Nefesinde keskinleşen ve ar edilmiş dilden savurduğun bir kelâma inat nakşedilmiş hisli bir yazının, tevazuu boyutunda olmadığına bir kanıt,
‘’Dilin, yalnız sen esiri misin ki her sözün ardından tövbelere gark oluyorsun? ’’
Ey günlerin aylara ayların yıllara geçişinde benliğimi taşlara vurmayı kendine düstur eden ağyar, bilmeni istediğim kadar görmeni sağlayacağım bir narı üfürme şerefindeyim. Lakin senin ehemmiyetsiz duruşunda kanıma dokunan birkaç noktayı şahsımdan öte duygularda beslediğin sürgün edilmiş nasipsiz kelimelerinin söze geçiş evresinin sakatlığına bağlarım…
Ağır aksak duygu selimde senden bana miras, sevdamı darağacında görme mutluluğunu hissettirmen oldu.
Ben, seni kara gecelerde kıvırcık saçlarının ak teninle hemhal oluşunu canım pahasına can çekişirken sayıklarken gözlerin nerede konakladı ki bakmaya duçar olursun?
Hangi kâbus dolu geceler seni benden almaya gelirken hırsını benden çıkarmadın ki? Vefayı anlamamak senin ruhunda bir hezimet değil vefayı katletmek yaşamında bir hizmet olmasaydı günlere sövmez inadı övmez dizlerini dövmezdin.
Zamansız duygularımı mahvettin demeye dilim varmazken ruhumu zorla hesaba gelmez işkencelerle sınadın ya buna ağlar buna yanarım. Çaresizliğim kâinata bir misal niteliğinde olmasaydı kendimi bilişim nelere gebe kalmazdı bilemezsin. Bilmeyene ve duymayana bu ihtar beni sana anlatır mı bilemem.
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta