Varlığın Bütün Yüzleri Ve Şeyhmus Dağtek ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Taze çimen kokan saçlarını rüzgâra tutmuş bir kadın misali hafifçe salınan huş ağacının dibinde durup “şimdiye” sığamayan bir ânın içinde hiç büyümemiş olmayı diledim. Özlediğim yer çocukluğun safiyetini kaybettiğimiz eflatuni bir rüya değil. Eskilerden kalan bir hikâyenin, sesin, kokunun içinde olma hayali, bugünlerde ani bahar sağanakları gibi şöyle bir ıslatıp geçiyor. Bu çırpıntılı sıkıntı, bahar yorgunluğunun sıradanlığını, fani dertleri bile eziyor. Bir tür kendini anlama, duyma, kavrama ya da özüne dönme arzusuna benziyor sanki. Bilmiyorum, belki Tanrı’nın paletinden rastgele savrulup çimenleri gökkuşağı rengine boyayan bir çiçek tarhının ortasında kaldığım için ruhum yumuşadı o gün. Ağır bir uykudan sonra dirilen tabiatın hayatın döngüsüne eşlik etmesiyle kıpırdayan sevinç o kadar sahih ki, her türden samimiyetsizliği doğal bir refleksle reddediyor. O buğulu ânın içinde mutluluk da diğer duygular gibi tasarlandığında özünü yitiriyor. Hayat bir süre için şeffaflaşıyor. Açık kalmış pencerelerden dışarıya savrulan tüller gibi savruluyor sonra bir yıldız kayması kadar kısa bir sürede etkisini yitirip düşüncelerin karmaşasında kayboluyor.

Benliğinin zulmüne boyun eğip olmayı arzuladığı varlıktan uzaklaşan insanın içinde karanlık, ürkütücü, sonu hiç gelmeyecekmiş gibi uzayıp giden dar bir geçit var. Düşünüp duygularımızın derinliğini, akılla savaşan arzuların birbirleriyle bitmez tükenmez çatışmasını fark ettiğimiz anda varolma bilincinin duvarlarına çarpıp dağılıveriyoruz. O vakit sığındığımız masal, genellikle köklerimizin başlangıcına, ilk bakışa, ilk sevgiye, ilk acıya, ilk özleme, ilk korkuya ya da aslında gözümüzü açtığımız toprağa dönme tahayyülü mü oluyor acaba? Orası bazen insanın suretini dünyanın sırlı aynasında yansıtan bir varlık, bir nesne, bir ses bazen de büyük bir boşluk! Ve bir kez bilmenin tehlikeli sınırlarına adım atan yetişkin, hatıralarının çoktan gölgelediği o aydınlık bahçeye nasıl geri döneceğini bilemiyor. Kendi bilinciyle sakatlanıyor.

Şiirin meydan okuyan yüzü...

Şeyhmus Dağtekin, tarifi neredeyse imkânsız olan bu bilinç kopuşunu ve yenilenmesini, insanın köküne dönme macerasını, uzun bir şiir yazar gibi anlatıyor Varlığın Öteki Yüzü adlı romanında. Kitabı aylarca bilerek bekletip insan denen varlıkla ilişki kurmak fikrinden bile uzaklaştığım bir dönemde okumayı istemem boşuna değil. Bir Zen öğretisi, “Senin içinde büyümedikçe o bilginin sana yararı olmaz” der. Daha evvel orasından burasından karıştırdığım bu “anlatının” beni mitlerin, masalların, kadim hikâyelerin, kültürlerin, tanıdık korkuların izleriyle dönüştüreceğini, bir anlamda iyileştireceğini hissetmiştim. Beklediğim gibi oldu. Kitabı bitirdiğimin ertesi günü tabiatın ortasında mor çoban çiçekleri gibi boynu bükük kalınca dönmenin imkânsız olduğu o “köye” uzaktan bakarken buldum kendimi. Sanırım kibriyle kavrulan insanla anlaşma umudundan, beklentilerden uzaklaşarak bakabiliyoruz ancak geçmişe.

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta