VARLA YOK ARASINDA VARDAN ÖTE YOKA YAKIN
Seni Himalaya doruklarında süzülen bir şahin kadar hür arzularla ve Taklamakan Çölü’nde susuzluktan kıvranan bir köle kadar muhtaç duygularla arıyorum.
Bulur muyum, bilmiyorum.
En derin sevgilerimle…
Sevginin yamaçlarında teninin kokusunu bana verecek çiçekler arıyorum.
Ama beyhude bir arayış içindeyim.
Tanrıdan bir buyruk getirmek istedim sana.
Boş bir arayışın içine dalmışım.
Birkaç çiçek topladım, elimde kurudular.
Kokusu sen olsun isterdim, yokluk koktular.
Anlayacağın ben şimdi;
Bir düşünürün değimiyle:
“Varla yok arasında vardan öte yoğa yakınım.”
Durmaksızın kendimi arıyorum, bîçare…
Büyük ümitler bağladığım sabahlarda
Güneş bir türlü doğmadı.
O zaman bir karar verdim kendi kendime
Bir daha beklemedim güneşin doğmasını
Şiir, yolunu kaybetti Tanrı Dağı’nda
Çiçekler, kurudu Taklamakan Çölü’nde
“Bülbül hamuş, havz tehi, gülistan harap…”
Kadınlar, elmas gibi yine
Ama bir o kadar da soğuk, sissiz ve öl…
Erkekler bir kaya parçası kadar sessiz, mağrur ve kaba…
Ne kadın mutlu hâlinden ne de erkekler…
Yürek sancıyor gülüşleri…
Kadın, bir rol yapıyor mutluluğa dair
Kendi olmak için kendinden geçiyor.
Bir daha da gelemiyor kendine…
Erkek, içten içe ağlıyor her sahnesinde hayatın
Asrın dayatmasına boyun eğiyor.
Rolleri şaşırıyor her alanda…
Sonu belli…
Kadın elmas oldu.
Ne ısıttı ne de aydınlattı yuvayı.
Erkek taşlaştı her geçen gün.
Ne hâlden anladı ne de anlaşıldı.
Kayıt Tarihi : 24.1.2023 23:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!