- "Düzyazı: 100 Yazı" adlı bir kitabınız var, denemelerinizden oluşan. Şiirin düzyazıyla ilişkisi üzerine epey yazı yazmışsınız. Peki, sizin düzyazıyla ilginiz nedir?
- Ben yazmaya hikâyeyle başladım. Ortaokulda ve lisede çok hikâye yazdım. Bunlar o dönem için avangart türde hikayelerdi. Bir taraftan Orhan Kemal okuyordum, Kemal Tahir okuyordum; ama bir taraftan da Kafka okuyordum, Beckett ya da Alain Robbe Grillet'nin bir kitabı çıkmıştı, Fransa' daki Yeni Roman akımını anlatan, onu okuyordum.
Hep absürt hikayeler yazıyordum bir taraftan, bir taraftan da Orhan Kemal'vari, toplumu işleyen, gerçekçi hikayeler yazıyordum. On beş-yirmi hikâye yazdım bu şekilde. Bu nedenle, bir düzyazı geleneğim var. Şiire asıl başladığımda üniversite birinci veya ikinci sınıf öğrencisiydim.
Düzyazı yazmamda dergicilikle uğraşmış olmamın da büyük payı var. Üç Çiçek dergisini çıkardık, birkaç sayı sürmüş de olsa. Sonra Şiir Atı'nı çıkardık. O dergiler için editörlük yapıyordum, yazılar yazıyordum.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta