Nazım Hikmet’in aşkın iklimlerinden fısıldadığı masumiyet dokunuyor yüreğimdeki inceden beni bitiren sızıya.
Geç kalmalarla kendini tanımlayan ben Nazım Hikmet’e de geç kaldım elbette.
İlk kez çocukluğumda okuduğum mısraları henüz şimdilerde anlamaya başlıyorum. “Bazıları şiir sevmez, çünkü onların yaraları yoktur. Yaraladıkları vardır” diyor Attila İlhan.“
Keşke, kimseler şiir sevmese” diyerek ah ediyorum tüm yaralara.
Oysa biliyorum ki, her soluk bir dizede kendisini bulmak için dünyaya gelmiştir.
Kaç hali vardır aşkın?
Nasıl anlarsın baştan ayağa aşk olduğunu?
Var olduğuna en çok ne zaman inanmak istersin?
Gülünce kocaman olan gözlerine kurduğun tüm düşlerini sığdırabileceğine nasıl inanırsın?
Ya da neden bir “merhaba”sına gelmiş geçmiş her şeyi anlatmak istersin?
O hiç bilmediğin diyarlardan gelen insan, sahiden bu kadar aşina olabilir mi?
Sesini kıskanır mısın mesela?
Ya da en evvel sesinden başlar mısın özlemeye?
Kayıt Tarihi : 15.7.2018 01:45:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!