Ve artık hükmü kalmayacak ölümün.
Ölüler çırılçıplak birleşecek tek bir gövdede
Yeldeki ve batı ayındaki adamla;
Kemikleri ayıklanınca ve yitince arı kemikler
Yıldızlar olacak dirseklerinde ve ayaklarında;
Delirseler de uslu olacaklardır her zaman
Batsalar da denize doğacaklardır yeni baştan;
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
al bendende o kadar.. selam olsun gerçek sevenlere gerçek aşık maşuklara.. ..sorun sevgiyi ince ince eleyip.. ince ince dokuyacak.. dize dize nakşedecek.. gerçek duygu hazinesi narin ellerde bulamama.. bir bakıma hayal kırıklığına uğrama olayı ki.. .. şimdi mevzuyu sübjektif bir mentaliteye mesnetlendirip.. geyik muhabbeti düzeygesine indirgemek gibi.. bir art niyet.. taşıyor olmuş olmamama rağmen.. müterkibi.. mantıki öğeler üzeri filizlenmesi gerekir.. estetik üzre oturtulup inşaa edimi şart.. şiir gibi.. git gide ekseni.. marjinal bi alana itilmişliğe sapmış.. kabuğunda gözle görülür.. yarık ve çatlak oluşmuş.. bir platformun.. rekreativite sürecinde.. marifetli narin ellerin müşfik kolların yokluğunu izahta.. kırk yıl öncesinin ahval şeraitine bakarak.. daha dün.. öküz arabalarının üzerinde.. yedeğine aldığı muhterem kerimeleri ve zevceleri ile.. toz toprak yollara dökülenler... - gadun gısmıının yerü tarladır.. çapasınde yapıcek.. çalı çırpısınde topliycek.. arkideş.. eve varıncede.. gasnağı galıp edecek.. o incecik pambık kibin parmakları ile.. kemrenin içine.. kes samanını gatıp.. harman edip.. çıkıcek depesine.. çinneye çinneye.. o yanni bu yanni döne döne.. daş gibi gatı gışlık tezek edicek.. lakırtılarının kafa doldurduğu günler gerilerde kaldı.. efendim bırakın şimdi.. üç köfte acaba kaça mal olur.. ben bunu kaça satarsam kar ederim bezirganlığı yapmayı.. ..şiir .. eğer yerine göre.. soytarılık maskaralık maymunluk yapma ise.. bir an için menzilinde uçan kuşa.. lastiği gerili sapanından taş atmadan vazgeçtiği.. sayyadı.. - ben az önce açlık hissediyor.. nasıl bir zırzopluk yapabilirim onun pilanlarını kuruyordum.. belki bu budala şair..benim haz alma açlığı iştihama gem vurur.. rende ve eğeye muhtaç şu naciz kerestemi baltasına sunsam ne çıkar? tut ki çok acıktım kendi kendimi yedim.. .. dedirtebilir.. gerçek şiir aşkı bunu gerektirir.. efendim aristoda aynı şeyi geveliyordu... insan eyleminin temel amacı haz almaksa.. ilk denemede haz aldıramasanız bile müptela edeceğiniz.. bir yapı.. şiir enjekte edildiğinde.. .. bir çiçeği koparır.. bir çimi yolarken.. az daha düşünecektir.. aksi toplumsal yapının bel kemiği insan faktörüdür ki.. bugün tabak gibi ortadadır.. bu meyanda siz.. - şiir yürek işidir.. yürekle yazılır .. diyecek.. yüreği dalında açılmış taptaze tomurcuk kadınları.. şiir arenasına.. kaba omuz atışlar.. ince hesap ayak oyunları çelme takışlarla.. sokmayacaksınız bu olmaz.. dün bir erkek şairin şiiri vardı bugün yine erkek bu olmamalı.. efendim dana sığır nolucek.. sabah kalksın hamırı mayalasın.. bebe altı değişecek cek cak.. geeeç bunlarııı.. anam babaaam bir kalemde.. biliriiiim been yaptığııımı.. .. en ücra dağ köşesinde.. o muallaya güpegündüz.. şimdi tenkolonolocinin mevcut imkanlar.. öyle inek sağma mağma hikaye.. makinayı takıveriyorsunuz.. corp corp buzağı gibi emiyor.. ..geçmişin beygir sırtı çerçicileri.. - ade ekmek geldi pattis soğan.. ne arasan kapında.. uydu anten internet çanak çömlek kapıda.. servis aracı ücretsiz alıp anaokuluna kreşe götürüyor.. çocuk mocuk bakım masal.. .. otur otur evde nereye kadar.. sadece gün düzenleyen kurabiye börek kek mek tüketen kilo alan mekanizmamıdır sormak gerekir.. bilhassa temel eğitim gibi hassas alanda.. .. her sektörde olduğu gibi başarısı yadsınamaz.. herbiri başlı başı birer rehber birer öğretmen.. uğurlarında satır satır şiir işlediğimiz.. üzerine kuma alıp.. ısırıp dişlediğimiz.. ve ağıllarda.. yere saplı bıçakların hışıltısında.. oynak ağır kalçaları ve zilleri ile kadınlar bizim kadınlarımız.. en alim aynalara.. en renkli resimleri aksettirecek olan yine onlardır.. çünki kendileri şiirdirler.. burda sık sık yer verilmeli kendilerine.. efendim haşmetli patişah hazretleri.. özel mözel tersanalarıda kapatıyormuş.. hoş kapanmadan evelide marifi umumiye tabak gibi ortada.. .. sonra ben sapa geldim meee.. durumları olmasın heee.. .. dilber muhabbetten niiiye kaçarsın.. böylemidiiir yolumuzun töresiii.. efendim efendim caaanııım efendim.. benim bu deeerdime çare efendiiim..
MARSLI SOYTARI
Bir gülün etinden, siz, iplik iplik
Bir esrar sökseniz, bu kalbim midir?
Gözyaşımdan kopup gelen bu sürme kirpik
Açmış bir taçyaprak değilse nedir?
Büyülü bir yapraktan dökülmüş gibi,
Bütün kederimdir, bu bende oyuk.
Bu oyuk göklerin dibinde miydi
Yoksa neden bu kadar sessiz ve soluk?
Düşünürüm bir an, yokluk bir parça,
Direnmem, her şeyden soğur bu ruhum.
İçine kapanmış rüyalarımla, güya,
Bu hepsi ebedi, hüzünleri korurum...
Dylan Thomas ( 1914 - 1953 ) Çeviri : Sinan Ayhan
güzel kardeşim.. ölümün hükmü söz konusu ise.. gider bir gazeteye.. hayatımı kaybettim hükümsüzdür.. şeklinde iki satır ilan verir.. öleceksenizde çekilirsiniz köşenize..gidip ölün efendim..
ama böyle şiiri öldürmek hiç hoş değil..
yeldeki ve batı ayındaki adamla..
..vay vay vay.. lafa bak hizaya gel.. Büyük bir Türk filozofumuzun buyurdukları gibi..
rüzgar tininden mehtap tininden.. medet ummak.. yıldıza denize sarılmak.. noterdamus misal.. suya bakıp gelecek okumak.. cek cak cak.. şairin asli görevi bumudur..
kaldı ki öldüğünüzde hükümsüz olan hayattır.. hayatın hükmü kalmamıştır
sadece doğduğunuzda ise.. ölümün hükmü kalmayıp.. ölüm hükümsüzdür..
öncelikle bu mantık temeli üzerine inşa et binanı..
ve her doğum sonrası..
Sevenleri kaybolsa da sonrasız yaşayacaktır sevgi;
Ve artık hükmü kalmayacak ölümü.. ..
cümlesi ne kadar mana kazandı değilmi.. sorun sende değil.. elbette usta şairsin elbette çok güzel anlamlı okunaklı dizeler sarfettin ancak..
Yatacaklar upuzun ölmeksizin yelcene;
türünde.. Türk dili yapısına çok uygun yapılan çeviri.. ancak aydın münevver bir kesimce kriptosu çözülecek manidar halde iken.. başı benim çektiğim kazma kısmı anlamada zorlanır efendim..
Kayışla bağlasalar tekerleğe ezilmeyecekler
Avuçlarında ikiye bölünecek inanç,
Tek boynuzlu canavarlar yönetecek onları
Yıpratamayacakları her şeyi o paramparça kıracak;
tekerleğe kayış ile bağlayıp işkence edilecek.. avuçlarda inanç ikiye bölünecek..
ama yinede yıpratılmamış olacak.. ha ha ha.. alay ediir bizimle ağam.. cehaletimiz bilgisizliğimizle..
tek dişi kalmış canavar.. her yerde egemen demek.. bireyler hiç söz sahibi değil egemeni belirlemede.. ilginç..
neyse ne.. elbette güzel olan bir şiirde.. mutlaka anlamakta güçlük çektiğim mana derinliği.. orjinaline uygun çevirisinde akıcılık olağanüstü güzellik mutlaka vardır.. ben bu güzel şiiri seçen seçicilere.. dilimize kazandıranlara teşekkür eder.. güzel yorumları ile katkı sağlar edebiyat severlere hayırlı gün dilerim.. sözlerimin bi hükmü yoktur.. hükümsüzdür efendim..
aslolan ölümden sonraki hayattır.. hristiyan mristiyan.. mutlaka onlarında.. bi gerçek hayat esası yeniden doğuşu vardır bence.. gerisi fasa fiso..
Ölüm yokluk değil ki; o, sonsuza bir doğuş
Ukbadır asıl yurdun, dünya fani bir koğuş
Hiç olur mu imtihan, gidenler gelse geri?
Sırr-ı teklif bozulur, faş olsa gaybi veri!
Varsa zerre imanın, Ahiret'e ey bayan;
Açıp oku kitabı, al oradan haberi!
hükmeden,giydiriyor hükmünü...en önemlisi 'doğmak' bence!..madem doğduk,ölürüz de deyip,ölüyoruz iki gündür!.aman ne iyi!..kurtulduk gitti:))
ölüsünün dirilmediği bir dünya bu dünya işte!..kim gitmiş de,gelmiştir geriye!..kandırma beni imam efendi!..böyle de yalan görmedim vallahi!..
yafffffffff!..:))))))
madem konu ölüm...bir de ben öleyim bari şiirimde..olur mu?
Benden Sonra
ben ölürsem bir gün
sular donacak, güneş duracak
olmayacak ne akşam
ne sabah
ne de tan vakti
ceylanlar inemeyecek dağlardan
arılar uçamayacak çiçeklere doğru...
ben ölürsem bir gün
meyveye duramayacak ağaçlar
ağlayacak kırmızı nar, caneriği(m)!
yuva yapamayacak dallarına kuşlar
boşuna bekleyecek ekin taneleri...
ben ölürsem bir gün
dinecek dalgaların sesi
yalnız kalacak kayalar,martılar
kapanacak liman, batacak gemi
çığlıklarında kuruyacak sular...
ben ölürsem bir gün
şiiri yazılmayacak sevdanın
sözcüklere dökülmeyecek yürek, ne kötü!
kapanacak kitaplar, ağızlar, dudaklar
söylenmeyecek aşka dair hiç bir türkü...
ben ölürsem bir gün
sofrası olmayacak çocukların
oyunlarının ebesi de!
işte şimdi ölmeyi istemedim
yaşamak zor gelse de!..
(T.Atay)
herkese saygılarımla..
1914 ve 1953 yılları arası...ikinci dünya savaşının ve yıkımının avrupa insanının psikolojisinin derinden sarsılması...muhtelif rivayetlerde 50 ila 70 milyon insanın öldüğü tahmin edilmekte...neredeyse günümüz türkiyesinin tüm nüfusu...
ölümler çoğaldıkça insanlar ölüme ve hatta anlama , anlamlı olan şeylere daha bir meydan okurlar..
ölümler, kalanların akıllarını çığırından çıkarır...yaşamak , ayakta kalmak için ''sublime'' yüceltmeler yapılır..
bize ayrıksı gelen bir kültür hissi veren ve tercüme nedeniyle zaten ruhu kaybolan metinlerden o dönemi anlamak zor..
Böylesi büyük kırım, yıkım zamanlarında veya arefesinde veya neticesinde, şairin, deliler köyünden bir menzil aşkın dediği hal oluşur insanlarda
Yok olsa da sevgililer sevgi yok olmayacaktır;
Ölüme kalmayacaktır bu dünya
demiş ya bülent ecevit çevirisinde ..gerçekten öyledir bu...ölüme sevgi ile meydan okunur ancak...
dedem korkut dahi bunu böyle anlatmamış mıydı..alıntılayalım o halde...
Deli Dumrul isminde bir er vardır. Deli Dumrul kuru bir çayın üstüne köprü yaptırmıştır. Geçeninden 30 akçe geçmeyeninden döve döve 40 akçe alırdı.Bir gün köprüsünün yayına bir bölük oba yerleşir. Bu obada bir yiğit ölür ve feryatlar üzerine Deli Dumrul atıyla oraya gelir. Feryatların nedenini sorar bir yiğidin öldüğünü öğrenir. Azrail'e kızar ona meydan okur. Onunla dövüşmek için Tanrıya yalvarır. Sonra evine döner.
Deli Dumrul bir toy düzenler ve bu toya Azrail gelir.Deli Dumrul kılıcını Azrail'e savurur ve azrail güvercin olup kaçmaya başlar. Deli Dumrul atına binip Azrail'i kovalarken Azrail birden ata gözükür,at ürker ve Deli Dumrul attan düşer.Azrail Deli Dumrul'un üzerine gelir Deli Dumrul Azrail'e yalvarmaya başlar bunun üzerine Azrail kendisine değil Tanrı'ya yalvarmasını söyler. Deli Dumrul Tanrıya yalvarır ve Tanrı Deli Dumrul'a kendi canı yerine can bulmasını söyler. Deli Dumrul annesine ve babasına gider ama onlar canlarını vermezler. Can bulamadığı için karısına gider. Karısı da onsuz bu hayatın hiçbir önemi olmadığını söyler ve kendi canını vermeye razı olur. Deli Dumrul Tanrıya yalvarır ya ikimizin canını al ya da ikimizi de bağışla diye. Bunun üzerine Tanrı onları bağışlar, 140 yıl ömür verir ve annesinin, babasının canını alması için Azrail'e emir verir. Deli Dumrul ve eşi 140 yıl ömür sürerler
Ölümün hükmü ancak iki şekilde kalkması anlaşılır birincisi berbat hayat yaşarken ölüm gelse ne olur derler cahilliğin cesareti ikincisi ölmeden ölmek ahret hayatı yaşamak gibi ölüm davetsiz misafir gibi ansızın gelen ve 300 kılıç darbesi kadar acı verici bir an böyle tarif ederler Hazreti Allah o nun da hayırlısını versin
günün şiiri bir şeylere dokunmuş ama mesaj karmaşık gibi.belkide çok başka birşeyler anlatmak istiyordu.
Ne hikmetse böyle diyenlerin mesnetsiz ve saçma hükümlerinin hiç hükmü kalmazken Ölüm hükmünü halen icra etmektedir ve kıyamete kadar da etmeye devam edecektir! Hem de; 'EL- MEVTÜ HAKKUN' -ÖLÜM HAKTIR- kaziyesinin altına her gün dünyada bir milyon mevtanın imzasını attırarak.
Bu şiir ile ilgili 58 tane yorum bulunmakta