Günün henüz başlangıç saatleri olmasına rağmen her yer karanlık… Erken saatlerde uyanıyorum bir zamandır.Pencere önünde, tül perde ardındaki hayatı izliyorum uzun uzun. Bu sabah uyanıp perdeyi araladığım da ilk gördüğüm, kâbus gibi çöken bulutlar ve karşıki ağacın dalına tünemiş,can havliyle kanat çırpan küçücük bir kuş… Belli ki çok korkmuş.
Korkudan çırpılan kanat benim.
Ve rüzgâr… Her esişinde ne varsa alıp götürüyor beraberinde. Ortalık toz duman, gökyüzü karanlık, bir uğultu… Gök gürültüsü… Sonrası ilk damlalar… Devamında sağanak bir yağmur… Toprağa düşen her damlada etrafa yayılan bir koku…
Etrafa yayılan koku benim…
Bir kıpırdanma başlıyor, sonra koşuşturmalar… Sokak kalabalıklaşmaya başlıyor. Araba gürültüleri boğuyor kenti, işe gidenler, okullarına giden çocuklar beliriyor sokaklarda. Rengârenk şemsiyeler, yağmur görmeyen yerlere sığınmalar. Herkes bir yerlere gidiyor. Ağaçlar ve az ilerdeki yeşilliğin kıyısında, kenarında, ortasında ilkyaz çiçekleri her damlada biraz daha kendine geliyor. Yağmurla birlikte uyanıyor doğa ve ayılıyor tüm canlılar…
Doğada başlayan bu telaş benim.
Bir ara sokak başında bekleyen yaşlı adama takılıyor gözlerim. Üstü başı perişan ayağında yırtık ayakkabılar kirli bir surat ve bir noktaya dalmış giden masum bakışları. Yağan yağmur, bu deli rüzgâr hiç mi üşütmüyor onu. Vücudu titriyor dizlerinde derman kalmamış. Direniyor tüm zorluklara. Her şeye rağmen bakışlarında bir sıcaklık.
Gözlerindeki o bakış benim.
Dönüyor sırtını ve gidiyor usul usul acelesi yok. Bir süre sonra gözden kayboluyor. Nasıl çıktı bilmiyorum ama bir anda küçük bir çocuğun yalvarmalı bir ses tonuyla mendil alır mısın abi demesi burkuyor yüreğimi. Soğuktan mosmor kesilmiş küçücük ellerinde evine umut kaynağı olmuş satılan birkaç selpak ve gülen iri zeytin tanesi kara gözler. Sağol abi, diyor ve gelecek bir başka umut için düşüyor peşine başka ağabeylerin, ablaların, amcaların, teyzelerin… Çektiği zorluklara rağmen yüzünden eksik olmayan bir gülümseme, tüm çocuk sevecenliğiyle…
Yüzünden eksilmeyen gülümseme benim.
Hemen sıyrılıyorum bu duygu atmosferinden. Montumu giyip evden çıkıyorum. Yağmur dinmiş şimdi… Senin spora gittiğin salonun karşısında pasaj içindeki çay ocağında sabah çayımı içiyorum. Az mı beklemiştim seni burada… Salonun yan tarafındaki kitapçı açılmış. Bildik, tanıdık yüz, selamlaşıyoruz… Günaydınlar, Hayırlı işler sözcükleri… Stanttaki dergiler ilişiyor gözüme. Oldum olası dergilerin ön kapakları dikkatimi çekmiştir. Bir kaç dergiye göz atıyorum. Baş sayfası, orta sayfası derken bir yazı. “ Gözlerinden atılan çığlık benim…” Bu başlık dikkatimi çekiyor. Bir solukta okuyorum. İlgimiçekiyor cümleler.
Okunan her satırda kendini bulan benim.
Dergiyi alıyor ve ayrılıyorum oradan. İleride ufak bir dükkânda gül, karanfil, lale ve adını sayamadığım birçok çiçek. Durup uzun uzun seyrediyorum. Bir yerlerde okumuştum çiçeklerin sevgi dilini.
Çiçeklerin arasına iliştirilmiş sevgi sözcükleri benim
Ağır aksak yürüyorum birlikte yürüdüğümüz sokaklardan. Çarşıdan geçerken bildik tanıdık yüzlerle selamlaşıyorum. Balık aldığımız dükkândakiler, Yalı Çiftliğindeki tezgâhtar, valizci, cep telefonumu aldığımız Nokta Shop’un sahibi, Cevat Şakirin kitaplarını bulduğum sahaf, Philips bayindeki hep bizi selamlayan çocuk, sigaracımız Halil, cadde başındaki cd’ci… Hal hatır sorup ayrılıyorum onlardan. Uzun bir zaman sonrasında güneş açıyor ve ısıtıyor yeryüzünü. Yoğurtçu parkına doğru yürüyorum. Güneş tepeden vurdukça bunaltıyor. Terlememek için gölgelik yerlerden gitmeye çalışıyorum.
Parkta boş olan bir bankta oturuyorum. Pazar sabahları geldiğimiz çay bahçesi – uzun bir zaman öncesi yıkılmıştı- tam karşımda… Dalıp gidiyorum… Çayını yudumlar, gazeteni okurken fotoğraflarını çekerken… Sen... Akşamdan hazırladığım ekmek kırıntıntılarını verdiğim güvercinler, çocuk çığlıkları…
Biraz dertli, biraz hüzünlüyüm.
Yaşadığım hüzünler benim.
Ve yine usulca derken… Damla damla derken… Gök gürlüyor derken… Yeniden başlıyor derken… Düştü düşecek dediğim yağmur sağanak olup bırakıyor kendini gözümden akan yaş gibi…
Düştü düşecek dediğim sağanak, gözyaşı benim.
Bardaktan boşalırcasına yağıyor yağmur. Başıma ve sırtıma derken hızını gittikçe arttırıyor. O hızını arttırıyor ve ben ıslanıyorum. Dönüp dönmemek arasında bir ikilemde kalıyorum. Vazgeçiyorum o an dönmekten. Koca parkta kimseler yok benden başka, kimse olmayacak yanımda. Islanayım istiyorum kaçmadan ve sığınmadan bir yerlere… Bu günde sensiz ıslanacağım. Deli dolu olacağım.
Kaçıncı yağmurdur bu ıslandığım, deli dolu olduğum benim.
VE BENİM BÜTÜN BU YAŞADIKLARIM… SEN’İM...
Mustafa Küçük 2Kayıt Tarihi : 24.4.2009 12:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bitirilmiş olsada.
VE BENİM BÜTÜN BU YAŞADIKLARIM… SEN’İM...
Final harikaaaaa
Sevgilerimle
TÜM YORUMLAR (1)