Yazımızı temel konu üzerinde sosyal mantalite anlayışıyla yazmaya devam edersek; El sonsuzluğun ya da yeryüzünün sahibi olmakla ortaya çıkmamıştı. Sınırlıydı. En az, bir totem mesleği bilmenin sahipliği kadarla sınırlıyken; en çok ta bir ittifak büyüklüğünde olan bir sahiplikti.
Sözü de, muktedir ligi de, o sahipliği kadardı. Ne kadar farklı sahiplik veya ittifaklar varsa, o kadarda çok El mana zihniyetli El vardı. Elin zenginliği ve yoksulluğu; kendisine eylem (hareket) alanı açmak içindi. İki karşıtlık arasında El’in gidiş gelişi birbiri olan, geçişli düşünle eylemlere sahne oluyordu.
Mülk dağıtan El, yoksullaşırken, fetih yaptıran El zenginleşiyordu. El, artık El anlayışına (El mantığına-El zihniyetine) göre olan anlayışlarla kişileri düşündürtüp, kendisini kişiler ağzında konuşurken; kişiler de söyleyeceklerini El’e söyletiyorlardı.
Söyleyen de söyleten de aynıydı. Söyleyen sahipliği olan zengin El’di. Söyleten de yoksul olan, fetih isteyen; ganimeti olan; yoksula mülkten değil ganimetten dağıtan, mülkün sadakasından dağıtan, merhamet, yardım isteyen yoksul El’di.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta