Ölmüş tanrılar ve flu sanrılar,
Kulağıma fısıldayan çığlıklar!
Ölüm gibi cebimde duran kaygılar,
Sırtımda balya balya sıra dağlar!
Lütuf görülmeyen inanç ve sevinç
Damarları içimde uzamış hınç.
Işıksız karanlık koridorlar,
Tutunacak dalları yok, labirent!
El verirsen canın çıkar!
Yüz verirsen aklın çıkar!
Dağ verirsen kavga çıkar!
Aman verirsen yer arar.
Özünü gözlerinden okurum.
Üzerine deniz yağar!
Bent olurum,
Mest olurum!
Sırtım delik deşik kabuk bağlamaz,
Hayal ederim, der beni ırgalamaz.
Koca kasırga altındakine bakmaz,
Dem vurana taş atılmaz.
Bir nisan gecesi nutku tutulur parkası dar aklı geniş adamın.
Benim her saniye kalemim sana hizmet eder sakla samanı!
Yıl geçer devran döner galebe çalınır eliyle kalem tutmayanın,
Bir şiiri bir kere yazdım oldu bin farklı ahbabı!
Meziyeti bahşeder bu sanat!
El olursun, hain olursun,
Zalim olursun, cani olursun,
Kalemde değil, sende kabahat.
Elini koy yüreğine hatırla varlığımı.
Kaldır kafanı bul en parlak yıldızı.
Uçtuğun gök, yüzüme vurur ardıçları,
Benim seni anmam için kaleme ihtiyacım yok!
Güneşin yolcusu kendini kanıtlamak için güneşle çarpışmaz,
Büyüklük küçüklük mesele değildir kendini bilen kendiyle savaşmaz,
Dağ dağa kavuşur sen önündekini yargıyla parçalamazsan.
Kasvet olur oturduğun taş, katil olur anlamadığın her kelamım!
Büyüklük bilen asıl mani olur nicelik bilene,
Yerini bilen manidar olur yer ile göğün arasında kalana,
Efendiliği bilmeyen zalim olur cesareti saptırdığından,
Ben ne Nietzsche'yim, ne Diyojen!
Amigdalamın hissiz öfkesi ondan,
Efendilikle, pısırıklığı karıştırdığından.
Tanrı gitti!
Kim bilir? Belki bir gün gelir!
Ardıçlar soldu, kireç dadandı,
Bu nefret ki cehennemi sarmış!
Kayıt Tarihi : 9.4.2025 01:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!