Yeni başlayan güne ilişkin aydınlanmayla yavaş yavaş uykudan sıyrılıyor zihnim.Yatağımın içinde doğruluyorum. Az sonra açık penceremden aşinası olduğum o mikrofon tıkırtısı geliyor.Saniyeler sonra inananları namaza çağıran ezan başlıyor. Her zaman olduğu gibi kuşlar da ötüşmeye. Kuşlar beslenme arayışına girmeden önce bu büyük varlık korosuna dahil oluyor ve zikir korosuna iştirak ediyorlar. Beklediğim gibi mahallemizin köpekleri de ulumaya başlıyor. Az sonra kedimiz geliyor günün ilk selamı, ilk günaydını ona gidiyor. Ön patilerini duvara tırmanır gibi yaslayarak nazlı bir şekilde duruyor. Sevilmek, taranmak ve okşanmak istiyor her zaman olduğu gibi. Ben tüylerini taradıkça, sırtını ve başını okşadıkça o da bu büyük orkestraya mırıltılarıyla katılıyor. Elbette ben de. Kalbimden geçenleri dilimle de söyleyerek iştirak ediyorum. Farklı kuş seslerini böcek cırıltılarını duyuyor ama hangi ses kime ait bilmiyorum.
Sabah namazına davet eden bu sese bazı binaların tek tük aydınlanan pencereleri cevap veriyor. İnananlar dualar mırıldanıyor ve namazlar kılınıyor. Ve yeni bir gün daha bahşeden rabbe şükürler ediliyor. Görme ve duyma eşikleri sınırlanmış bir insan olarak şahit olduğum bunlar… sesini duyduğum duymadığım gördüğüm görmediğim tüm varlık kendi lisanlarıyla sabah tesbihini yapıyorlar. Dünya kendi çevresinde dönerken bu çok sesli muhteşem koronun farklı enlem ve boylamlarda devam ettiğini düşünüyorum. Kesintisiz bir şekilde 24 saat boyunca yani hiç durmaksızın, yıllar, yüzyıllar, binyıllar boyunca. Varlık korosunun tesbih ve şükür eyleminin yöneldiği Rahman ve Rahim olan rabbime hayranlığım ve sevgim ziyadeleşiyor. Birden bu korodan ayrılma ihtimalleri gündemde olan sokaktaki köpekleri düşünüyorum. Bu muhteşem varlık korosunun bir müntesibi olarak içim sızlıyor.
Patavatsız ve kaba bir zevkin ürünü olan ve bizi güneşin doğuşu ile batışını görme zevkinden mahrum bırakan gökdelenlere yakın, görece az katlı bir binada yaşıyorum. Yine de çevresinde ağacı, yeşili ve parkları olan bir muhitte olduğum için şükrediyorum. Kuşların sesini duyabildiğim için parklarda kediler ve köpekleri görebildiğim için. Merhametli insanların çabalarına tanık olduğum için.
Geçen akşama doğru iki kedi gördüm bir kadının ardından sanki evlatları gibi onu izliyordu. O sakin sakin konuşuyor onlar da uysalca dinliyordu kadını. Önce kendi kedileri zannettim. Hayır parkın kedileriydi. Kendilerini içten seven birisine onlar da içten karşılık veriyordu.Başka bir gün kaldırımda yatan bir sokak köpeği gördüm. Parktaki köpekler aşılı kulaklarında çip var. Uzaktan köpeğiyle gelen tanıdığı ve/veya şefkatini hissettiği bir adama o yaklaşınca karnını açıp yerde yuvarlanarak kendini sevdirtti. Uzaktan gülümseyerek izledim onları. Bu hayvanlar bizden sevgi ve dostluk istiyor ve bunu bize fazlasıyla veriyorlar.
Binlerce yıldır evcilleşmiş sürülerimizi, evlerimizi emanet ettiğimiz bu hayvanlarla nasıl düşman olduk? Bazı yakın ve uzak semtlerden arkadaşlarımın köpek korkusuyla yakın mesafeleri bile yürüyemediklerini işitiyorum kendilerinden. Basından duyduğumuz ciddi saldırı ve yaralanmalar hepsi çok üzüntü verici. İnsanlar dışarıya çıkmaya korkar hale geldi maalesef. Kendileri veya evlatları saldırıya uğrayan dehşeti yaşayan sevdiklerini bu nedenle kaybeden insanların acılarına katılıyor onların kayıplarını taa yüreğimde hissediyorum. Onlar için çok üzgünüm. Onların muhatabı top yekün bir köpek popülasyonu olmamalı. Onların muhatabı bu sokak hayvanları için gerekli bakım ve denetimi vermeyen ilgililer değil mi?Bunca zamandır iktidar ve muhalefetiyle üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeyen yönetim ve belediyelerin suçunu bu masum canlara yüklemek ne kadar adil ve akıllıca olur? Kuduz ve saldırgan olan hayvanlar elbette diğerlerinden ayrılmalı tedavi ve rehabilite olmuyorsa itlaf edilmelidir.
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum