* * * Varoş Sevgim (Deneme) * * *

Necip Küçük
246

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

* * * Varoş Sevgim (Deneme) * * *

Açlığın ve soğuk gecelerin çaresizliği nasıldır bilir misin? ......

Yine açım, yine soğuk bir gece ve yine baş başayım kendimle…. Yine hayalimle, rüyamla, ruhumla da olsa seni düşünecek bir yer arıyorum.. İşte yine seni bulup kaybettiğim yerdeyim…. Rüyamda ki rüyadasın…

İliklerine kadar donduran soğuk karlı bir gecede, tırnakları bile titreten sonbaharın son ayları altında yağan karlı yıldızsız bir akşamüstünde; bir aşk iskelesinin altına gizlice girip, tozlu raflara kaldırdığın sevgini, yeniden serip de çırpmadan yatak yaparak üzerine uzanıp yattığın oldu mu? hiç….

Veya daha beter yıldızsız bir gecede, gece boyunca sevgi açlığından, açlık nefesin kokarak, içini ısıtan sevgi kanının çekildiğini hissederek, soğuktan kıvrılmış titrerken, bu sabah kim? yüreğine bir avuç özlem, bir bardak sevgi, yada bir tutam aşk mı? yada akşamdan kalma bir dilim dostluk mu? getirecek diye düşündüğün oldu mu? ...

Açlığı düşünürken zifiri gecede yalnız olmadığını, çöp bidonlarından kırıntılar toplayan kedileri köpekleri, bir somun ekmek için kağıt toplayan çocukları, işten eve giderken sokaktan gelip geçenleri, onların yüzlerindeki yalancı mutluluk ifadelerini seyrettin mi? seyrederken kabus dolu rüyalarla uyudun mu hiç? .....

Açlığın ve soğuk gecelerin çaresizliği nasıldır bilir misin? ....

Duygularına saf saf şırıl şırıl akan bir su gibi bir şelale misali coşa coşa çağlayan duygularının altında yüksek yüksek dağlardan döküldüğün, dökülen suların üzerinde bir kelebek gibi özgürce uçarken uyandığın, uyandığında ise düştüğün, düşünce de aşk sevgi özlem olmayan sadece buz kesmiş buğlu yatağında hiç boğulduğun oldu mu?

İnsanın böyle bir ortamda bir şeylere karar vermesi ne kadar zor; ya seni içime gömmeli ya da artık içimden söküp atmalıyım…

Ceplerimde taşımaktan eskimiş, tozlu ellerimce ikide bir çıkarmaktan yıpranmış kirli siyah-beyaz resmin… Bu resmi bana verirken söylediğin duygu dolu kulaklarımdaki sesin... İşte, böyle bir duyguyla alıyorum kağıdı kalemi elime başlıyorum yazmaya….

Ve ruhumda efsaneleşen hayali bir siluetin... Bir ilah gibi (tövbe haşa) kalbime gömdüğüm, sonra çürüdü diye çıkarmaya unutmaya çalıştığım duygularımdaki hislerim..

Bu çapraz hislerimden faydalanıp sarıp saramala doya doya öp beni….

Açlığın ve soğuk gecelerin çaresizliği nasıldır bilir misin? ....

Her gün, yüz yüze rastlaştığınız sokaklarda ki gerçek açları, acıları, mutsuzları, elinizdeki poşetlere iç geçirerek göz uçlarıyla bakanları gördünüz mü? ama nedense görmek istemediğimiz ve pek önemsemediğimiz sahipsizlerin gözlerindeki hüznü, yalnızlığı ve ürkekliği gördünüz mü? Onlarında özleme, sevgiye, aşka, muhtaç olduğunu hiç düşündünüz mü?

Açlığımdan, mutsuzluğumdan faydalanıp acılı hislerimden doya doya öp beni….

Ve bir gün ve bir an olsun, onlarla duygudaşlık kurup yaşadınız mı? onların penceresinden dışarıya, onların dünyasına, hayata onların gözlerinden baktınız mı?

İşte; şu ruhuma bu duygular arasında ağını örmeğe çalışan örümcek bile, çöp bidonları içinde yaşam savaşı veren köpekler, kediler, bile kendi sessiz kavgalarını renklerinde yaşayan yıldızlar bile, kendini duvardan duvara vuran rüzgar bile, hepsi birden isyan ediyor çaresizliğimize...

Çaresizliğimdeki çaresiz hislerimden faydalanıp doya doya öp beni….

Çöp bidonlarının pis kokusu arasında kasıkları iskelete dönüşmüş içine çökmüş kasıkları ile pislikten bitlenmiş titreyen vücudu, ve her hangi bir nedenle yaralanmış yarasından akan kanıyla üstüne çöreklenen tedirginliği korkusu yüzünden kuyruğu bacakları arasında; bir köpeğin, bir kedinin gözlerindeki soğuklaşmış çiğ buğusu acıyı hiç yüreğinizde duydunuz mu?

Zayıflaşmış yüreğimin içindeki hislerimden faydalanıp doya doya öp beni…

Üşümemek için birbirlerinin vücutlarına sığınan ve insan yavrusu gibi ağlayan ve acıkan, süt isteyen ve çırılçıplak, damsız-duvarsız, yavrularına kenetlenmiş bir anne köpeğin veya kedinin durmadan büyüyen kavgasını hiç yaşadınız mı?

Kavgalarımla akan yaşlarımla bile ağlayamadığım hislerimden faydalanıp doya doya öp beni…

Ve onları gördükçe, onları düşündükçe titreme tutuyor vücudumu… kendime dönmeye çalışıyorum ama üşüyorum… Kapanmalı artık gözlerim… Sonsuz bir karanlıkta tek başıma yürümeye devam etmeliyim... Yürümeliyim ardıma bile bakmadan, yürümeliyim paramparça ederek değerleri ve sevgileri, yok ederek yaşadığım tüm zamanları...

Oysa öyle mutluydum ki, rüyama girdiğin için, bu karanlığın içinde, bana her sarılışında, beni her öpüşünde...

Ellerin uzanıyordu bana doğru … Ben sana uzandıkça senin ellerin kısalıyor tutamıyorum…. Uzaklaşıyordun benden… Koşup yakalamalıyım ellerinden yakalamalıyım… Ona gitmeliyim, ona gitmeliyim diyordum… Ama sen git gide soluklaşıp kayıp oluyordun…

Soluklaşıp kayıp oluşlarındaki hislerimden faydalanıp doya doya öp beni…..

Yağmurlar altında, çöl kumları sarıyor bedenimi… Kumlara bile düşmeden kuruyor göz yaşlarım.. Koynum boyunum her tarafım kum… Cehennem sıcaklığı misali… Seraplarla boğuşuyorum…

Göz yaşlarımdan…. Hıçkırıklarımdan.. Açlığımdan…. Susuzluğumdan… Uykusuzluğumdan… Kaderimden… Yangınlarımdan… Çaresizliğimden… Ve bütün hislerimden faydalanıp ısrarla doya doya öp beni….

Açlığın ve soğuk gecelerin çaresizliği nasıldır bilir misin?

Sanki rüya gibi her şey… Çaresizliğimi, yaşıyor ve çaresizlik içinde yanıyor bu bedenim… Hayali de olsa,ruhen de olsa bu bedenden kurtulmuşken, bu bedene geri dönüp girmeden nolur sev beni, seviş benimle öp beni...

Açlığın ve soğuk gecelerin çaresizliği nasıldır bilir misin?

Yerin derin, karanlık diplerinden aniden fışkıran lavları ve onun yanımıza yaklaştığını hiç fark etmediğimiz yakıcı sıcaklığını hissetiniz mi? … Veya her yanından mutluluklar fışkıran sevgi aşk akan kalabalıklar arasında yalnız kalıp da ağladığın oldu mu? .... Veya gülmeyi bile beceremeyen gülmeye hasret, gülen insanlar arasında, yaşlar gözpınarlarından damla damla süzülürken, hasret içerisinde ateşin en azgın zamanında korlaşan bir kor gibi yanar oldunuz mu? .....

Dudaklarının ıslaklığındaki hislerimden faydalanıp öperek yanmışlığımdan söndür beni...

Zaman geçiyor, acım dinmiyor….. Kapanmıyor yaralarım.. Tükenirken ben, aklımda bir tek sen... Görüyor musun, yine konuşuyorum ama sessizce….. Çaresizliğime susuyorum…. Susmayı öğreniyor yüreğim.. SUSUYORUM....

Ve şimdi senden çok uzaklarda…. Gözlerimin ışığı sönmüş….. Bakışlarım karanlık duvarda bir noktada….. Hayalimde, düşlerimde ve düşüncelerimde hep sen...

Düşlerimdeki hüzünlü hislerimden faydalanarak doya doya sarıp sarmala sara sara öp beni…

Bir çaresizlik, bir umutsuzluk içimdeyim…. Sanki bakılan her yerden görülebilen en sevmediğim anıların kaynağı üzerimde dolaşıyor kara bulutlar misali, üzerime çöreklenmiş gibi….

Yine bu günkü gibi ki gibi soğuk bir son bahar akşamıydı.. Ağaçlar son yapraklarını dökmek üzere son hüzünlü gülücüklerini saçıyorlardı…. İşte yıllar önce; “elveda” demiştim duygularımın beşiği zeytin gözlerine...

Hüzünlerimdeki sessizliğimin başkaldırısı bir başkaydı o gün... Ve ne yazık ki, biçare gözlerimde iki damla yaş...

Biçareliğimdeki biçare göz yaşımdaki hislerimden doya doya ağlata ağlata öp beni...

Şimdi görüp hissedebiliyor musun bedenimin çaresizliğini? .... Aramızda kopan fırtınadan sonra kuruyan dudaklarımdan zorlukla çıkan ismin hala güzel ve yalın bu gün gibi kulaklarımda şimdi...

Sanki senden arda kalan bir rüzgar esintisi duvarlara çarparken, bize ait olan bir şarkımızı fısıldıyordu kulaklarıma… Benimle uykuya dalan gecenin kolları arasında, bir şiir daha yazıyordum sensiz geçen günlerimin altına...

Karanlık ve soğuk yıldızsız gecelerimin karanlığını aydınlatan sokakta ki yanıp yanmamaya karar veremeyen fersiz lamba, ta yıllar öncesindeki maziyi getiriyor gözlerime….

Gece derinleştikçe gecenin suskun suskunluğu dinliyorum kireç ve sıvadaki toprak kokusunu içerime çekerek….

Kireçli sıvadaki hüzünlü hislerimden duvardan duvara doya doya vurarak öp beni….

Şimdi sen, sıcacık bir odada kuştüyü yatağına gömülmüş tatlı mazimizi ve hayallerimizi zevkle içerken; ben gecenin çiy bıraktığı bir inşaat tezgahının altında yatak yaptığım çimento torbaları içinde, elimde kâğıdım-kalemim ve sen... Yazgılarımla yazıp çizdiğim hislerimden çize çize öp beni…

Şuan sen, düşlediğim tek gerçek...

Anlaşıldı... Tan ağrıyor sabah olmakta … Sendeki rüyadan uyanma zamanıdır…. Gitme zamanıdır artık gözlerinin içindeki yuvadan...

Hangisi daha zor, hangisi daha acı? Gerçekten gitmeli miydim, yoksa savaşmalı mı? ... Bir yol arıyorum kendime.. Gerçekte, rüyamda, hayalimde bulduğum tüm yollarsa sana çıkıyor…

* Sevgiye aç
* Özleme ihtiyaç
* Aşka muhtaç...
* Sana ise yoksulum..

Necip KÜÇÜK (Marta 2010)

Necip Küçük
Kayıt Tarihi : 26.3.2010 16:15:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Yılmaz İsmailoğlu
    Mustafa Yılmaz İsmailoğlu

    Şiirler geçmişin fotoğrafıdır. Zaman çok güzel anlatılmış. Kutlarım. Selamlar...

    Cevap Yaz
  • Necip Küçük
    Necip Küçük

    Tüm dostlara teşekkürle sevgiler saygılar var olun iyi ki varsınız..:))

    Cevap Yaz
  • Ece Acar
    Ece Acar

    Sevgiye aç
    * Özleme ihtiyaç
    * Aşka muhtaç...
    * Sana ise yoksulum..
    Harika..Kutlarım kaleminizi..

    Cevap Yaz
  • Güler Turan
    Güler Turan

    Aldı götürdü...
    Ufku geniş yazarın kaleminden böylesi güzellikler süzülürdü ancak. Kutluyorum yüreğimle. +10

    Cevap Yaz
  • İnci Naz
    İnci Naz

    keyfle okunuyor, akıcı bir dil ve harika bir sonuçla sunum.. sizi tebrik ediyorum ve diyorum ki yazmak yakışmış......+10 ant.
    NAZ.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (6)

Necip Küçük