Sordum kendime yüzlerce kitabı neden okudum diye…
Binlerce ve binlerce sayfayı neden yazdım diye…
Neden benim için onca kitap binlerce yazı neden yazıldı diye ve neden veya, birçoğumuz hüznü yazıyoruz diye…
Cevap ayrı bir yazı ayrı bir hüzün getirdi…
Her yazdığımızdan sonra, bu sondu dediğimiz ve yazdıklarımızı kendimiz okuduğumuzda neden bu gözyaşları diye sorduğumuz kendimizden ne cevap alabildik?
Bu sondu, sen, seninle başlayan yazılar…
Ama içimizdeki yanardağ sönmüyordu…
kalbimizde, yüreğimizde patlayan el bombası sanki piminin her an çekileceği gibi duruyordu ruhumuzun yanı başında…
Ve bir cümle dökülüyor kalem uçlarından,
“BEN BİLİRİM KENDİNE İYİ BAK”lardan sonra
“GÜLE GÜLE DENİLMEYECEĞİNİ”
Hasreti koklatır adama, insana sevgiyi hüzünlendirir.
Dar zamanlarda avuçlarımızla tutmak istediğimiz küçücük bir veda öpüşüdür bu,
“GÜLE GÜLE DENİLEMEYİŞİ”…
Sanki özlem geliyor,
sevgi gidiyor,
göz karartılarıyla, başlar dönüyor,
beden dönüyor,
ve diz çöküyorsun.
TOPUKLARINI YERE VURA VURA BAĞRINMAK İSTİYORSUN…
Dağ gidiyor,
bulutlar gidiyor,
anne kucağında ağlayan çocuk sesi gidiyor,
baba ocağından sanki bir can gidiyor,
ben gidiyorum,
beki de sen gidiyorsun…
Sevgi ok ok yüreğini deşiyor,
hasret büyüyor bir anda…
Bir yerlerde ormanlar yanıyor,
canlar yanıyor,
ben yanıyorum,
beki de sen yanıyorsun…
Bitmiyorsun yana yana sen içimde,
kalemimi alıyorsun,
kendi kaleminle veryansın ediyorsun,
belki de ben seni çok sevmiştim diyerek…
Nefret ettiriyorsun cümlelerden,
beni döktürüyorsun cümlelere,
ben ben olmaktan çıkıyorum.
Sen oldun ben diye bas bas bağırtıyorsun,
SENİ SEVİYORUM, KARANLIĞIN İNLEME SESİ BU,
ÖZLEM BU
SESSİZLİK SEN KOKACAKSIN
SEN OLACAKSIN…
Bütün kalabalıklarımın arasında sen benim yalnızlığımsın,
beni yalnız bırakma,
sabahları verdiğin küçücük bir öpüş,
benim kalabalıklarım seninle birlik,
seni sevmeme izin ver…
Aşk ben buradayım sana çok yakın bana çok uzak…
Bir yıldıza bak, tava şeklinde olsun, üçüncüsü ben, istersen aynısını seç,
bizim olsun, eski bir şarkı gibi olsun…Dediğim günlere bak
Yıllar geçtikçe derinlemesine inen aşkın, yıllar sonra yüreğin tırmalanma izlerini
kapatmak oldukça zordu…
VE AŞK VURUR…
Vurdukça duyarsızlaşarak,
TEKRAR VURUR…
Ben bilirim kendine iyi bak denilince, güle güle denilemeyeceğini…
Hasreti koklatır insana,
sevgiyi hüzünlendirir adama,
sevgi sarı ışıklarını salar… Ve…
sevgi durdu…
Aşk’a hani çok sevmiştiniz diyerek,
sevgi aşka vurdu…
Vurdukça acı inlemelerini içinde duyuyordu…
Aşkın canı yanıyordu,
güneşin son ışıkları sarıya dönüştüğünde,
Zeytin siyahına dönüşen aşk içinde ağlıyordu…
Hem sevgi, hem aşk, kan ağlıyordu,
damar damar…
Ve sevgi ölmüyordu… Mor damarlardaki kırmızı kan titriyordu…
BAŞLAMAK SEN....
BİTMEK SEN..
BİR GÜN KÖKÜ KAZANMAK BU SEN SEN, SENLERİN… AŞK...
HER ŞEYİN BİR BİTİMİ VARDIR... MARİFET BEN BİTMEDEN BİTİMLERİ YAŞAMAKTA.
ÇÜNKÜ BİR DAHA BEN DOĞMAYACAK Kİ... AŞK...
İzmir Çandarlı
Mustafa Yılmaz 4Kayıt Tarihi : 8.11.2008 13:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İzmir __ Çandarlı ve Dandik Büfe saklı sığınağım... İyi ki varsınız...

Bütünüyle deneme değil, bütünüyle şiir de değil...
Bu çok özel bir form...
Belli ki ben olmadığım yerde
İnan ki sen de olmayacaksın...
Hadi, yaşat beni ...
Kutluyorum sayın Mustafa Yılmazizmir ...
sevgiyi hüzünlendirir adama,
sevgi sarı ışıklarını salar… Ve…
sevgi durdu…
Aşk’a hani çok sevmiştiniz diyerek,
sevgi aşka vurdu…
***
Evet,
Aşk’a hani çok sevmiştiniz diyerek,
sevgi aşka vurdu?
Sevgili Mustafa Bey, beğenerek okudum, antolojime aldım.
Sevgiler yüreğinize :) +
TÜM YORUMLAR (8)