1927- 25 Ağustos 2016
Vatan,
Isparta halısında bir gül
Ve Kütahya çinisinde
Ateşten bir laledir.
Vatan,
Hazar Gölü'nde şiirli bir akşam
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Devamını Oku
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
bu güzel şiiriniz için tebrikler.
çorumda leblebi yozgatta testi kebap trabzonda...vs.. dir..anmadan geçmeyelim..
şaka bi yana şiir yeteneğindeki tüm variyetinizi duygularınızı ifade için kullanmadan şiir yazmış olmazsınız aziz dost..
baki selamlar..
vatan sevdigimin gonludur
ozgurlugum o'na teslimiyetimdir..
butun barislar ve savaslar ,vefa ve isyan,hasret ve vuslat orda gerceklesir...beni can'li tutan ,yasamimin surekliligini saglayan,doydugum yerdir....
vatan sevgilim
gozbebeklerinde kendimi gordugum yerdir...
Teşekkürler uzağım rumuzlu saygıdeğer hanımefendi.
Daha yazacak çok şey vardı, bir kısmını da kinayeli bir dille siz yazmışsınız teşekkürler; ama, bu kadarla da yetmiyor bitmiyor. Biliyorum daha yazacağınız çok şey vardır sizin de. Lakin ben kendi adıma genelde konu dışına çıkmak istemiyordum.
Şimdi kimse ben vatanımı daha çok seviyorumun peşine düşüp yarışmasın. Ben annemi, ben sevgilimi daha çok seviyorum.
Ee ne kadar seviyorsun? Ne zamana kadar sevebileceksin sevgin şartlı mı değil mi niye seviyorsun? sevgilin güzeldir gösterişlidir; koluna takıp gurur duymak mı senin sevgin? Eeh iyi de bir çeyizi malı mülkü mü var diye düşünüyorsun? Akıllı edepli sadık, fedakâr çocuklarıma iyi anne olur diye mi?
Asaleti soyu sopu için mi?
Ya anneni başın sıkıştığında gideceğin açık kapı, açık kucak olduğu ,çin mi? Onun da bir insan Allahın özenerek yarattığı bir insan olarak düşünüp saygı gösteriyormusun? Kendi menfaatlerini düşündüğün kadar onun da sahip olduğu haklara saygı gösterip hak gözetip menfaatlerini gözetiyormusun?
Ne kadar nereye kadar? Tabiiki başta Allah sevgisinden kuvvet alarak, içimizdeki nefret duygusunu bertaraf edip çabalayıp hepimiz kendimizce seviyoruz; yakınlarımızı, çocuklarımızı aziz vatanımızı.
Tahammülümüzün ne kadar, ne kadar ilgi gösterdiğimiz önemli. Çocuklarımıza da örnek oluyormuyuz?
Nereye kadar fedakarlık yapabiliyorsun. Seni canımdan çok seviyorum diyip palavra atanlar, mahkeme kapılarında sürünmüyorlar mı? Üstelik eşler dışında aileler de birbirine girmiyor mu? Anneni çok seviyorsun amenna; nereye kadar; bir gün bir sütü bozuk senin fikirlerini çelip sanki ağaç koğuğundan çıkmışsın gibi ailenden atandan babandan, hatta hatta, vatanından soğutmak isterken ne zamana kadar haksızlıkların karşısında dik duracak mücadele edeceksin?
Hep sen, sen, sensin derken; ben/in ne zaman ortaya çıkacak? Öyle boş atıp dolu yakalmak çok kolay, ben icraata bakarım.
Bütün dünyaya yalan hakim ferdinden milletine her kesimde menfaat söz konusuyken, çoğunun gözüne vatan falan da gözükmeyebiliyor. Sağlıcakla şiirlerle sevgiyle kalın.
Bu dileklerimden şüphe etmeyin!
İnanın çok samimiyim şu an; ama, ne zamana kadar? Birisi çıkıp ta ısrarla ayağıma basıp canımı acıtana kadar. Zaten öbür türlü davranmak saf dillik olur. Hoşça kalın.
Hukukta meseleler malumdur temelde iki ana noktadan incelenir..Şekil şartına riayet ve muhteva..
Şiir , şekil şartının icaplarına önemli ölçüde uymuş..lafı sözü anlaşılır ifade edişte acemilik yok, meramını anlatırken vatana yaptığı teşbihler gramer , mekan ve nesneler yönünden düzgün ve mantıklı..
Ama şiir ,sipariş şiiri olmaktan kurtulamamış buna karşın muhteva açısından..Sipariş dedimse konuyu- temayı demiyorum-birisi ısmarlamamış şair kardeşimize....Kendisi kendisine ısmarlamış..kendindeki vatan duygusunu resmetmek istemiş şair..Yani kişisel kanatimi söylüyorum , vatan kavramı bir okul ödevi hazırlama, bir kompozisyon ,bir vatan sözcüğünü şiir içinde kullanmaktan öteye geçememiş..
İçselleştirme, özümleme, telifat yönünden oldukça sathi geldi gözüme..
Saygılarımla...
Şair ‘Vatan’ilhamına gelmiş ve şiiri o içerikte yazmış… Saygı duyduk..Ancak gerçekte vatan bence insana verdiği deger, eğitim ve güvence ile sevilen bir kavarmadır.. Ne ilginçtir ki bu şairin degerinde ki ‘vatan'dan, eger kendsine fırsat verilirse, terk etmek isteyen oran Türkiye’mizde yüze 60 ları geçmektedir.. Ve ne yazıktır ki bu “vatan’da mutlu olmayan halk yüzde 70 lere varmaktadır..
Vatan sevgisi insan sevgisini ve sosyal, eğitim, sağlık bir birine sevgi ve güven duyulan unsurlarıyla temeldir…Ne diyelim bu unsurlarda bilinçlenmeye gidişat dileğimizi aşağıda ki yazımızla bir kerde daha dile gelelim..
Saygıyla..
...........
İnsana güven bitti mi?
Şu andaki eğitim biçimini ve içeriğini somut olarak tam bilemeyeceğim. 70’li ve 80’li yıllarda ne ilk, ortaokul ne de lise eğitiminde gerçek yaşamda ve bazı kavram, terim, davranış biçimleri ve kişinin kendisini tanımada hiçbir eğitim/öğretim dersi yoktu.
Var olan ise sadece ‘öğüt’ vermenin ötesine geçmeyen kalıplaşmış bir eğitim; yaramazlık yapmamalı, büyüklerin - hele ki öğretmenlerin - sözlerini dinlemeli, küçükleri sevmeli ve büyükleri saymalıydık o kadar.
Ezbere dayanan bir eğitim sistemi bazen bize tarihten, sosyal bilimlerden, coğrafyadan, fenden vs bıktırır boyutlara vardırırdı.
Oysaki toplumda ki gerçek yaşamda, insan normlarını/davranışlarını özümseyerek güven içinde yaşam, plan ve programlı yetiştirme tarzıyla, eğitimiyle bilinçli bir süreçtir. Bu bilinçli süreci gören yaşayan var mı?
Şimdiki eğitim sistemi dersek – görünen köy kılavuz istemiyor - daha da berbat ve nerdeyse imamların hükmünde, hareketlerin yönlendirdiği, yönlendireceği yörüngeye sokuluyor.
Çok sonraları tarihi sevmeye başladım; geldiğim özü ve ‘bizim’ tarihimizi dünya tarihi içinde ‘hür beyinle’ araştırdığımda geçmişin geleceğe büyük değişiklikler, anlamlar yüklediğini kavradım. Bir yanıyla insana sevgim ve saygım artarken diğer yanıyla, dünyaya hükmetme peşinde hükümdarlık-saltanatlık ve savaş meraklısı nice ‘mahlûklar’ tanıdım ama dünyada ve yurdumuzda nice milyonlara varan ‘güzel’ insanları insan olma değerleriyle gurur da duydum.
Gurur duydum duymasında da, şu düzen gidişinde genel anlamda ‘insani’ değerlerin aile ilişkisinden, mahalleye, köyden kasabaya ve oradan şehre varıncaya dek geçmişte kaldığını ve bunların alabildiğine çökmeye, yozlaşmaya yüz tuttuğunu bizzat yaşayarak görüyor insan.
İnsanın değeri sahip olduğu maddi imkân; ev(ler) ya da arabasıyla ölçülür ve alabildiğine tüketen bir toplum olmuşuz. Maddiyat ise insan yaşamında ve ilişki, iletişimlerinde odak noktası boyutlara vardırılmış.
Trafiğe insan değil araba hâkimse, demir, tekerlik, robot daha fazla saygı görüyorsa ve dünyada en fazla kazalar burada oluyorsa, insan değerinin o toplumda yozlaştığına somut delil oluşur.
Ve toplumda İvedik türü milyonlara varan tipler ardından gelir. İnsan İvedik doğmuyor ama İvedik oldurulan ya da ona sempati duyan bir toplum durumuna özenti adeta salonları tıka basa doldurur.
Kabalık, cıvıklık..düzeysizlik, laçkalık toplumda mizah türü olarak kabul edilirse o toplumun yozlaştığına somut veri böyle oluşur. Ve toplumda çevre/doğa bilinci temizliği oluşmamış, büyük bir kirlilik, toz her taraf ve büyük müsriflik çağımızda gericiliğin bariz işaretleri olarak tarihte yerini de böyle alır.
Bunlar karşısında ben insanım diyenin ve insana güvenen insanın yüreği ağırlaşıyor, beyni zonkluyor.
İlginç olanı, kişilerle görüşüldüğünde, herkes bunlardan dem vuruyor ve şikâyetçi giden düzenden, kötüleşen insan ilişkilerinden; insanlara güven kalmamışmış, kimseye güvenmeyecekmişiz ve hiç bir şeye karışmayacakmışız.. Kendi halinde yaşayıp gidecekmişiz…
Bu görüş ve anlayışlar ise yozlaşmış bir toplumun yaşayanları tarafından yozlaştığına dair teyitler.
İnsanlara güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz ki… Mahlûklara mı?
Bu düzenin gidişinden sorumlu olan mahlûklar kimler acaba? Uzaylılar, cin ile periler..
İspiyoncular köşe kapmışlar yurdumuzda. Dünyada ki toplum bilinci yüksek olan ülkelerde ise ilerleyen teknoloji ve teknik insan emrinde ve gönenç yaşamına odaklanıyor. Bizim yurdumuzda ise, aklımız o/bu/şu düzene karşımı fitneliğiyle ha bire nedensiz ve evrensel insan hakkına aykırı dinlemelerle tamamen teknolojinin emrine/insafına terk edilmiş bir gidişata sokulmuşuz.
Kendini şah-padişah sanan yeni düzenin kendisi, kendisini ve varlığını devam ettirmede adam elinden geline ardına koymuyor…
Maalesef insan odaklı olmayan eğitimde toplumların bu sonuçları kaçınılmaz. Din zorunlu ders olacak, dağlar bayırlar bayraklarla, büstlerle donanacak, cemaatler, hareketler sisteme hâkim olacak, protestolar, yürüyüşler coplanacak, sendikalar sarılaşacak, han hamam, holding sahiplerine her şey serbest. Böylelikle şekilciliğe; şartlatanlara, dalkavuklara gün doğacak.
Zamanın bazı devrimci ve komünistleri derseniz toplum gerçeklerinden uzak, ütopyadan öteye gitmez rüya peşindeler.
Neymiş.., halkının yüzde yetmişine varan okuryazar olmayan toplumda 1900’lerin ilk çeyreğinde ya da şimdiki ümmetçiliğin ağır bastığı düzen gidişatında işçi ya da halk devrimi olmalıymış. İnsan, toplum, halk ve birey bilinci olmayan toplumda devrim olursa ne olur? İran olur ya da bunu yapanların saltanatında sadece adı değişken dikta bir rejim ve onun diktatörü başta olur o kadar.
Şimdiki düzene dönersek evet devamla…
Sağlık sektörü serbestleşecek, parası ve gösterişte imanı ağır olanlara kalbe hatta nerdeyse yeni bir ‘beyine’ kadar organ nakli yapılacak ama Anadolu’nun pek çok köylerinde kene ısırması nedeniyle onlarca insan ölecek, bilmem hangi hastanede 12 çocuk birden hayatını kayıp edecek, kimi hastaneler de insanlar rehin alınacak, yeşil kart çıkartılacak ama insanlar kuyrukta susuz, aç bir ilaç için perişan olacak.. Bunlara maruz kalanların ise hiç ama hiç biri ne milletvekilinin, ne ağanın ne imamın ne de holding sahibi olmayacak…
Nerdeyse her yüz metre mesafeli camilerin sayısı artacak, ayinler ve kandiller gün be gün yaşam şeklini şemailini ne yiyip içeceğine varasıya kadar belirleyecek..
Bunlara ilişkin şu çarpıcı somut örnek pek çok şeyin bir göstergesi gibi:
• Almanya'da 70 bin Sağlık Kurumu, 8 bin kilise,
• Fransa'da 60 bin sağlık kurumu, 9 bin kilise,
• Türkiye'de ise 7 bin sağlık kurumu, 77 bin cami.
Tüm bunlara karşın insanlık öldü mü? Hayır. Tüm bunlara karşın insana güven bitti mi? Hayır. Tüm bunlara karşın toplum yitti mi? Hayır.
Biliyorum, esasında bu devirde olumsuzluktan olumluluk çıkartmak kolay olamasa gerek. Ancak eğer kim ki bu üç soruya ‘evet’ diyorsa o insanın bizzat kendisi şikâyetçi olduğu düzenin kuludur, biçaresizidir, bitkinidir, koyunudur.
Kurtuluş insanda, insan odaklı yetiştirme ve eğitimde! Değiştireceksen düzeni, önce kendinden başla… Bir kıvılcım da sen ol aydınlığa ve güven insana!
Nadir Sayin
görüyorum ki insanlar şiiri değerlendirmek yerine siyaset yapıyorlar.şiir siyasetin üstünde bir sanat başlığıdır. içine sığmayacak hiçbir şey yoktur.duygular düzenin kesişme noktasında dumura uğrayabilir.fakat şiir manifestosunu çizen, derin izler brakan tarih üstü bir hüviyetle...saygılar şiire ve şaire..güzel olmuş.
'Aman neme lazım(!) kim ne yaparsa yapsın!..İster şöyle, ister böyle idare etsin ülkeyi, umurumda mı?(!) Ben zaten hiç sevmemiştim bu toprakları(!)Bak hiç sesim çıkıyor mu oylar doğru yere gitti diye(!)Üzülüyor muyum ormanlarımız yanıyor, oksijensiz kalacağız diye(!) Neden diye soruyor muyum devlet arazileri yağmalanıyor, gece-konduların sayısı artıyor diye(!)Hiç düşünmüyorum doğrusu deprem bölgelerinde binaların kaç kat yapıldığını ve ölen insanlarımızı(!) Bebek ölümleri, sağlık sorunları, trafik kazaları hiç mi hiç ilgilendirmiyor beni artık(!) Neme lazım üniversite sınavını kazanamayan gençlerimizin durumu(!) Özelleştirme adı altında boy gösterip vatandaşın cebine dalan hırsız şirketlerden bana ne(!)Çalsınlar valla! Hele hiç üzülmüyorum terör olaylarına(!)Yanlış politikalar yüzünden fakirleşmişiz, yoksulluk sınırı hat safhadaymış, olsun(!) Bana ne(!) Neden üzeyim ki kendimi durduk yere(!)Hele hiç aklıma gelmiyor deniz kıyılarımın, kumsallarımın, tarihi eserlerimin talan oluşu(!) Azsa az turist sayısı; onların çoğu üstsüz zaten! Bıraktıkları paralardan hayır gelmez(!) Esas üstlü olanlara bak sen! Bak ve İkiz Kuleler'in adresini şaşır, emi! İyi ki erkek değilim, iyi ki Usame değilim! Bak şimdi!..Çok merak ettim. Kaç kişi güldü, kaç kişi utandı, kaç kişi ayıpladı acaba beni bu cümlemden ötürü; bilmek isterdim doğrusu. Aslında bu da umurumda değil valla!..Benim umurumda olan tek şey Lidyalılar’a rest çekip; parayı,’Öpücük Para’ haline getirmek.'(Öpücük Paralar'dan-T. A)
sevgili banyatunga,vatanım hakkında yazdıklarını okuyunca, bu da benden olsun istedim...
vatanını ve insanını çok seven biri olarak. .
şiirde geçen tamlamalarda çelişkiler var. yer ismini tamlayan cins isimlerin baş harfleri büyük yazılır diye biliyorum ama bazıları uymamış bu kurala...
'Ankara' sözcüğüne gerek yoktu bence ki,Anıtkabir'in orada olduğunu herkes bilir sonuçta.
saygılarımla...
Kemal hocam çok doğru tesbitlerde bulunmuş.Yanlız bir yanlışı var.Ağamız bal gibi şair bana göre.Ne varki hislere hitap eden
akla hitap etmeyen yalancı şairlerden.Ağalar koca milleti hep
hislerinden yakalayıp kandırmadılar mı?Kim ne derse desin ağamız usta
bir yalancı şairdir. Saygılarımla sevgilerimle.
Dilin kemiği yoktur; insanın alacası içindedir. Vatan vatan diyip te orman yakan da vardır. Bacım, kız kardeşim oğlum evladım diyip te her bir kötülüğü yapan da vardır. Öyle kuru kuruya hayran olayımla bitmiyor işler. Özü sözü doğru olmadıktan sonra İnanılıp güvenileek o kadar az insan kaldıki.
Ben şiire şiir olarak bakarım; elbette, tema da çok önemli anlam bütünlüğü verdiği mesaj dört dörtlük kusursuz olan şiire amenna.
Şairin 'Vatan1' şiirini okudunuz mu?
Elbette adam gibi adamsak çiçeğe böceğe sevdiklerimize, kutsal vatanımıza samimi olan aşkımızla galeyana gelir coşkulu şiirler yazarız.
Ama madalyonun bir yüzünde bayrak, kale ve minare varsa diğer yüzünü çevirdiğimizde güzel yurdumuzun doğasını, denizini manzarasını güneşini yıldızlarını görmek kimleri rahatsız ederki bir düşünmek lazım.
Hayata hep kara gözlüklerle mi bakmak lazım? İnanmasak ta hamasi nutuklarla saf, temiz yürekli insanları kandırmak mı lazım? Kim samimi kim değil Allah biliyor onu da kandıramazlar ya. Hayata bir de güzel tarafından bakmak, tefekkür etmek güzelliklerine, şükran duygularıyla, göğsü kabararak şiir diliyle yazıp paylaşmak neden insanları rahatsız ediyor?
Tabiiki armutlarla elmaları karıştırmıyorum. Çok güzel vatan şiirleri coşku dolu memleket şiirleri yazanlar da çok Allaha şükür. Şair içine sığdıramadığı güzellikleri, coşku ve heycanını ya da hüznünü, öfkesini de yazıp şiir yoluyla paylaşmak ister. Niye hep tek tip, tek renk olmalı?
İlla da, ya siyah ya beyaz; başka renklere neden izin vermiyorsunuz. Şimdi kalkıp kel alâka bir şey yazıp diyin ki senin memleketinin gölünden kalesinden bahsetmiş de ondan mı beğendin demeyin. Aynı şekilde görmediğim Amasya, Van, Erzincan hepsi vatan hepsi için içim titriyor. Şairin dediği gibi gitmesek te görmesek te o köy bizim köyümüzdür. Avrupalı gibi, köyü kentleştiremedik ama kenti köyleştirmeyi başardık aferin bize. Kendi vicdanınızla konuşun başkasıyla değil hangimiz bu vatan için ne yaptık? Eğri oturup doğru konuşun. Yazın orman yangınları çok oluyor; nedeni sıcak, yerdeki cam kırıkları falan deniyor. Ama sigara izmariti atan, anız yakan yangına sebep olanlar umursamıyor, nasıl olsa biri gelir söndürür ya da bir şeycik olmaz duyarsızlığıya, adam sende rahatlığıyla. Bu vatanda şimdi biz yaşıyorsak ilerde çocuklarımız, torunlarımız yaşayacak diye düşünmüyor. Kim çocuğuna vakit ayırıp ta bir fidanın bir pirinç tanesinin önemini anlatıyor. Ben pazara gittiğimde pazarcılara üreticilere teşekkür ediyorum. Allah bu milleti ne vatansız koysun ne de kıtlıkla terbiye etsin. Bana göre güzel bir şiir. Şairin güzellikleri gören gözlerine duyumsayan yüreğine sağlık.
Bu şiir ile ilgili 48 tane yorum bulunmakta