saklı olduğu zamanların lisanı vardı..
oysa şimdi bak,
dağınık notlar, altı çizili cümleler ve hayaller
ne varsa yırtıp atıyorum hayatımdan bir bir öteye
madem ki sen yoksun,
ve madem ki ikinci kere okunmuycak bi kitap yaşamak
ne diye altını çizip notlar alalım
hayat şu an benim ne hissettiğimdir sadece..
/ve eğer sen bi uçurtmaysan
hangi mevsim olursa olsun korkma
o uçurtma uçar, rüzgarını bulunca..
ve sen eğer bi taşsan
asırlar geçer bakarsın
sonra sulara gömülür kıtalar
hatta ömürler eskir ki sonrada biter
ama sen sadece
susarsın …/
hiç gelmeyecek birini özlediğini fark ettiğindeyse
ilkin bin yıl birden yaşlanıyor insan
sonrada birkaç göz yaşı şişesini dolduracak kadar damlıyor içi
ve ardından yani gözlerini kurulayabilecek kadar geçen zamanların ardından
“kim neyi feda edemiyorsa aşka
onunla kalsın
ve onunla yaşasın hayatının kalanında” diyerek
bi rüzgara fısıldıyor hoşçakalını bi akşam üstü hüzünle
ve vazgeçiyor özlemekten
sadece bi yağmur
sadece sebepsiz bi yağmur, yağsın istiyor
öylesine delice…
…………………........
ve işte sen öyle gülümseyip duruyorsun ya hala gözlerimin en içine bir resimden
öyle, sanki bir avuçluk bi aralıktan
hani sanki bi pencereden
bi dünya sevmek serpermişçesine yüreğime
bakıyorsun ya, öyle sıcacık
ve sarılır gibi sımsıkı ve okşarcasına sevecen..
ve işte sen
böyle gülümsediğin için belki de ben
çakılmışçasına duruyorum bunca yıldır hala aynı cümlelerin taştan bekçisi
ve gidemiyorum tek bir yalanlık bile olsa uzağına
senin var olduğunu düşlemekten...
oysaki yoruluyorum
yoruluyorum ki yorgunluğum yalnızlıktan bile değil, biliyorum…
ama kaçamıyorum
çünkü kaçabileceği kadar güzel bi çocukluğu olmayabilir değil mi herkesin
böyle olunca da,
gün tırnaklayıp duruyorken içimi
bana sadece durup kanamak düşüyor
ve ben bir kere daha üzerime düşeni layığıyla yaşıyorum..
oysa hani herkesin sesine yakışan bir şarkıydı aşk
hani kalbim benim aldanmaya değecek tek güzel şeyimdi
olmadı bak..görüyor musun, olmadı işte..
niyeyse,hep bişeylerin arasında kaldık biz
gücümüz yetmedi başkalarının kalbine…
şimdi biliyorum dürüstlüğün bedeli çok daha ağır yalanlardan
ve biliyorum demek ki,binlerce kelime arasında
yalnızca bir kaçının ateşiyle ısınabildiğimiz yalan
ve galiba öylesine bi cümle olarak kalacak benim de yüreğim
sonsuza uzanamıyacak mesela aşkın imlasıyla
ve anlaşılan ben de kalanlardan olucam,
hani her şeyden süzülüp dökülenlere benziycem,kendi tenhasına …
şimdi sustum
sustum ki artık bilenler konuşsun
ben sustum
en zayıf anımda ve en güvendiğim yerinden koptu umudum
karşı kıyıda batan güneşler gibi battım kendi küskünlüğüme
ve sustum
artık herkes içindeki ölülerine sokulsun
sustum öylece
bilerek bilmelerin en kötüsünü
ve bir anda görmüşüm gibi tüm suretlerin arka yüzünü
kör oldu kalbim
ve anladım
sen yoktun …
öylece gülümseyip duruyorsun sen hala bir avuçluk bir resimden
gözlerinin gerisinde neler geçiyor bilmiyorum..
mesela söylesene, ağlamak geliyor mu arada sana da bazen?
bazen seninde canın her şeyi bırakıp gitmeyi çıldırırcasına istiyor mu?
uykusuz gecelerde hani,dudağındaki sigaranın dumanı
kaçıyor mu sık sık senin de kalbine?
ve yalnızlığın değil de
bir kişinin yokluğunun sızısıyla titriyor mu kimi şarkılarda dudakların?
ahh! hala gülümseyip duruyorsun oradan yüzüme usulca
oysa ki yoksun
yada sadece yokluğun kadar varsın aslında
ve bilmiyorsun üstelik, bilmiyorsun hem de hiç
ben neler neler yitirdim bu güne dek içimin yosun yeşili gizli sarnıçlarında
sonra kaç kere koştum korkuyla zifiri karanlık caddelerinde yüreğimin
sonra kaç kere düştüm
ve kaç kere kalktım yeniden
ve kaç kere yürüdüm ardından,kanayan dizlerimi bile silmeden
ve sen bana böyle gülümseyip durdukça bir hayalden
ben ağlayarak gözümüzü açtığımız bu hayata
ancak birbirimizi bulunca gülümseyerek varırız sonuna diye bekledim çocukça
oysa ki yoktun sen ve yazıktı benim ömrüme
ve sırf bu yüzden bütün yüzler aynı işte şimdi bir diğeriyle
ve bu yüzden, kaç kere gülsem o kadar damla göz yaşı dökülüyor gizlice ruhuma
bak bir düşüm daha soluyor, gözlerimin önünde
yoksun sen
ve saklamak için hüznümü her şeye sahibim bir kere daha ben
ve yoksun
üstelik yağmurlarda yağmıyor be sevgili,bu günlerde …
kimse bilmiyor ki aslında sadece
bir kalpten diğerine
kanatsız uçabilen şeyler üzerineydi özlüyorum dediğim şeylerin hepsi benim..
hani koyu mavi bi yaz gecesi
hani ay ışığının suya düşünce herkese anımsattıklarıyla aynıydı
benim de içimdeki ışıldayan düşlerim kendi denizlerimde
ve cesurdum üstelik ve bilirdim kazanmak yada kaybetmek yok
sadece ne hissettiğindir hayat
ve bunu bildiğinde
bazılarının niye hayatlarını tırnaklatmadığını
ve kimseninkini de kanatmak için yaşamadıklarını anlardın sende
ki dedim ya,cesurdum ben
aşka yokluğunda bile inananlardandım
bilsen,kaç defa kalktım siperimden ve sıyrıldım zırhlarımdan
kaç defa bıraktım kollarımı yana ve gülümsedim
dedim ki hep
“kalbime atılan bi mermiyse bile onu kalbimle yakalamalıyım”
saklanmadım, kaçmadım
ve harcatmadım yüreğimin tek bir sözünü başka şeylerin gürültüsüne
ve tek bir an bile gözümü kırpmadım
ta ki, kalbime çarpan ayazı olunca bir yokluğun
işte o zaman ilk kez etimden ruhuma kadar sokuldu soğuğun
ve titredi kirpiklerim donmuşçasına
sonra korka korka aralanıp,zorla açıldı gözlerim,anımsıyorum
anımsıyorum ya kesilmişti nefesim
yada nefesten fazlasına ihtiyaç duyurdum
sonra bekledim…
bekledim…
bekledim…
ve anladım
sen aslında yoktun …
şimdilerde bile hala hep bir korkuyla açıyorum artık gözlerimi sabahlara
üstelik ne sakladığım bi umut parçası
ne de tutunduğum bi inançta yok kaybedebileceğim ama
yinede çekiniyorum niyeyse o ilk gözümü açtığım anların hepsinde
çünkü insan kendi kollarına
tıpkı ona sarılırmış gibi sarılarak uykulara yattığı zamanlarda
kaç dolunay doğuyor yalnız gecelerine
sonra kaçı yitip gidiyor bir birinin ardından
biliyor hepsini kendiliğinden, saymadan hem de
ve biliyor da yinede aldırmıyor işte
ta ki, bir olmayanın tek hediyesi
ve belki de tek var olan şeyi
gözlerine bıraktığı nemiyle uyandığında dayanılmaz sayıda günlere
ve o ıslaklıkla üşürken öyle
kimsenin hem de uzak yada yakın hiç kimsenin
senin üşümeni hissedip
titremediğini bir şekilde görüpte bilince
bütün ilk anlar alışsan da acımasız oluyor hep biraz
sen kendi kendinlesin
ve “o” diye biri de yok işte …
…………………….
aşk bazen sahipsiz bir resim kadardır sadece
o kadar vardır
ve o kadar yoktur ellerinde..
ve öğrenilecek hiçbir şeyi yoktur kimi zaman,ne hayatın ne de aşkın
dönüşü olmayan bir noktaya gelince
ayrılıyorsun
bu sadece …
sen yoksun
yağmurlarda yağmıyor üstelik
kalbim bir kere daha, en buğulu yer şimdi
bütün yeryüzünde...
Ferdağ AcarKayıt Tarihi : 30.9.2009 13:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!