Vazgeçiş Şiiri - Samira Samiraninsiiri

Samira Samiraninsiiri
229

ŞİİR


12

TAKİPÇİ

Vazgeçiş

Vazgeçişin Ruhu

Bazen bir göç başlar içimde—
develeri ben, çölü ben, kuyuyu ben taşırım;
su buldukça değil, susuzluğa sabrettikçe
anlarım: imtihan, suyun kendisi değil,
boğazımdan geçen kuraklığın adıdır.

Bir ekmek hamuru gibi yoğurdum kalbimi;
elimi değdiğim her yer mayalandı sandım.
Meğer kabaran umut değilmiş,
fırında çatlayan benmişim—
kabuğum çıtırdar, içim cız eder,
kokusu sen, doyanı ben olmayan sofralarda.

Kuzey rüzgârı geçti içimden;
paltosu olmayan bir çocuk gibi bekledim kapılarda.
Dilimde üşüyen dualar,
ceplerimde göç eden mevsimler…
Anladım: fedakârlık,
ateşe gül verip, kokusunu dumanla karıştırmaktır.

Bir mum gibi yandım;
ışığım odanı aydınlattı,
eriyen kısmım kimsenin fark etmediği gölgede kaldı.
Ve yine sordum kendime:
“Onca bedeli ödedim, neden yine acı?”
Cevap, balmumunun akışında gizliydi:
parlaklık değil, erime sabrı büyütür insanı.

Günlerim tesbih taneleri gibi dağıldı yere;
her tanede bir “keşke”, bir “kim bilir” saklı.
Topladım avuç avuç,
ipini senin adınla düğümledim;
kopunca anladım:
zikrin sahibi benmişim,
adı kalan sadece bir alışkanlık.

Bir köprü kurdum uçurumlara,
tahtalarını vazgeçtiklerimden yaptım.
Her adımda gıcırdayan ses
kalbimin itirafıydı:
“Dönüş beklemiyorsun,
yine de dönecekmiş gibi kapıyı aralık bırakıyorsun.”

Gözlerinin kıyısına sürgün ettim yurdumu;
pasaportum yoktu, damgam kederdi.
Sınır görevlisi sordu: “Ne taşırsın?”
“Yarım kalmış şarkılar,
kırılmış bardakların dudak izleri,
bir de annesiz çocukların sessizliği,” dedim.
Mühür vuruldu alnıma:
“Geçiş iznin: sabır.”

Bir kuyu çizdim geceye,
ipini sesimden sarkıttım.
Suyu çekemedim belki,
ama öğrendim:
kuyular boşken bile gökyüzünü tutar içinde;
insan da en karanlık anında
bir avuç yıldızın yankısıdır.

Beni en çok, senden kalan değil,
sana giderken yolda bıraktıklarım sınadı:
çocukluğumun oyuncağı,
annemin saklayıp da söylemediği iyi söz,
ve yağmurdan sonra cam silen babaların
sessiz kahramanlığı…
Hepsi birer harf oldu içimde,
adın uzun, hikâyem derin kaldı.

Bir gün büyüdü ruhum—
bedenimin duvarlarına sığmadı artık.
Acının omzuna başımı koydum,
“hadi,” dedim, “beni eve götür.”
Evim, bekleyişin içindeki o dar odadaydı;
kilidi yoktu,
fakat kapısı da hiç kapanmıyordu.

Ve anladım nihayet:
Karşılık ummayan fedakârlık,
gidenin iziyle değil,
kalanın içindeki genişlikle ölçülür.
Ödediğim bedeller boşa değildi;
her biri bir pencere açtı kaburgama—
rüzgâr girsin, toz girsin, gök girsin diye.
Ben yine üşüdüm,
ama üşürken büyüdüm.

Şimdi, adını anmadan söyleyebildiğim bir şarkım var:
Sözleri vazgeçişten,
nakaratı dayanıştan yapılmış.
Dinleyene düşen tek şey:
elini kalbine götürmek
ve fısıldamak:
“Değer sandığım karşılık değilmiş,
benimle büyüyen ruhmuş asıl pay.”

Samira Samiraninsiiri
Kayıt Tarihi : 25.8.2025 06:32:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!