ORHAN DEMİRTAŞ VAN ŞİİRLERİ

ORHAN DEMİRTAŞ VAN ŞİİRLERİ

Orhan Demirtaş

cennet meleklerinin elleri mi gezindi yüzünde

uzansam bir yudum dokunmak için yanağına
ellerim çürür
..gözlerinin ve kirpiklerinin ısırgan ağacında

söyle, Allah aşkına söyle

sen hangi gavur esnafın bozuk terazisinde tartıldın da

..

Devamını Oku
Orhan Demirtaş

Bana ağır yıkımlar yaşatan
.........Zamanın dört mevsimine
..............Yüzünün ipeksi dallarına tutunup
........Beşinci mevsimimi ekledim
Ve anlamı yitirilmiş gece dalgalarından çıkıp
.............................. Ak ışıklarımla
.......................................Ak yüzüne yürüdüm

Barıştım kirli gölgelerle

..

Devamını Oku
Orhan Demirtaş

duy sesimi

...........gel de,
....................güzelliğinle yıka içimi

yangınıma razıyım

............razıyım ateşten bahçelerden geçmeye

yeter ki bileyim duyduğunu sesimi
..

Devamını Oku
Orhan Demirtaş

aşkınla teni aşıp cana ulaştım

sen,
........ışık ustası kadınım
söyle,
.......gittiğim her yerde neden durursun?

yoksa,
..........içimde ateş bahçesi

..

Devamını Oku
Orhan Demirtaş

bulut gözlüm
...............yağmur dudaklı-m
sen artık sen değilsin
...........ben artık ben değilim
yitiğim sende
.............gel de yit bende

öyle ki,

....gel elif parmaklarımla
..

Devamını Oku
Orhan Demirtaş

Ellerimi gözlerime tente yapıp
Yüzüne baktım
Ne gördüm biliyor musun?
Ne görmedim ki
Bir tutam yıldız
Bir avuç deniz
Hangi birini anlatayım
Kelimeler güzelliğine halsiz

ORHAN DEMİRTAŞ
..

Devamını Oku
Orhan Demirtaş

bir yıldız yanıyordu
.........eteği aşkla tutuşan
öksüz kalbimin penceresine
.........sensin ancak yakışan

değme gönlümün sen kokan dalına
........kırılır umutlarım

yüreğimden yüreğine

..

Devamını Oku
Orhan Demirtaş

Yağmurlu bir gündü. İçimizdeki kayıp kentlere, asla ehlileştirilemeyen bakışlarımızın ateşinin isyanını haykırıyorduk. Ölümün tüm acımasızlığıyla teslim aldığı bedenlerin çaresizliği gibi damlıyordu alnımızdan bir bir hatıralarımız. Kanayan yanlarımızı sarmaya çalışırken, içimize ıslak tenimizin yorgun teri dökülüyordu. Ellerimizle yüreğimize daldıkça yaşanan onca acılarımıza karşı, direniş dinamiklerimiz iflas ediyordu sanki. Eşsiz yanan bir ışığın karanlığa düğümlenmesi gibi teslim aldı bizi zaman içinde sessiz yaşadıklarımız. Onca yaşanan ve dilimizde defalarca tekrarı söylenen hüzünlü melodilere biat etme yerine, baş kaldırıyı tercih etmiştik. Ve bu başkaldırı yazgımıza karşı bir intikam değildi. Belki de tenimizde yeni bir ölüm yaşama telaşıydı yada yeni bir ölüm yaşama hazırlığı. Ölmek ve gökyüzünün bizim için söyleyeceği yeni şarkılara uyanmak istiyorduk. Bunun içinse kaç tane yıldızın duasını almamız gerektiğini yada kaç kutsal meleğin gücünde yakarışta bulunmamız gerektiğini bilmiyorduk. Yinede ne olursa olsun, bir yerlerde yaşanılan baharlardan taze bir gül kokusu geliyordu burnumuza ve hızlı adımlarla gitmeye çalışıyorduk gül kokusunun geldiği yere doğru. Avuçlarımızda biriken sorunlar konuştukça hafifliyor, kirpik uçlarımızdan süzülür gibi yer küreye karışıyordu ve biz göz bebeklerimizde yenileniyorduk.

Yiğit bir savaşçının soluğundan dökülürcesine benliğimizi arıyorduk kelimeler arasında. Dertlerimizi saldıkça o yiğit bakışlara, kızıl bir gül açıyordu sanki yüreğimizden süzülen umutlarda ve alnından öpesim geliyordu iki dağ arasında ölen savaşçıları.

Dökülen, çürüyen ve eskiyen bir çok hatıranın esir aldığı bir bedenin orta derecede akan gözyaşları olarak, hafızamıza biriktirdiğimiz ve bilincimizin altına kazıdığımız daha az hüzünlere giden yolu arıyorduk. Uzaklarda bir yerlerde, örtüsüyle gizli olan mavi bir hayatın bu onurlu duruşumuza göz kırptığını iliklerimde hissediyordum. Belki de bu hislerin bilinciydi bizi hayatın ipine sımsıkı saran. Geçtiğimiz tozlu yollara iki beden uzandığımızda, gelecekte bizleri karşılaması muhtemel mutsuz birkaç kaldırım taşının o kadarda yaşanılmaz olmadığını o anki gülümsemelerimizden anlıyorduk. Gözlerimizde bir çok göz yaşından arta kalan nemli izler vardı belki. Her şeye rağmen hayatın ve yaşamın ismini çizmiştik yüzümüzün acılarla dolu hatlarına. Ve olgularımızla yüzleşmek için bir dahaki mart ayını beklemeye hiç de niyetimiz yoktu. Bu halimizin akıl yada bilim yoluyla bir açıklamasını aramıyorduk. Çünkü aşkın bıraktığı hüzünlere dair yaşamların ilim yada akıl yoluyla açıklamaya elverişli olmadığını biliyorduk. Mavi yaşamlarda gizli bakışların seyrinde, evrenin sonsuzluğuna büyüyen asırlık çınarın özgür gölgesine uzanır gibi, ölmeye yada tükenmeye yüz tutan tüm yanlarımızı yeni bir yaşam ateşi sarmıştı. Alışkanlıkların, yüzeysel tutsaklıkların ilkel ve gerçeklikten uzak olan yanını aşk diye sananların tekrarının bir daha olmaması dileğiyle. Olursa böylesi yaşamlar, mutluluğu kısmen hüzünlerimizle soluyarak bu hayatların doku örneklerini incelemeye alıp genlerine baktıktan sonra, bir sonraki hayatlara daha onurlu doğmalarını sağlamak amacıyla, ey hayata ve hüzünlere inananlar gün ışığına çıkın artık.

ORHAN DEMİRTAŞ
VAN 2003
..

Devamını Oku